Seçimi silahsız savaşa benzetenler ve taşeron işçiliğin dayanılmaz hafifliği!
 
 
Belediye başkanımız Sayın Faruk Akdoğan okumuş mudur? Bilmiyorum? Gazetedeki köşesinde yazısına konu eden Sayın Fırat Enseri’nin mutlaka eline geçip okumuştur Onur Öymen’in“Silahsız Savaş Bir Mücadele Sanatı Olarak Diplomasi” başlıklı kitabını.
 
      İlimiz Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifleri seçimlerinde Sayın Fahri Eker’in demokratik bir seçim sonucu başkanlığa oran olarak diğer adaylardan açık ara önde ve yüzde elliden fazla oy alarak seçilmesini değerlendirdiği konuşmasına atfen “seçimler silahsız savaşa benzer kazanmak zekâ yâda kurnazlık ister.” Minvalinde bir değerlendirme yaptığını, Fırat Hoca’nın yazısından okuyunca demokratik seçimleri “silahsız savaşa” benzetmenin verilen demokratik mücadeleyi “savaşla” özdeştirip bir de üzerine kurnazlıkzekâ ve benzeri tamlamalarda bulunmak,  “davulun hem içine, hem dışına vurma” hallerinde değerlendirmelerde bulunmak olsa, olsa önümüzdeki yerel seçimlerde belediye başkanlığı yarışında olası adaylardan bir gibi gözüken Sayın Fahri Eker’e yönelik şimdiden “gard” almak olarak tanımlana bilir.
 
      Yoksa açık ara seçilen bir başkanı samimi olarak kutlar “Allah utandırmasın” temennisinde bulunup, şehrimiz esnaflarına yönelik üreteceği projelerde elinden gelen yardımı ve iş birliğini göstereceği vadinde bulunmakla yetine bilir buda makul, mantıklı bir değerlendirme olurdu.
 
    Seçimler silahsız savaş mı, seçim mücadelesini kazananlar zekâlı, kurnaz. Muzaffer komutan mı? Polemiği “daha çok su” götürür. Götürür götürmesine de yazımın başlığındaki taşeron işçiliği ve taşeron çalıştırmaya karşı mücadelenin önemi hakkında da bir iki cümle yazmak zorunluluğundan kısa keserek taşeron çalıştırma konusuna geçerken Sayın Fahri Eker ve Yönetim Kurulu üyelerine yeni görevlerinde başarı dileklerimi iletmek isterim.
 
        Epey zamandır özellikle her iş kazasının ardı sıra, “taşeronluk sisteminde iyileştirmeler yapacağız” söylemi tekrar edile geliyordu. Geçtiğimiz günlerde Bakanlar Kurulu’na sunulan ve bu günlerde Meclis’e gelmesi beklenen yasayla hangi düzenlemeleri yapacağını öğrenmiş olduk. Genel akım medya bu düzenlemeleri “müjde, müjde” çığırtkanlığıyla günlerce işledi. Oysaki ortada yeni bir düzenleme filan yok! Yeni diye sunularak günlerce propagandası yapılan tüm maddeler, şu anki 4857 sayılı iş yasasında zaten var! 
 
       Genel akım medya, taşeronluk sisteminin ayyuka çıkmış özelliklerinin başında gelen ücret ve iş güvencesinin olmaması sorunlarının yeni düzenlemeyle aşılacağını yazıp çizdi. Taşeron işçilerin ücret alacaklarından asıl işveren sorumlu olacak, sözleşmeler de 1 yıllık değil 3 ile 5 yıllık olacakmış! Ha bir de taşeron işçiler 8 saatten fazla çalıştırılmayacak, çalışırsa fazla mesai alacakmış! Yıllık izin hakları da olacakmış! 
 
         Oysaki yeni diye sunulan bu hakların hepsi sözünü ettiğimiz 4857 sayılı iş kanununda zaten var! Tüm taşeron işçiler de sözüm ona bu kanuna tabi olarak çalışıyor! Kısacası yeni haklar diye çığırtkanlığı yapılan pek çok şey zaten kâğıt üzerinde mevcut! Mesela şu ki buna rağmen yıllardır uygulanmıyor. 
 
     Bütün bu kağıt üzerinde verili olan haklara  rağmen taşeronluk sisteminin Meclis gündemine gelmesinin asıl anlamı/anlamları üzerinde kafa yormak lazım. Bunda elbette ki bu vahşi taşeron çalıştırma sistemin son yıllarda irili ufaklı pek çok direnişi tetiklemesinin, özellikle iş kazalarıyla yaşanan acıların yarattığı toplumsal öfkenin önemli bir yere oturmasının payı hafife alınamaz. 
 
    Ama mevzu bu sınırlarla ele alınmayacak karanlık bir arka plana sahip. Bir kere bu düzenlemeyle taşeronluk sistemi toplumsal onaya sunulmuş oluyor. Bütün teşhir olmuşluğu, yıpranmışlığı giderilerek, taze bir yasal statüye kavuşturuluyor! “Gerçekten düzelecek, güvenceli çalışmadan farkı kalmayacak” yanılsamasına taze bir soluk kazandırılıyor. 
 
     Taşeronluk sisteminin iyileştirileceği yanılsamasıyla toplumsal onaya sunulduğu, daha sağlam yasal zırhlara kavuşturulduğu aynı günlerde; kiralık işçi bürolarıyla ilgi yönetmelik de Resmi Gazete’de yayınlandı. Bu yönetmelik, UİP ile yaratılmak istenen emek cehenneminin sacayaklarından birinde atılmış önemli bir adımdır. Daha doğrusu modern kölelik olan kiralık işçiliğin çığ gibi büyümesinin yasal dayanaklarının oluşturulmasında önemli bir eşik aşılmış oldu! 
 
     Bundan sonra, 28592 sayılı yönetmeliğin yasal dayanağı olan 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu’nun 32′nci Maddesi’ne göre, özel istihdam büroları işçilere iş, işverenlere de işçi bulup, karşılığında işverenden komisyon alacak!
 
     Bu tablo içinde net olan tek şey esnek ve güvencesiz çalışmanın ipliği pazara çıkmış biçimlerine karşı iyileştirme gibi taleplerle mücadele edilemeyeceğidir. Biz işçi ve emekçilerin mücadele ufku asıl olarak bu taşeron çalıştırma biçimlerin yasaklanmasına odaklanmalıdır.