Şükürler olsun bir Kasım seçimleri kazasız, belasız sona erdi. Bu vesileyle Niğde'mizden milletvekili seçilen Alpaslan Kavaklıoğlu, Erdoğan Özegen ve Ömer Fethi Gürel'i tebrik ediyorum. Bu seçimlerin vatanımıza, milletimize, Türk-İslam âlemine hayırlara vesile olmasını diliyorum.  
Artık bu millet huzur istiyor. Bu gün her zamankinden daha ziyade, birlik ve beraberlik içinde yaşamaya ihtiyacımız var. 
Siyasilerimiz; kırmadan, dökmeden, halkı kamplara bölmeden, gerginliğe, ötekileştirmeye, ayrımcılığa, tahriklere meydan vermeden politika yapmalıdırlar. 
Yıllardır yaşanan kavgaların, tartışmaların asla kazananı olmadı, kaybedeni ise oldukça çoktur. Bu nedenle sağduyulu, akıllı ve mantıklı olmak gerekir.  
İnsan yattığı zaman ölümü yastığının altında, uyandığında ise burnunun ucunda görmesi gerekir.” Tamahkârlık ve hırs gözleri kör, kulakları sağır, vicdanları yok eder. 
Bu süreçte basın yayın organlarının yangına körükle gitmeleri de tehlikenin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Bazı köşe yazarları, haberciler söylemlerinde tarafsız olup; kim için olursa olsun, “Bu yanlıştır, ama bu da doğrudur” diyebilmelidir.  
Ne hikmetse Türkiye'de yandaş gazeteci, havuz medyası, paralelci basın diye kavramlar türetildi. Birinin ak dediğine diğeri kara deme gafletine düşmektedir. 
Son günlerde bazılarına göre her şey yolunda, bazılarına göre de ülke bölünme aşamasındadır.  Eğer devlet gemisi su almaya başlarsa, ülkede ne demokrasi ne de huzur kalır. 
Bugün hiç kimse hatasından dolayı eleştirilmeyi kabul etmiyor. Eleştirilerin bazıları da saygı sınırlarını aşıyor. Hiçbir zaman yanlış yanlışla düzeltilemez.  
Ben buradan, iktidar ve muhalefet parti yöneticilerine itidalli davranmalarını tavsiye ediyorum. “Kol kesilsin yen içinde kalsın.” ama hiçbir zaman yapılan suçlar da örtbas edilmesin. Eğer ortada yolsuzluk ve suç unsuru varsa, bağımsız yargı organları bunun gereğini yapsın.
Bu milleti germeye, siyasi rant uğruna kardeşi kardeşe düşman etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Partiler kavgalarla, suçlamalarla değil projelerle yarışmalıdırlar. 
Bir konuda başarıya imza atan kimse hata yapınca “Yanlış yaptım” diyerek tedbirini alır ve bir daha da aynı hataya düşmez. 
Kaybeden kimse; gereksiz mazeret üretir ve “Bu benim kusurum değildişansızlığımın kurbanı oldum” der ve suçu başkalarının üzerine atar, çok çalıştığını ve zamanının yetmediğini söyler, karamsarlığa düşer. Bu durum kendisini çıkmaza sokar, bunalıma sürükler. Aslında hatayı kabul etmek olgunluğun işaretidir. 
Kazanan kaybedince gayrete gelir ve daha çok çalışır. Çalıştığı halde kaybederse asla ümitsizliğe düşmez. Azimle yeni çözüm yollarını arar ve bulur. Hayatı ve mücadeleyi sever. İnandığı konularda asla taviz vermez. Basit, ufak- tefek meseleleri büyütmez. 
Kazanan kimse; “Başarılıyım ama olması gereken yerde değilim” diyebilmelidir. 
Kaybeden insan, “Ben birçoğundan iyiyim, benden başarısızlar vardır” diyerek mazeret üretir.  Kaybetmenin sorumluluğunu kendisinin dışında arar.  
İnsan, her türlü zorluklarla mücadele etmesini bilmeli, eleştirilere açık olmalı, gelecekle ilgili planlar hazırlayıp, kendisini yenilemeli ve buna da yürekten inanmalıdır.  
Bu ülkede güzel şeyler oluyor, ama yanlışlıkları da yok sayamayız. İnsan bazen en yakınının bile hatasını yüzüne söyleyebilme cesaretini ve samimiyetini gösterebilmelidir. 
Ortak akılla, sağduyulu ve mantıklı olmanın zamanı geldi de geçmek üzeredir. Ne felaket tellallığı yapacağız, ne de eğer yolsuzluk varsa yok sayacağız. Özellikle de basın özgürlüğünün sonuna kadar savunucusu olacağız. 
Sonuçta bencillik, hırs ve kin ülkeyi felakete sürükler.