Günlük gazete okurlarının yakından tanıdığı Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Neşe Düzel gibi yazarların geçtiğimiz hafta peş peşe verdikleri istifalarla Taraf gazetesinde bir dönem kapandı. Taraf yayınını sürdürse de artık bu başka bir gazete olacak, kuruluş misyonundan başka bir misyon temeline oturacaktır. Artık bu gazete de  yangın medyadaki “saygın yerini” yani Star, Yeni Şafak, Sabah, Zaman,Akit ve benzeri gazeteler  gibi hükümet karşısında hazır ola geçip bekleyenler kervanındaki yerini alacaktır.
 
   Taraf Gazetesi  yayın hayatına başladığı 2007’li yılların konjonktürü ile günümüz realitesi örtüşmediğinden Taraf gazetesinin işlevselliği egemenler nezlinde bitirilmesi anlamına gelen bu istifaların ardında yatan gerçeklik gazetenin yayın hayatına başlarken yüklendiği misyona gerek kalmamasında aramak doğru olur.Bu misyon, generaller partisinin askeri-sivil bürokrasiye dayanan gücünü zayıflatmak ve sivil hükümetin elini güçlendirmekti; ama bu politika aynı zamanda ezilenlerin siyasal kuvvetlerini de zayıflatacak tarzda uygulanacaktı. 2010 referandumuyla bu misyonun sınırlarına varılmış oldu.
 
    Evet, Taraf bir konjonktür gazetesi olarak doğdu ve Nokta dergisinin “Darbe Günlükleri”yle başlattığı faaliyetin devamcısı oldu. Hükümetin güçlendirilmesi ve generaller partisinin geriletilmesi (kısaca “sivilleşme”) programıyla yayın yaptı. Bu programı yürüten güçlerin bir “koalisyonu” tarafından aktifçe desteklendi ve finanse edildi. Ama bildik bir tarzla yani hükümet borazanı olarak da yayın yapmadı. Zira böyle bir yayın çizgisi, yayımladığı belgelere inandırıcılık ve bu belgelere dayanarak açılacak soruşturmalara meşruluk kazandırmazdı. “Bir gazetecilik başarısı sayılamayacak biçimde elde ettiği belgeleri” arkasındaki koalisyonun gücüne dayanarak yayımlamaktan ibaret bir gazetecilik faaliyeti yürüttü.
 
   2007 yılında, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik yükseklerdeki tepişmeler sırasında Taraf taraftarlığını yapıp görevine uygun hareket ederek ardındaki güç çevrelerini sevindirdi. Ülkem gazete okurları İlk kez yaygın, renkli, egemen sınıfların merindeki bir günlük gazetede TSK’yı açıkça teşhir eden belgeler yayımladığını Taraf’la gördü ve okudu.
 
   Ancak diğer yandan aynı gazete Deniz Gezmişi “Ergenekoncu” ilan ediyor, Rasim Ozan Kütahyalı adlı popüler olamamış bir yazar, Deniz Gezmiş’e küfrederek köşe yazarı “mertebesine”, siyasal gündem ve futbol yorumcusu gibi payeleri de alarak Taraf sayesinde erişiyordu!
 
   Taraf Gazetesi, Danıştay baskını, Balyoz darbe planı, Ergenekon gibi konularda kimi siyasal gerçeklerin deşifre edilmesinde rol oynadı. Ancak aynı zamanda, yaptığı yayınlarla darbeciliğin ve kontrgerillanın gerçek kapsamını da gizledi. Bu davaların salt var olan siyasal iktidara karşı işlenen ya da ucu Adalet ve Kalkınma Partisine dokunan suçlarla sınırlı tutulmasına zemin hazırladı. Taraf’ın deşifreleri kendisine servis edilen belgelerle sınırlıydı.
 
   Taraf gazetesi; Ergenekon, Balyoz gibi davaların “özel yetkili” gazetesiydi. Bu davaların üzerinde yükseldiği siyasal zeminin yaratılmasına birinci derecede rol oynadı. “Ergenekoncu-ulusalcı” güçlerin ezilmesinde hükümete kamuoyu desteği ve meşruluk sağladı.
 
   Kürt sorununda daha liberal bir görüntü vermeye çalışan Taraf, yaşanan kirli savaşın anlamsızlığını teşhir edecek yerde. Ordunun PKK ile mücadelede bilinçli biçimde pasif kaldığına dair sansasyonel belgeler (Dağlıca vb.) yayımlamakla yetindi.
 
   2010 referandumunda Evet kampanyasının kürsüsü oldu. Sağın Evet’ine demokratik ve sol bir cila çekmeye çalıştı. Yetmez ama Evet’çilerin kıblesi oldu. Boykot’la sert bir mücadele yürüttü, kitleleri bu yönde etkilemeye çalıştı. Referandumdan çıkan sonuçla birlikte geçiş dönemi konjonktürü sona erip, ustalık evresine geçilince Tarafın “taraf” olmasına da gerek kalmayacaktı.
    Generaller partisinin iktidar gücü geriletilmiş, siyasal iktidar kelimenin tam anlamıyla İktidarlaştırılmış, askeri ve sivil bürokrasiyi tam denetimi altına alarak yönetme kabiliyetini en üst seviyelere ulaştırılmıştı. Artık demokrasi mücadelesindeki “uzlaştırıcı güç” rolünü bir kenara bırakılıp “Açılım”lara son verile bilirdi. Devlet-millet çelişkisinde, birey hak ve özgürlüklerini ihlal etmede ani bir tırmanma yaşandı. Bunun sonucu “Demokrat aydınlar”, liberaller hayal kırıklığı ve şaşkınlıkla siyasal iktidarın yakınındaki pozisyonlarından hızla kaçışmaya başladılar.
 
    
    Taraf,  bir yıl önce yaşanan Roboski katliamı haberleriyle veya Ahmet Altan’ın son dönem yazılarında görüldüğü üzere hükümeti de liberal fakat keskin bir dille eleştiren bir gazete olarak ya siyasal iktidarın yanından uzaklaşıp kendine “uzlaştırıcı güç rolünü” oynamaya aday yeni bir iktidar seçeneğin yaratılması için mi çalışacak,  yâda biat edenler safına geçip “saygın” yerini alacaktı. İkincisi oldu!
 
   Ahmet Altan’ın istifası, birinci çizginin yenilgisi ve Yıldıray Oğur, Alper Görmüş, Mehmet Baransu, R.Ozan Kütahyalı gibilerin temsil ettiği ikincilerin zaferi anlamındadır.Gelinen nokta, Ahmet Altan gibi liberal demokrat kişilerin dahi “eleştirel” yazılarını yayınlayacak “gazete” bulamayacağı bir sürece girdiğimizi göstermesi bakımından düşündürücü olduğu kadar Ahmet Altan ve ekibinin tasfiyesi genel akım medyada yeni tasfiye süreçlerinin yaşanacağının sinyallerini vermesi bakımından da korkutucudur.