Ulusal basınında ve görsel medyada yer alan haberlere göre, Ankara’da ilköğretim okulu 8’inci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki Nazik Kıraç, SBS’nin yapıldığı Cumartesi günü sabah saat 06.00’da ailesine bir not bırakıp, kendini asarak canına kıydı. Yaşamının daha baharındayken ailesine bıraktığı mektup duyarlı tüm eğitim emekçilerini derinden yaralamıştır. Nasıl yaralamasın ki; Yazdığı mektupta şöyle sesleniyor.“Sevgili ailem! Böyle olmasını istemezdim. Ben de isterdim bu dünyada yaşamayı... Ancak başarılı olamıyorum” şeklinde kendi duygularını ifade ediyor.
 
 
      Nazik Kıraç’ın sınav öncesi strese girdiği ileri sürüldü. Nazik Kıraç’ın ailesinin ise kızlarının bu yıl okulda teşekkür ve takdir alamadığı için üzüldüğünü, SBS’de de başarılı olamayacağını düşünerek bunalıma girdiği yönünde ifadeleri bulunmaktadır. 
 
 
     Yaşanan bu üzücü olayın sorumluluğu, sınav sistemini temel alan, çocuklarımız arasındaki rekabet ortamını pekiştiren ve öğrencilerimizi birer müşteri olarak gören politikaları hayata geçirenlerin omuzlarındadır.
 
 
     Daha bir hafta önce okul müdürlerine yaptıkları seminerlerde öğrencilerimiz için, “müşteri profilimiz artık değişti” cümlesini kurmakta bir sakınca görmeyenlerin politikaları bu ölümlere yol açmaktadır. Gençlerimizin ve çocuklarımızın hayatının baharında, sadece rekabete ve sınavlardaki başarıya yönlendirilmesinin adı “zulümdür”. SBS, KPSS gibi sınavlar artık birer ölüm makinesine dönüşmüştür. Bir taraftan ataması yapılmayan, işsiz öğretmenlerimiz diğer taraftan öğrencilerimiz ne yazık ki bu sistemin dişlilerine terk edilmektedir.
 
 
      Yetkililer ise “başsağlığı” dilemek dışında bir şey yapmamaktadır. Ne de olsa ateş düştüğü yeri yakmaktadır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceği makamlarında oturup, ahkâm kesenlerin umurunda değildir. Onların tek derdi, dershane sektörünü büyütmek ve çocuklarımızın ucuz işgücü haline getirilmesini sağlamaktır. 4+4+4 düzenlemesi bunun en açık ifadesidir.
 
 
      Bir eğitim emekçisi olarak, Nazik Kıraç’ın ailesinin ve yakınlarının acısını paylaşıyor ve onlara başsağlığı diliyorum. Çocuklarımızın hayatını kuşatan bu cendereye artık son verilmesi gerekliliğin bir kez daha altını çizerek belirtip, eğitim iş kolunda örgütlü tüm sendikaları başkaca ölümlere seyirci kalınmaması için, çocuklarımızın geleceğine, yaşam haklarına ve nitelikli, kamusal eğitim hakkına sahip çıkmak için daha etkin ve birlikte mücadele etmelerini öneriyorum.