Ülkemiz egemenleri ve siyasi temsilcileri %90 katılımlı, mevcut siyasal iktidara geniş halk yığınlarının desteğinin devam ettiğini tescil ettirdikleri 30 Mart yerel seçimleri ardından emekçilerinin kazanımlarına yönelik saldırılarını devam ettirmeleri için seçimlerden aldıkları moral motivasyonla daha da artıracak olmaları, baskı ve anti demokratik uygulamalarını yaygınlaştıracakları kaçınılmazdır.
      Emekçilerin kazanılmış haklarını korumak ve artacak anti demokratik uygulamaların önünü kesmek için 2014 1 Mayıs İşçi Bayramımızın Newroz kutlamalarının kitleselliğini aşan bir kalabalıkla ve ülkemiz şehirlerinin tüm alanlarında birlik mücadele dayanışma ruhunu yükselten coşkusuyla kutlanmasıyla egemenlere ve siyasi temsilcilerine karşı güçlü bir DUR mesajı verme fırsatını yakalıya biliriz.          
     Yolsuzluğa batmış, işçi düşmanı ve baskıcı siyasal iktidarının kendini aklama fırsatı olarak gördüğü ve bir referanduma dönüştürdüğü 2014 yerel seçimlerinde halkın büyük çoğunluğu, en az yüzde 43,3 ü bu iktidara “evet” demiştir. Bu gerçekliği “Polyana’ca” tersinden okuyup %56,4 de hayır demiştir. Demek ki mevcut siyasal iktidar meşrutiyetini kaybetmiştir. Denemez. Neoliberal demokrasinin kaideleri tek merkezde toplanmayan %56,4 kaale almaz. Bir merkezde toplanan %40 ve üzeri oyları kendi politikalarını dayatmak için baş tacı eder.
      Seçimler öncesi, seçim esnası ve sonrasında yaşananlara bakıldığında Türkiye tarihinin en şaibeli ve adil olmayan seçimlerinden birisi yaşanmış ancak yine de ülke genelini kapsayacak hiç bir alan, sokak gösterileri yapılmamıştır. Bunda Kürt illeri dışında ülkemiz genelini kapsayan güçlü bir muhalefet öznesinin olmaması yanı sıra “öğretilmiş çaresizlik” piskosunun da etkisi açıktır.
     Siyasal iktidar 2,6 Milyon oy gerilemesine rağmen seçim sonuçlarını “zafer” olarak sunmuş ve kendisine oy vermeyenleri neredeyse düşman ilan eden, karşıtı olanları devletin tüm olanaklarını kullanarak ezeceğini açık seçik ifade eden bir balkon konuşması gerçekleştirme cüretini sergilemiştir. Bu konuşma ve pratikleri, iktidarın ezilenlere, emekçilere, yok ve hor görülenlere karşı saldırılarını artırarak sürdüreceğinin işaret fişeğidir.
     Muhalif seslerin  sokaklardaki varlığını kısmak için devletin zor aygıtları ölçüsüzce kullanıldığı, son günlerde ortaya çıkan dinleme kayıtlarına göre, seçimlerde daha fazla oy almak için savaş tezgâhlarının bile düşünüldüğü, nn ufak itiraz “terör”, savaşa karşı olmak “vatan hainliği” ile eşitlenerek hak ve özgürlükler mücadelesinin gün be gün boğularak kriminalize edilmek suretiyle geniş halk yığınlarıyla buluşulmasının önünün kesildiği süreçleri hep birlikte yaşadık, yaşıyoruz.
      Ezilenlerden, işçilerden, emekçilerden halkımızdan esirgenen tüm kamu olanakları, seçim sürecinde iktidar partisi için seferber edilmiştir. Yoksul köylünün çocuğuna ulaşamayan ambulans helikopterlerle yapılan seçim gezileri, asgari ücretli işçinin ücretinin önemli bir bölümünü harcadığı belediyenin ulaşım araçlarının AKP mitingleri için seferber edilmesi, adaletsizliğin çarpıcı simgeleri olarak belleklere yazılmıştır. Bu adaletsiz seçim sürecine rağmen egemenlerin bir bütün olarak “yöneteme” krizini aştığı söslenmez.
      Balkonlardan zafer konuşması yaparak her anlamda “tekçi” iktidarını ilan edenleri 2014 1 Mayıs mitingleriyle gereken demokratik cevap verimelidir. Gerçek demokrasi, kendisine oy vermeyen herkese tehditler savuranların balkonlarında değil, farklı görüşlerden yüz binlerin iradesine sahip çıktığı meydanlarda tecelli ettiğini bir kez daha gösterilmelidir.  O sokaklar, meydanlar bir kez daha göstermelidir ki gerçek bir demokrasi ancak halklarla beraber var olabilir.
      Evet, ülkemiz meydanlarına ve sokaklarına bir kez daha 1 Mayıs gelmektedir. İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, açıktır ki bu sene çok daha özel bir anlama sahiptir. Geçtiğimiz yıl 1 Mayıs’ta başlayan eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ayağa kalkış, bu sene çok daha güçlüdür, çok daha kendine güvenlidir ve çok daha olgunlaşmıştır.
      Ülkemiz taşeron cumhuriyetine döndürülürken; emeğin ürettiği tüm değerler ayakkabı kutularında bir avuç azınlığa servis edilirken; iş cinayetlerinde dünya liderliğini kaptırmayan bir ülkede emeğiyle yaşamaya çalışıyorken; işçi sınıfının çok büyük bir bölümü sefalet ücretleri yüzünden borç batağında boğulmuşken; barınmadan ulaşıma eğitimden sağlığa her alanda piyasanın efendileri haklarımıza göz  dikmişken; kentlerimiz yağmalanıyorken; örgütlenme hakkımız hukuk dışı yollarla gasp ediliyorken ve bu hırsızlık düzeni şiddet ile zor ile hile ile hurda ile korunuyorken biz işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, yok ve hor görülenlerin payına düşen insanca yaşanacak hakça bir düzen için dünkünden daha kitlesel meydanlara çıkıp alan tutmaktır.
      Eşitlik, özgürlük, barış, adalet ve demokrasi için başta Taksim 1 Mayıs Alanı olmak üzere, ülkenin tüm meydanları bizi beklemektedir. Sokaklarda yeşeren özgürlük filizleri, işçi sınıfının emeğiyle boy verecektir. Ve 2014 1 Mayıs günü “en şanlı elbisesiyle -işçi tulumuyla- hürriyet”,  ülkemiz sokaklarında dolaşarak egemenlere de siyasal iktidarına da ülkemizin ve dünyanın gerçek efendisinin emek olduğunu göstermelidir.