ÜÇ TE YETMEZ, BEŞ ÇOCUK YAPIN SÖYLEMİ VE GERÇEKLER!
 
 
Kadın kimliği ve doğurganlığı üzerinden gün geçmiyor ki hükümet kanadından yeni bir şeyler söylenmesin. Genel akım medya aracılığıyla şimdilerde vaaz edilen “daha çok çocuk yapan kadın daha erken emekli olabilecek.” Söylemidir. Ali Tezel’inden Sosyal Güvenlik uzmanlarına gazete ve televizyonlarda daha çok çocuk yaparak, nasıl daha kolay emekli olunur bilgilerini aktarırlarken bilerek ve isteyerek kadın bedeni üzerinden erkek egemen retoriğine uygun bir anlatım yapıyorlar.
 
     Siyasal iktidarın sermayenin taleplerine uygun olarak bir süredir, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere ilgili bakanlıklarla birlikte “esnek ve güvencesiz” çalışma yaşamına daha çok kadını dâhil etmek için kimi düzenlemeler yapmaya hazırlandığını ilgili kamuoyu yakından takip ediyordu.
 
     “Kadının görevi” olarak tanımlanan ev işleri ve bakım hizmetleri, kadınların istihdama katılmaları önündeki en büyük engeli oluşturduğu ön kabulüyle hareket eden erkek egemen anlayış siyasal iktidarların gündeme getirdiği kimi düzenlemelerle, bu hizmetlerin kadın istihdamı önünde engel olmaktan çıkarmayı,  sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda “esnek ve ucuz” işlerde kadın istihdamını arttırmayı hedeflerken çocuk doğurmayı teşvik edeceği propagandasıyla dindar, muhafazakâr seçmen kitlesinin ağzına “yek parmak bal çalarak” onların engel olmasını istemiyor. Bu nedenle her fırsatta anneliği ve aileyi kutsayarak kadının birincil tanımlayıcısı olarak “anne” kavramını da emekçi kitleler nezdin  de pekiştirmekten geri durmuyor.  
 
      Geçtiğimiz aylarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından Borusan Holding ile Türkiye’de Organize Sanayi Bölgelerinde kreş açmayı öngören “Annemin İşi Benim Geleceğim” projesinin anlaşması, Organize Sanayi Bölgelerinde kadın istihdamını arttırmak üzere imzalandığı orta yerde durup dururken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, “doğum izinlerinin 6 aya çıkarılacağını” açıklaması yukarıda bahsettiğim etkisizleştirme çabasına cuk oturan bir örnektir.
 
    Yine geçtiğimiz günlerde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Başbakan’ın talimatıyla Kalkınma, Maliye ve Çalışma Bakanlığı ile işbirliği içinde kadınlara yönelik kreş desteklerinin arttırılması, doğum izinleri, süt izinleri, esnek çalışma gibi düzenlemelerin de gündemlerinde bulunduğunu belirtmesi ucuz kadın emeğinden vaz geçmediklerini teyit etmektedir.
 
     Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın son projesi ise istihdamın arttırılması yönündeki teşvikleri, doğum teşvikleri ile birleşiyor. Projeye ile çalışan kadınların çocuk yapmasını sağlamak için emeklilik şartlarının kolaylaştırılması öngörülüyor. Buna göre, çalışan kadınlar, “5 çocuk için 10 yıl, 6 çocuğu olan 12 yıl borçlanabilecek. Bu süreleri askerlik veya yurtdışı borçlanması gibi borçlanarak ödeyen kadın, 10 yıl daha erken emekli olabilecek.” Denilerek “borçlanmanın” kendi keslerinden yapılacağı gerçekliğinden tutunda, emekli yaşının 60-65 olduğu koşullarda erken emeklilik mümkünmüş gibi gösterilmesi aldatmacası üzücüdür.
 
     Kadın emekçilere yönelik ilk kez 2008 yılında sosyal güvenlik reformu ile birlikte gelen doğum sonrasında çalışamadıkları süreleri borçlanarak ödeme hakkına göre en fazla 2 çocuk için doğum borçlanması imkânı var ve borçlanılan süre 4 yılı geçemiyordu. Bu teşvik projesi ile ise çocuk sınırlaması kalkıyor. Ayrıca borçlanma için çocukların sigorta tescil tarihinden sonra doğmuş olması şartı da kaldırılıyor. Çocuklar, işe başlama tarihinden önce doğmuş olsa da çalışan kadın bu haktan yararlanabileceği vaaz edilmekte. Lakin kadın emekçilerin pirim gün sayısını doldursalar bile 60 yaşından önce emekli edilemeyeceklerini söyleme zahmetine girmiyorlar.
 
     Düzenlemenin ve çok çocuk yapın söyleminin gerçek nedeni: “Esnek Çalışan, Kutsal Anne!” Tipolojisinin yaygınlaştırılmasıdır. Siyasal iktidarımızın bu ve benzer düzenlemelerle toplumumuzun kadınlara yüklediği “rolleri” bozmadan, kadın istihdamını “güvencesiz, yarı zamanlı ve esnek çalışma modelleriyle” arttırmayı; kadın emeğini bu yönde dönüştürmeyi ve daha çok sömürmeyi hedeflediği gözden kaçırılmamalıdır. Düzenlemelerin, emekçi kadın mücadelesinde ki bazı taleplerini kapsıyor olması  ( kreş, doğum izinlerinin arttırılması gibi) siyasal iktidarın gerçekte neyi amaçladığını örtemeyecek göz boyamalarıdır.
 
    Kadının kendi bedeni üzerinde söz söyleme hakkı yalnız ve yalnız kendisine ait olup, erkek egemen anlayışların siyasi tandansı ne olursa olsun kadın bedeni üzerine söz söyleme hakkı yoktur.