Atom altının doğanın bütünlüğü içerisinde ve onu bir parçası olarak kavranılmayıp tümüyle ondan ayrı “acayiplikler” ve “gizlerle” dolu bir başka evren immişçesine gösterilmesi, Agnostisizmden (bilinemezcilik) mistik idealizme uzanan materyalizm karşıtı birçok görüşün dayanağı olmaktadır. Onun için, kaba duyum ve klasik fizik araçlarıyla gözlemlenip kavranılabilir olmakla birlikte kaba bir nedensellik ilişkisi içerisinde anlaşılması mümkün olmayan doğadaki kimi makro,mikro veya mikro altı olayları anlamak için biraz kafa yorup, okuyup söz etmediğimiz için idealizmle hemhal olanlar Aynştayn’nın “tanrı zar atmaz” sözünü metafizik söylemlerine dayanak göstermekten bile geri durmuyorlar.
 
        Özellikle Atom altı fiziğinde atom altı parçacıkların sahip oldukları özellikleri bilimsellikten uzak yorumlayarak mistifiye etmek veya parçacıkların hareketlerinde “kutsanmışlık” hatta “hem, hem delik” veya raslantı durumlarında “tanrının elini aramak” bilimsellikle Vatikan’ı “Kanka” yapama gayretlerin sonucu olduğunu görmemek için gözümüzün tamamen kapalı olması gerekir.
 
        Aslında bilimsel olarak “rastlantının” objektif karakterinin kavranılması kuantum hal özelliklerinin anlaşılabilmesinde temel öneme sahip olduğu biliyorum.  Kaba determinist ilişkilendirmelerin yerine nedenselliğin, karşılıklı ve pek çok etkenin aynı anda ya da ardı ardına etkide bulunduğu ilişkiler içerisinden kurulmasıyla kuantum hal özelliklerinin anlaşılması doğanın daha derin bir diyalektik kavrayışına götürecektir bizi.
 
        Tanecik özellikleriyle birlikte mikro süreçler daha karmaşıktır ve maddenin farklı bir düzeyini ve hareketin farklı biçimlenişlerini ortaya koymaktadır. Bu ayrımı belirttikten sonra doğada kaba nedensellik ilişkileri içerisinde açıklanması mümkün olmayan kimi olay ve görünümlerden söz ede biliriz.
 
        Doğadaki pek çok olayı üzerinde düşünme gereği dahi duymadan insanlığın binlerce yıllık bilgi birikiminin sonucu olarak kolaylıkla kavrayabiliriz. Dünyanın üzerine hafifçe basılmış yuvarlak olduğunu, kendi ekseni ve güneşin etrafında döndüğünü, yağmurun ve fırtınanın nedenlerini, evrimi, üremeyi, daha pek çok şeyi biliyoruz.  Doğada karşı karşıya geldiğimiz pek çok olay bize  “tuhaf”  görünmüyor,  onları kolaylıkla nedenleriyle birlikte kavrıyoruz. Fakat doğada da öyle olaylar var ki pek çok etkenin varlığıyla karmaşık bir görünüm içerisindedirler ve biz onları ilk bakışta anlamakta elbette zorlanırız.
 
        Bundan dolayı, “kaos” (karışıklık) sözcüğüyle “kozmos” (düzen) birlikte tanımlanırlar. Karmaşık bir etkileşim ya da giderek büyüyen çok küçük bir etkinin neden olduğu sonuç ve görünümler ortaya çıkmaktadır doğadaki bu tür olaylarda ve elbette Atom altı fiziğinde aslında bugünkü bilgimizin sınırlılıklarından, bakış açımızdan kaynaklanan, yarın hiç de öyle olmayacak üzerlerine sürekli bir giz perdesi  örtülmeye çalışılan  “tuhaf”lıkların anlaşılması için beş duyumuzla ve klasik fiziğin araştırma yöntemleri ve ölçüm araçlarıyla algılanabilir doğadaki kimi örnekleri David Ruelle’nin (Fransız Yüksek Bilimler Enstitüsü’ndeki ünlü teorik fizik profesörü) “Rastlantı ve Kaos” kitabından vererek yazımı zenginleştirmek zorundayım.
 
        Ruelle kitabında doğada, ekonomide, tarihsel evrimde “rastlantının” nasıl etkin bir rol oynadığını, küçük bir etkenin nasıl büyük değişikliklere yol açabildiğini çok sayıda örnekle anlatmaktadır. Başlangıç durumuna hassas bağlılık (kalem, bilardo topu örnekleri) türbülans, garip çekerler (Lorenz Çekeri) çok sayıda spermden sadece birisinin yumurtayı döllemesi,  genetik kodlarımızın oluşumundaki küçük sapmaların bizi en yakınlarımızdan ayıran gelişim farklılıklarına yol açabilmesi, matematikteki Gödel Teoremi gibi zengin örnekler bulunmaktadır.
 
       Uç örnek seçimleriyle nedensellik ve zorunluluk ilişkilerinden uzaklaşmalar olsa da kaba deterministik yaklaşımlarda göz ardı edilen bir etkenin “rastlantının” doğadaki ve yaşamımızdaki etkin rolünü görmede bu kitabın yararlı bir kaynak olduğu bilim insanlarınca kabul edilmekte.
 
      Materyalizm ile İdealizm, bilimsellikle, mistizim bin yılardır karşılıklı mücadele ede geliyor.  Yaşadığımız 21. yüzyılda ancak küresel tekelci kapitalizm ve kiraladığı “bilim” insanları aracılığıyla CERN’de harcadığı 10 milyar dolarları aşan paralara rağmen aklını tutsak ettiği “tanrının parmak izlerini” bulma veya “büyük patlama” idealizmini kanıtlama çabası nedeniyle “tanrı zar atmaz” söylemine yaslanarak ki sözü söyleyen bilim insanı her türlü bilimsel ve siyasi platformda “iflah olmaz bir ateist” olduğunu ifade ederek yaşama gözlerini yummuş bir insan olduğu bilindiği halde insanlığın geldiği gelişmişlik düzeyinin tezahürü olan “bilimsel diyalektik materyalizmi” yok edebileceği var sayması kendi idealist dünyası içerisinde ancak kendini kandıracağı bir söylem olmaktan öte değeri yoktur.