Saadet Partisi Niğde Gençlik Kolları Miraç Baykul başkanlığında toplantı ve haftanın gündemini değerlendirdiler.

Saadet Partisi Niğde Gençlik Kolları Başkanı Miraç Baykul yaptıkları haftalık toplantının ardından yaptığı açıklamada;

Hindistan’da Katliam
Öncelikle Hindistan’da Müslüman haklarını kısıtlayan yasaları protesto eden Müslümanlara karşı devlet güçleri ve Hinduların işbirliği ile başlatılan katliamı lanetliyorum. Müslümanların ev ve iş yerleri basılmakta, masum insanlar sokak ortasında vahşice linç edilmektedir. Saldırılarda şuana kadar yüzlerce sivil hayatını kaybetmiştir.
Bu organize katliam karşısında dünya sessizliğe bürünmüş halde. Dünya kamuoyunu ve yöneticilerimizi katliam karşısında onurlu bir tavır sergilemeye davet ediyorum.

Nefret Diline Hayır
Geçtiğimiz haftadan bu yana bizleri derinden yaralayan haberler ile sarsıldık. Ülke olarak zorlu bir süreçten geçiyoruz.
Böylesi zamanlarda, aklıselim ve itidalle hareket etmek son derece önemlidir. Gerginlik, kutuplaşma ve nefret siyasetinin kazananı olmayacaktır. Siyasi partiler arasında yaşanacak gerginlikleri devletimizin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı makamı yatıştırmalıdır.
Partiler üstü bir makamda bulunması icap eden Sayın Cumhurbaşkanı, gerekirse iktidar ve muhalefet partilerini bir araya getirmeli ve milletimizin değerlerini önceleyen müşterekler etrafında uzlaştırmalıdır.
Ama benimsenen siyasi tutuma baktığımızda bahsettiğim durum bir hayal olarak görünmektedir. Bir kere daha vurgulamak isterim ki; kin ve nefret dilinin kazananı olmaz. Sorunlar ancak bilgelik ve diyalogla çözülebilir.

28 Şubat Postmodern Darbesi
23 yıl önce tarihe kara bir leke olarak geçecek olan hain bir darbe gerçekleşti. Dönemin seçilmiş hükümeti Refah-Yol’a karşı yapılan bu darbe, tarihe 28 Şubat Postmodern Darbesi olarak geçmiş oldu.
28 Şubat Darbesi niçin yapıldı? Her şeyden önce bu sorunun cevabını bulmak durumundayız. 28 Şubat darbe sürecinin niçin işletildiğini kavramadan ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlayabilmemiz; ekonomiden, adalet mekanizmasına, dış politikadan, iç siyasete kadar karşılaşılan problemlerin ana sebeplerini kavrayabilmek ve bunlara çözüm üretebilmek mümkün olmayacaktır. Daha önce birçok defa yasaklarla engellenmek istenen, kurucusu olduğu siyasi partileri kapatılan, dönemin Başbakanı merhum liderimiz Necmettin Erbakan ne yaptı, ne yapmak istiyordu?

Necmettin Erbakan;
Devletin özel bankalara faizle borçlanmasını engellemek için kamu-tek hesabı oluşturdu. Rant ekonomisini değil, üretimi destekledi. Anadolu’daki 200 den fazla fabrikanın temelini bizzat kendi elleriyle attı.
Avrupa ve Amerika’ya pazar olmak yerine Asya ve Afrika’da pazar arayışına girdi, Asya ve Afrika ülkelerine yaptığı ziyaretler neticesinde D-8 ekonomik işbirliği teşkilatının temellerini atmış oldu.
Karşılıksız basılan dolarla sömürülmenin önüne geçmek için en başta D-8 ülkeleri arasında geçerli olacak “ortak para birimi”ne geçme çalışmasını başlattı. İran’la yakınlaşarak ekonomik iş birliğini arttırmış, ilişkileri güçlendirmiş ve bugün bile İran halkının hayırla yad ettiği bir lider olmuştur.

28 Şubat Niçin?
28 Şubat Postmodern darbe süreci niçin yaşandı?
Necmettin Erbakan’ın izlediği ekonomi politik küresel sömürü sisteminin işleticilerine Türkiye’yi kaybetme korkusu yaşattı. Başbakan Erbakan’ın ırkçılık ve mezhepçilikten uzak dünya görüşü, farklılıkları çatışma unsuruna dönüştüren emperyalistlerin bölgeyi savaş ve istikrarsızlığa itme planlarının önünde engel teşkil ediyordu. 28 Şubat Postmodern darbe sürecinde laik-dindar cepheleşmesi oluşturuldu. Medya korku filmleri efektleriyle ana haber bültenleri sundu. Dindarların laikleri imha etmek için silahlandığı haberi pompalandı. Ordunun laiklerin yanında olduğunu göstermek için Sincan’da tanklar yürütüldü. Muhalefet, üst düzey askerler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, medya, rantla beslenen iş dünyası Başbakan Erbakan’a karşı organize edildi. Sürecin neticesinde, önce Refah Partisi ve daha sonra Fazilet Partisi kapatıldı. Erbakan ve arkadaşlarına siyaset yasağı getirildi.
Darbe sürecinin asıl sebebi olan, Erbakan’ın Türkiye’yi küresel sömürü sisteminin boyunduruğundan çıkarma çabası örtbas edildi. Sürecin ABD, AB ve İsrail gibi organizatörlerinden bahsedilmedi, olup bitenler asker-hükümet anlaşmazlığına indirgenerek yorumlandı. 28 Şubat postmodern darbe süreci sonrası ABD ile stratejik ortaklık pekişti, Türkiye daha fazla bağımlı hale geldi. Afganistan’ın, Irak’ın işgaline ortak olundu. Arap baharı sürecinde verilen rol uygulandı. Suriye karıştırıldı, Libya vuruldu.
Üretim ekonomisinin yerini borçlanarak büyüme ekonomisi aldı. Bankalar en çok kazanan kuruluşlar haline getirildi. Tarım ve hayvancılıkta da ülke dışarıya bağımlı hale getirildi. Avrupa birliği bakanlığı kuruldu, İsrail’le ticaret hacmi artırıldı. ABD ile stratejik ortalığa, AB kapısında beklemeye, İsrail ile dost ve müttefik olmaya, faize dayalı bankacılık sistemine mecbur olmadığına inanan kadrolar hala varlar ve tüm güçleri ile çalışıyorlar.
Milli Görüş Hareketi bu toprakların ruh köküdür, aslıdır. Dolayısıyla Milli Görüş engellenemez, su mutlaka yatağını bulacaktır.

Çatışma Değil, Diyalog
Bugün Suriye özelinde coğrafyamızdaki mevcut durumu değerlendirdiğimizde 2003’te dönemin ABD dışişleri bakanı Condaliza Rice’nın sözlerini hatırlamaktayız; “Ortadoğu’da Türkiye dâhil 22 ülkenin sınırı değişecek” demişti Rice. O günlerden bugüne ABD’nin Irak’ı işgaline, Suriye’nin iç savaşına ve artarak devam eden çatışmalara tanıklık ediyoruz.
Bu coğrafyanın insanlarının konuşarak çözemeyeceği hiçbir mesele yokken, bizlere çatışmadan başka alternatif yokmuş gibi sunulan bütün planlar kıtalarca ötede kurgulanmıştır. Çatışmayı tek çıkar yol olarak kabul eden planlar Türkiye, İran, Irak, Suriye ve diğer bölge ülkelerinin yararına değil, ABD, AB, Rusya ve İsrail’in çıkarlarına hizmet eden planlardır.
Bugün yapılması gereken sorunların diyalog yolu ile çözülmesi için bütün imkânları seferber etmektir. Devlet aklı ve devlet ciddiyetinden ödün vermeyen, dışarıda atılan adımları içeride siyasi şova dönüştürmeyen bir tavırla, krizleri ve yaşanılan acıları kullanarak farklı düşünen gruplar üzerinde baskı oluşturmadan itidalle adım atılmalıdır.
Bölgemizdeki savaş ve istikrarsızlığı sürekli hale getirmeyi amaç edinmiş.
ABD, AB, İsrail ve Rusya’dan çatışmayı sonlandırmasını beklemek beyhudedir. Türkiye Atlantik bloğu ile Rusya arasında tercih yapmaya mahkûm değildir. Böyle bir mecburiyetin var olduğunu düşünen ve bunu dayatan bütün unsurlar yerli ve milli olmaktan fersah fersah uzaktadır.
Bölgemizdeki yerel unsurlarla diyalog kurarak barışı birlikte inşa etmeliyiz.

Mülteci Dramı
Ahlak, kendimiz için istediğimizi başkası için de istemek, kendimiz için istemediğimizi başkası için de istememektir. Bugün Yunanistan sınırında yaşanan mülteci dramı Avrupa’nın da ahlak anlayışının göstergesidir. Kendisini Avrupa’nın giriş kapısı olarak nitelendiren Yunanistan’ın Mültecilere yönelik insanlıkla bağdaşmayan uygulamalarına şahit oluyoruz. Ancak bizi Avrupa’dan ayıran en önemli özelliğimiz benimsediğimiz ilke ve değerlerimizdir.
Bu değerleri zedeleyecek tutum ve davranışları tasvip etmemiz mümkün değildir. Suriye’deki iç savaştan doyalı yurdunu terk etmek zorunda kalan mültecilerin Avrupa’ya karşı siyasi bir koz olarak kullanılması yanlıştır.
Çocuk, yaşlı ve kadınların da aralarında bulunduğu mültecilerin mağduriyetlerini gidermek için gerekli resmi girişimler ivedilikle yapılmalıdır. Bu çığlığa kulak kabartmak zorundayız” dedi

Editör: TE Bilişim