28 yıllık meslek kariyerim boyunca tanıklığım odur ki hiçbir 24 Kasım da öğretmenlerin gerçek sorunları tartışılmamış, yüz binlerce eğitim emekçisinin sosyal ve ekonomik sorunlarını çözme yönünde de her hangi bir adım atılmadığı yönündedir.
 
     Bir bütün olarak düşünüldüğünde sadece öğretmenler değil; iş kolumda çalışan tüm eğitim ve bilim emekçileri, yılda sadece bir gün hatırlanmayı hak etmemektedir. Mesleğe atıldığım ilk yıllardan bu günlere yaşadığımız ekonomik, sosyal ve özlük sorunlarına sağlıklı ve gerçekçi çözümler üretilemediğini rahatlıkla ifade edebilirim. Çalışma ve yaşam koşullarımız her geçen yıl daha da kötüleştiğini biliyorum.
 
      24 Kasım gününün tarihsel gerçekliliği bir yana (M. Kemal Atatürk’ün millet mekteplerine başöğretmenliği kabul ettiği gün ve elbette daha önemlisi cumhuriyetinizim kurucu kadrolarının eğitim öğretime  verdiği önemin göstergesi olarak da tarihsel önemi büyüktür.)Bu gerçeklik ve tarihsel önem 12 Eylül cuntasının istediği tipte öğretmen ve öğrenciler oluşturma amacıyla  24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlamalarını başlattığı gerçekliliğini örtmemelidir.
 
      Eğitimde "küresel rekabete" uygun ve "piyasa ile uyumlu" bir bakanlık yapısının oluşturulması, yaşanan piyansallaşmanın geldiği boyutları görmek açısından önemlidir. Bakanlıkların teşkilat yapılarını temelden değiştiren 652 sayılı KHK ile güvencesiz çalışma koşullarının hazırlanması bir yana 666 sayılı mali haklarla ilgili KHK ile eğitim alanı başta olmak üzere, çeşitli alanlarda yeni eşitsizlikler ortaya çıkmıştır. 666 sayılı KHK ile üst düzey yöneticilerin ek ödemelerinde artışlar yapılırken, öğretmenler bu kapsam dışında tutulmuştur. Bu durum, her geçen gün iş yükü artan, sürekli angarya işler yaptırılarak daha nitelikli eğitim hizmeti vermeleri engellenen öğretmenlerimize karşı büyük bir haksızlıktır.
 
     Öğretmenler asli görevleri olan ders anlatma dışında Öğrenci Koçluğu,(şimdilerde yaşam koçluğu deniyor) Eğitim Harcamaları Anketi (TEFBİS), İlköğretim Kurumları Standardı Anketi (İKS), mahallelerde okuma yazma bilmeyenlerin tespiti çalışması gibi ek çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Eğitim-öğretim yılı başında gündeme getirilen ADEY, RİDEF, RİTA, Aile Öğretmenliği Projesi gibi uygulamalarla, öğretmenleri mesai saatleri dışında “angarya ve esnek” çalıştırmaya dönük dayatmaları gün be gün yaşıyoruz
 
     “Ulusal Öğretmen Stratejisi Çalıştayı”nda veya son Milli Eğitim Şurasında alınan “demokratik” kararlara atıf yapılarak uygulamaya konulan 4+4+4 gibi yasal değişiklerle mesleğimizi yapamama durumuyla karşı karşıya getirildik. Şimdi planlanan ise 15 yıl görev yapan öğretmenlerin zorunlu rotasyona (yer değiştirme) tabi tutulmasıdır. Öğretmenlerin iradesi dışında uygulanacak rotasyon uygulamasının sürgün anlamına geleceği açıktır.(Bu satırlarsın yazarı sürgünlüğün ne olduğunu gayet yakından bilir.)
 
     Çalışma ve yaşam koşullarımız sürekli olarak zorlaşırken, giderek daha fazla sayıda öğretmen farklı statülerde esnek ve güvencesiz çalıştırılıp, atanamayan öğretmenlerin sayısal çokluğuyla çalışan öğretmenlerin kırıntı ücret artışlarıyla yetinmesi gibi “Demokles'in Kılıcı” Uygulamaları dayatılarak gün geçtikçe yoksullaşmaya itiliyoruz.
 
   Öğretmenlerin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarının çözülmediği, yüz binleri aşkın işsiz öğretmenin atamasının hala yapılmadığı, angarya çalışmanın yaygınlaştığı koşullarda nitelikli bir eğitim hizmetinden bahsetmek anlamsızdır.
 
     Biz öğretmenlere insanca yaşayabilecekleri, nitelikli hizmet verebilecekleri çalışma ve yaşama koşulları vakit geçirilmeden yaratılmalı, bunun için de başta maaşlar olmak üzere mesleki ve özlük haklarımız insan onuruna yaraşır düzeye yükseltilmelidir. Kaybedilme noktasına gelen mesleki saygınlığın yeniden kazanılması, toplum yaşamındaki hak ettiğimiz saygın yeri tekrar geri kazanmamızı sağlayacak politikalar geliştirilip derhal devreye sokulmalıdır.
 
      Sözün özü özeti,  yıllar, yılı tüm  olumsuz koşullara rağmen öğretmenlik mesleğinin onurunu bayrak gibi omuzlarında taşımış sıradan bir eğitim emekçisin 24 Kasımlardaki göstermelik kabul ve iltifatlara aldanmadan, dayatılan her türlü haksız ve hukuksuz uygulamanın örgütlü sendikal mücadeleyle geri püskürtüle bileceği, yaşadığımız ve yaşayacağımız tüm sorunların üstesinden gele bilmemizin de yegâne yolunun örgütlü mücadeleden geçtiğini bilmemiz gerekliğidir.