Ekim ayının ilk haftası ilgili kamuoyunun dışında pekte kimsenin dikkatini çekmediği “Yeni Bir Yükseköğretim yasa tasarısı” meclis plan ve bütçe komisyonu gündemine sessiz sedasız taşındı. Siyasal iktidarın muhataplarını yok sayarak hazırladığı yeni yasa tasarısı YÖK’ün antidemokratik yapısını ortadan kaldıracağına daha da perçinliyor.
 
       Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK), 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından üniversiteler üzerinde bir baskı aracı olarak kurulduğunu artık (30 yıldan sonra) taraflı tarafsız herkes kabul ediyor. Peki,12 Eylül rejiminin YÖK düzenini getirmekteki temel amacı neydi? Bilinç bulanıklığına neden olmayacak kadar net bu sorunun yanıtı. Amaç üniversitelerin yeni liberal politikalara uyumlu hale getirilmesi, toplumun ve bilimin hizmetinden çıkarak, sermayenin çıkarlarına hizmet edecek şekilde yapılandırılmasıydı.
 
       YÖK‘ün, kurulduğundan bugüne kadar geçen süreçte kendisine verilen bu görevi büyük bir başarı ile gerçekleştirmiştir. Bu anlamda üniversiteler, zaman içinde bilim yuvaları olmaktan çıkarak ticarileştirilmiş ve sermaye için faaliyet gösteren kurumlar haline dönüştürülmüştür. Sayıları her geçen gün artan özel üniversiteler yoluyla eğitim, sermayenin eline teslim edilmiş, üniversite kapıları yoksul ve emekçi çocuklarının yüzüne kapatılmıştır.
 
       YÖK‘ü sadece 12 Eylül‘ün ürünü bir kurul olarak görmemek gerekir. YÖK, aynı zamanda üniversitelerin yeni liberal politikalara uyumlu hale getirilmesi amacıyla oluşturulmuş bir kuruldur. Bu amaç doğrultusunda YÖK, 30 yıllık süre içinde amacına büyük ölçüde ulaşmıştır. (Unutulmaması gereken bir ayrıntı YÖK Yasası 82 Anayasası referandumundan önce MGK tarafından kabul edilerek yasalaştırılmış.82 Anayasasına olduğu gibi monte edilmiştir.)
 
      YÖK ile birlikte üniversiteler, özgür düşünen, toplum için bilim üreten ve sunan bilim insanlarından arındırılmış (arındırma dayanağı meşhur 1402 nolu sıkıyönetim yasası taa.. 1972 yılında çıkarılan 1980 son haddine kadar uygulana malum yasa), daha sonra da militarist bir anlayışın hâkim olduğu kışlalar haline dönüştürülmüştür. Bugün birer ticarethane gibi işleyen, içten içe eritilerek kamusallığı yok edilmek istenen üniversitelerimize sahip çıkmanın sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Üniversitelerimize sahip çıkmak, onları birer bilim yuvası haline getirebilmek için atılacak ilk adım, üniversitelere hâkim olan YÖK düzeni ve YÖK‘cü anlayışların kırılmasıdır.
 
      Bugün üniversitelerimiz, üniversite çalışanları ve üniversite öğrencileri, siyasal iktidarların tam kuşatması altındadır. Bir tarafta, 12 Eylül döneminin ürünü olan ve üniversitelerin bugün yaşadığı sorunların en önemli kaynağı olarak görülen YÖK yer alırken, diğer tarafta YÖK‘e karşı oluşan tepkileri istismar ederek, üniversiteleri siyasal egemenliği altına almak isteyen bu günün iktidarı bulunmaktadır. Geçtiğimiz dönemde YÖK ile AK Parti arasında ortaya çıkan tartışmaların özünde ne bilimsel özgürlük, ne de akademik özerklik vardır. Üniversiteler üzerinden yürütülen tartışmaların özünde, bir bütün olarak üniversitelere hâkim olma anlayışı yer almaktadır. Zaten bu çelişik durum “ kalfalık döneminin sonuna doğru çözümlenmiş, ustalık döneminin hemen başında ise aralarında her hangi bir uyum sorunu kalmamıştır.”  Özcesi siyasal iktidar’ın YÖK’ün varlığından şikâyeti kalmamıştır. Tabi bu durumda üniversitelerimizin, üniversite çalışanlarının ve öğrencilerin şikâyetlerinin katlanarak arttığı, özerk-bilimsel-demokratik üniversite taleplerinin yakıcı bir biçimde gündemleşmeye devam edeceği de kesindir.
 
         Sıradan bir eğitim emekçisi olarak aklımın erdiği; üniversitelerin hiç vakit kaybedilmeden siyasal iktidarların etki alanında kalmayacak şekilde anayasal güvenceye alınması, üniversitelerin tüm kurumlardan, siyasi iktidardan ve sermayeden bağımsız olarak kendi kararlarını almaları sağlayacak mekanizmaların oluşumu sağlanmağıdır.
 
     Net bir biçimde ifade etmek gerekirse yıllardır üniversitelerimizin üzerinde "Demokles‘in Kılıcı" gibi sallanan YÖK biran evvel kaldırılmalıdır. Naçizane önerim! YÖK karşıtı mücadeleyle birlikte, hiç kimsenin yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılmadığı, yoksul-emekçi çocukların kapılarından geri dönmeyeceği bir üniversite sistemi içinde mücadele edilmesidir.