Bir zamanlar Hz. Davut döneminde sakat ve fakir bir adam vardı ve Allah’a gece gündüz şöyle yalvarıyordu;
-“Yüce Mevla’m ben hem sakatım hem de çok fakirim. Ağzıma iki yıldır bir lokma et girmedi. Senden helalinden et istiyorum. Senin hazinen geniştir. Yoktan var edersin. Sen dilersen fakiri zengin, zengini de fakir yaparsın. Yağmuru yağdırır, bereket ihsan edersin. Benim bu arzumu yerine getir” diye niyazda bulunurdu. Yoksulluk artık canına tak etmişti. Sürekli halinden dert yanıp gözyaşı döküyordu.
Bir gün öğle vakti evinin kapısından içeri bir inek giriverdi.
-“Aman Allah’ım dualarım kabul oldu. Mevla’m bana etlik gönderdi” diye sevindi ve ineği yakaladı. Epey uğraştıktan sonra onu yere yatırdı ve kesti. Yüzüp, etlerini parçalama esnasında ineğin sahibi çıkageldi. Kendi hayvanının kesildiğini görünce adeta çıldırdı. Fakirin yakasından tuttu ve sonra da ona;
-“Sen benim ineğimi ne hakla kestin” diye epey hırpaladı. Fakir ise;
-“Ben yıllardır Allah’a gece gündüz yalvardım helalinden et isterdim. O da duamı kabul etti. Bu ineği bana gönderdi. Ben de onu kestim” dedi. İneğin sahibi öfkeliydi. Fakiri iyice benzetti. Fakat yine de hırsını alamadı. Sonra onu sürükleyerek Davut Peygambere götürdü. Bu arda fakir durmadan Allah’a yalvarıyor. Bu beladan kurtarmasını diliyordu. Oraya toplanan halk ise fakiri suçlu buluyordu.
Davut Peygamber her iki tarafı da dinledikten sonra fakire;
-“Senin bu sözlerin geçersizdir. Bu ineği sana kim verdi? Yoksa onu satın mı aldın? Bu adam ile varis misin? Ortak mısın? Ne hakla sormadan, soruşturmadan, işin aslını öğrenmeden bu hatayı yaparsın? Hemen adama ineğin ücretini ödemelisin. Ben böyle eğri büğrü lafı sevmem. Şayet paran yoksa borç bul, bu işi hallet” buyurdu. Fakir;
-“Ey Allah’ın Resulü! Sözüme inanın. Ben ineği zorla almadım ki Allah’a yalvardım. O da duamı kabul etti. İneği evime o gönderdi” diye ağlamaya başladı. Biraz sonra da bayıldı ve düştü. Peygamber olanlara üzüldü, duygulandı. Sığırın sahibine;
-“Bu işte bir incelik vardır. Karar vermekte acele etmeyelim. Yarını bekleyelim. Sen şimdi git, sabahleyin erkenden gel” buyurdu. İneğin sahibi ve çevredeki halk ertesi günü Davut Peygamberin huzuruna geldiler. Davut (a.s) davacıya;
-“Eğer beni dinlerseniz siz bu davadan vazgeçin ve ineği bu fakire helal edin derim. Çünkü Yüce Mevla’m durumu bana bildirdi. Sen haline şükret Allah senin kusurlarını örtüyor” buyurdu.
İneğin sahibi peygamberi suçladı, halkı onun üzerine kışkırttı. Halk Peygambere;
-“Ey Allah’ın Resulü bu nasıl adalettir. Hiç böyle hüküm olur mu? Size söyleyecek söz bulamıyoruz” dediler ve avazları çıktığı kadar da yaygara yaptılar. Davut Peygamber davacıya hitaben;
-“Be hey zalim adam! Ne diye bu milleti benim üzerime kışkırttın? Şimdi senin suçunu söylersem sonucu kötü olacaktır. Fakat bunu sen istedin. Yine de gel vakit geç olmadan bu davadan vazgeç” buyurdu. İnek sahibi;
-“Komşular görüyorsunuz ya! Ben nasıl haksızlığa uğruyorum” diye haykırdı ve yerden bir taş alarak göğsüne vurmaya başladı. Halk Davut Peygambere;
-“Ey bizim Ulu Peygamberimiz! Siz hiç böyle değildiniz. Bu nasıl adalettir. Bu açıkça zulümdür yâda bize öyle geliyor. İşin doğrusunu bize anlat” dediler. Peygamber bunun üzerine;
-“Ey ahali! Bu işin aslını anlatmanın artık zamanı geldi. Şimdi hepinizi şehrin dışındaki ulu ağacın altına davet ediyorum. Size gerçeği orada anlatacağım” buyurdu. Herkes bahsedilen yere geldi. Peygamber fakirin ellerini arkasından bağlattı ve sırtını ağaca dayattı. Sonrada davacıya hitaben;
-“Ey hain! Vaktiyle sen bu fakirin babasının yanında köle idin. Ona ihanet ettin. Hile ile buraya getirdin ve öldürdün. Sonrada bütün mallarına el koydun. Köle iken birden zengin oldun. Senin şu andaki hanımında efendinin cariyesiydi. O da bu ölüm işinde sana yardım etti. Senin hanımınla birlikte bütün servetin kölesi olduğun bu fakirin babasına aittir. Netice itibariyle ‘Adalet istiyorum’ diyen sensin, eğer sözümü dinleseydin ve ineği fakire verseydin Yüce Allah belki de seni affedecekti. Bu belaya da düşmeyecektin. Ey zalim adam! Efendini bu ağacın altında inlete inlete öldürdün. Onun ‘Aman yapma’ diye yalvarmasına aldırış etmedin ve acımadın” buyurdu ve sonra oradakilere döndü ve;
-“Bu hainin adı bıçağın üzerinde yazılıdır. Efendisinin başı ile bıçak bu ağacın dibinde gömülüdür” buyurdu. Ağacın dibi kazıldı ve katilin adı yazılı bıçakla efendisinin başı bulundu. Orada toplananlar hayretler içinde kaldılar. Yaptıkları taşkınlıktan mahcup oldular. Bu mucize idi. Hemen katilin yakalanmasını istediler. Peygamber katile hitaben;
-“Ey adalet isteyen zalim! Bu yüz karasıyla nasıl adalet istiyorsun?” buyurdu ve efendisinin kestiği bıçakla öldürülmesini istedi ve öylede oldu.
Bugün de bu tip olaylar yaşanmıyor mu? “Geciken adalet adalet değildir” Adaleti yozlaştıranlar, yada siyasi rant uğruna kullananlar, bir gün ona mutlak muhtaç olacaklar. Her şeye rağmen adalet er geç tecelli edecektir. Ondan kurtulmanın kolay olmadığın herkes bilmelidir.