KESK Onurlu bir mücadele birikimidir, baskılara boyun eğmez
 
Az çok tarih bilinci olanlar tarihin sınıflar mücadelesinin tezahürü olduğunu gayet iyi bilirler.Yine tarih bilinci olanlar emekçiler ne zaman ete kemiğe bürünen,kendilerini örgütlü olarak ifade edebilecek mücadeleci örgütsel bir güce kavuşsa egemenler bildik saldırı taktikleriyle yani,baskınlarla,keyfi göz altı ve tutuklama terörüyle emekçilerin mücadele bikrimi ve düzen karşısında ki en demokratik mevzisi olan sendikalarına ,sendikalarının üye ve yöneticilerine “operasyon”lar düzenleme hali rutinleşir.
 
      19 Şubat Salı günü konfederasyonum KESK’’e yapılan “operasyon” işte böyle rutinleştirilmiş sadırlardan biriydi. Yaşanılan siyasi iklimde kendinden olmayan herkese kin duyanların yarattığı öfke dalgaları kabarmaya devam ediyor.  Gözaltı ve tutuklamalarla, şafak operasyonlarıyla girdaba dönüştürdükleri öfke dalgalarının emek ve demokrasi güçlerini boğmasını hedefleyenler onlarca yılın onurlu mücadelesinin birikimi olan sendikalarımıza ve konfederasyonlarımıza geri adım attıramayacaklarını da çok iyi bilirler. Bildikleri içinde *kriminalize etmek için ellerinden geleni ardına koymazlar.
 
      Tarihte olduğu gibi bu günde zulmün ve zorbalığın efendileri,  “iktidarımıza biat edecek Müslüman nesiller istiyoruz” diye ferman buyuruyor. Avrupa Birliği uyum programlarında “fasıl” açamayanlar” kendi ülkesi yurttaşları için “Köleliğe Uyum Programını” çerçevesinde “makbul vatandaş” rehberinde yeni, yeni fasıllar açıyorlar.
 
      Bu makbul vatandaşlık tanımına uymayanların, uymamakta ısrar edenlerin, hele, hele de örgütlenenlerin nelerle karşı karşıya kaldığını yukarıda belirttiğim gibi tarih bilinci olan herkes çok iyi bilir. Konfederasyonumuz KESK ‘e yönelik baskı ve sindirmelerinin artışındaki temel etmen önümüzdeki Mart ayıyla başlayacak olan bir dizi eylem ve etkinliğin örgütleyicisi ve omurgası durumunda olan KESK ve bağlı sendikalarını hareketsizleştirmekten ibarettir. Yine bu günlerde ısıtılarak önümüze konmaya çalışılan sınırlı iş güvencemizi dahi tehdit eden “Kamu Personel Rejimi” değişikliklerinin meclise sunulacağı bir dönemde gerçekleşen son operasyon da daha öncekiler gibi tesadüf değildir. 
 
      Çünkü amaç ve hedef açıktır. Sendikal faaliyetlerimizi  “suç” olarak gösteren hukuktan yoksun iddia-namelerle toplam 59 yönetici ve üyemizi demir parmaklıklar ardında tutanlar düğmeye bir kez daha basmıştır. Kim ne derse desin, hangi yalana inanmak isterse istesin, gerçek gün gibi ortadadır. Bu “operasyonların” tek bir adı vardır.  O da “Emek ve Demokrasi Güçlerini Yıpratma ve Asılsız Suçlama” operasyonlarıdır.  
 
      Konfederasyonumuzun tüm gelir ve  giderleri saydam ve yasalarca belirlenmişken, yürürlükteki 4688 Sayılı Yasa ve sendika tüzükleri gereğince konfederasyon ve sendikaların gelirlerinin neler olduğu ve harcamaların nasıl yapılacağı ayrıntılı bir şekilde biliniyorken,  ayrıca sendikalar ve konfederasyonlar ayrıntılı bilançolarını ve gelir tablolarını düzenli olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına düzenli olarak sunulup denetlenirden genel akım medyaya servis edilen haberlerle kamuoyuna konfederasyonumuz “terör örgütlerine para aktarıyormuş” gibi gösterilmek istenmektedir.
 
       Göğsümü gererek söyleye geldiğim, diğer sendikalardan bizi en iyi ayırt edici kriterlerimizden biri olan şu gerçekliği paylaşmadan geçemiyeceğim. KESK ve bağlı sendikaların üst kademelerinde, profesyonel olarak sendikacılık faaliyeti yürüten yöneticilerimize seçilmeden önce sürdürdükleri görevde aldıkları maaş kadar maaş ödeyen tek konfederasyon biziz.Konfederasyonum KESK’e bu yönde  iftira atanlar kendi çamurlarında debelenmeye mahkûmdud.
 
      Yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, emeğin hakkının yok sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Demokrasiden de sendikal hak ve özgürlüklerden de söz etmenin mümkün olmadığı bu ülkede, konfederasyonumun neden hedef alındığı yeterince açık değil mi? Her türlü baskıya rağmen sesini yükselten, kamu emekçilerinin vicdanın onurlu gür sesi olmaya devam etme kararlılığından ödün vermeyen konfederasyonuma yönelik ardı ardına operasyonlar yapılması şaşırtıcı olmasa gerek.
 
      Görmeyen gözlere, duymayan kulaklara, yazmayan kalemlere inat bir daha ifade ediyor ve altını çizerek yazıyorum. Bizler, bu topraklarda gerçek bir demokrasi için mücadele etmenin zor, bedelinin de ağır olduğunu biliyoruz.   Ancak “hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır” şiarını ilke edinen, baskılara mücadeleyi daha da yükselterek cevap veren, “acıyı bal eyledik” diyen bir gelenekten gelen biz KESK’liler baskılar karşısında asla yılmayıp,geri adım atmayacağız.
 
       Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında sesiz kalmayacağımızı geçtiğimiz Cuma günü (22.02.2013) Ankara adliyesinin önünde yurdumuzun dört bir yanından gelen “duyarlı” sendikal aktivistlerle birlikte yukarıda altını çizdiğim cümleleri dost düşman duysun diye “avaz, avaz” bir kes daha haykırdık. Evet, daha demokratik ve aydınlık bir ülke için girdiğimiz bu mücadele yolunda “biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için söz verdik. Gözaltına alınsak da, tutuklansak da, sürgüne gönderilsek de mücadelemize devam edeceğiz. Tutuklanarak ceza evlerine konulan arkadaşlarımız tüm üyelerimizin onurudur. Biz onurumuza sahip çıkacağımıza Ankara Adliyesi önünde olduğu yurt sathında yapılan kitlesel basın açıklamalarıyla söz verdik, sözümüzü tutacağız.