Kürt halkının taleplerini inat ve ısrarla takip etmesi sonucu ülkemiz egemen elit anlayışına geri adım attırarak, istekleri doğrultusunda önemli sayılabilecek kazanımlar elde etti. Paris suikastı gibi sıcak gelişmeler yaşanmasına rağmen taraflar “müzakere” sürecini “tıkayan” taraf olmayacağız açıklamaları yaparak görüşmelerin devam edeceği yönünde beyan veriyorlar. Bu görüşmelerden kalıcı barış çıkar mı? Hep birlikte bekleyip, göreceğiz!
 
       10 yıl iktidarda kalması hasebiyle bir devlet partisine evirilen Adalet ve Kalkınma Partisinin, sorunu eşit ve adil bir şekilde çözme iradesi ve niyeti olmadığı söylense de sorunun yakıcılığı ve Kürt halkının direngenliği siyasal iktidarı Kürt  kimliğini eşit yurttaşlık temelinde tanıma söylemine yiterlen “törörle mücadele siyasetle müzakere” gibi klişelerle aslında sorunun çözümünde ne kadar da samimiyetsiz olduğunu gösteriyor.
 
     İktidar mehter marşı ritminde hareket ederken ülkemizin ana muhalefeti hemide “sosyal demokrat” ana muhalefeti CHP ne yapıyor? Meclis kürsüsünden Kürt halkına “ikinci sınıf” insansınız,Türk Kürt ile eşit olamaz” mealine haykırarak kendi pozisyonunu net bir biçimde kitlelere gösteriyor.Aslında İmralı ile görüşmelerin başlaması ile birlikte değişen politik zemine ilişkin CHP’nin tutumuna baktığımızda, bir enkaz siyasetinden başka bir şey görülmüyor.
 
    “Sayın Genel Başkan” Kılıçdaroğlu, “Bir, samimi ve dürüst olacaksınız. İki, gizli kişisel bir ajandanız olmayacak. Üç, millete izah edemeyeceğiniz angajmanlara girmeyeceksiniz. Dört, ana muhalefet partisine veya millete bilgi vereceksiniz” diye dört maddelik “ilke”sini ortaya attı. Dört maddede sorunun çözümüne dair tek bir öneri yok. “Samimiyet, dürüstlük, aleniyet” bekleyen CHP, süreçte çözüm için irade beyan etmeyip ikincil yetkili ağızlardan şoven dili kullanarak gerçek yüzünü göstermektedir.
 
       Bu durumun kendisi, CHP’nin Kürt sorununa dair bugüne ait söyleyebileceği hiçbir şeyinin olmadığını, aslında hor ve yok görme politikalarının zehirli dilinden kurtulamadığını resmediyor. Hafızam beni yanıltmıyorsa SHP’den miras 20 yıl evvel devletin resmi politikasının aynasında hazırlanan bir Kürt raporları var! Bildiğim kadarı ile hâlihazırda hiç kullanılmadan CHP’nin kasasında öylece duruyor. Geçtiğimiz yıl şaşaalı bir şekilde hazırlığına başlandığı söylenen yeni rapordan ise ses seda yok. Aslında CHP’nin “meseleye” dair yeni ve AK Partiden farklı bir politikası yok. Olsaydı, siyasi hasmı AK Parti’ye karşı hemen kullanıma soktuğunu hemen görürdük.
 
     AK Partisi, hükümet olmanın avantajıyla icracı konumda bir parti ve soruna ilişkin her türlü gelişmede birincil elden taraftır. Bu anlamda, devletin resmi politikasının uygulanmasında güncel değişikliklere göre hareket etmek, siyasetini buna uyarlamak durumundadır. Kürt halkının haklı ve meşru talepleri siyasal iktidarın ve egemenlerin yürüttüğü  “inkâr ve imha” siyasetinde çözülme başlattığını görüyoruz. Diğer bir yandan bölgesel şartların (orta doğudaki gelişmelerin) yarattığı değişiklikler de, siyasal iktidarı ve egemenlerimizi buna zorluyor. Bir bütün olarak devler ricali bu realite ve değişikliğe karşı direncini sürdürse de, zaman, zaman çözüm yönünde adımlar atmak suretiyle günü kurtarmasını bildi.
 
      İşin hayret verici yanı ise CHP’nin böyle göstermelik manevra yapma yeteneğinden de yoksun olduğudur. Onun için Kürt halkı neslinde gün be gün inandırıcılıklarını kaybedip dip yapıyorlar. Bölgede ancak bir “tabela partisi” durumunda olmalarının temelinde bu inandırıcılıktan yoksun “zik- zaklı” politikalarının olduğu gerçekliği yatmaktadır. Dersim katliamı, Alevi katliamları konusunda takındığı tutum da, tipik egemen, tekçi, şoven tutum ile aynıdır. Kendi siyasal kaderini adeta bu egemen tekçi anlayışa teslim etmiş, emekten ve ezilenden yana görüntü dahi verememiştir.
 
     Kürt sorunu veya insan hakları ile ilgili her gelişmede, Sezgin Tanrıkulu’nu vitrine koyarak imajını makyajlamayı sürdüren CHP, iş somuta geldiğinde en gerici özünü kuşanmakta olduğunu dünkü meclis oturumlarında seyreyledik.  Vitrindeki Tanrıkulu veya gündemdeki Hüseyin Aygün’ün önerileri parti kararlarıyla reddedilirken, adı var kendisi olmayan Kürt sorunu raporunun hazırlanmasının başına ise Haluk Koç gibi bir isim getirilmesinden CHP emekçiler nezlindeki kredisinin tükendiğini, tükenmiş kredisi olanların başkalarına kredi vermek gibi lütuflarının olacağı bilinmelidir.
 
     “Müesses nizamın” partilerinin Kürt sorununu çözme irade ve niyetlerinin olmadığı; çözülen devlet politikasına ve tarihin çöplüğüne atılmış şoven dilli siyaset argümanlarına bakılarak görülebilir. Kürt halkının eşit yurttaşlık temelinde tüm insan haklarından yararlanma mücadelesi ve bu mücadelenin haklılığı sürecin geriye çekilmesi için direnenleri de aşıp geçecektir.
 
     Pratiğin doğruladığı bu gerçekten kimsenin kuşkusu olmasın CHP’nin şapkasını önüne alıp iyice düşünmesi, kuşandığı şoven tekçi dilden kurtulması gerekmektedir. Ancak o zaman verdiği “sıfır faizli krediler” inandırıcı olabilir.