Özgecan Aslan 20.yaşını doldurmadan okulundan evine dönerken uğradığı cinsel saldırı sonucu hunharca katledilerek öldürüldü. Cinayet haberini duyunca içimde kabaran öfkeyle birlikte “kadını cinsel objeye ve üreme aracına indirgeyen” bu erkek egemen kapitalist sistem bir an evvel yıkılmalı diye bağırdım.
 
      Düşünün 20 yaşında bir üniversite öğrencisi olan Özgecan, akşam saatlerinde arkadaşıyla bindiği dolmuşta giderken yalnız kalıyor ve önce tecavüze uğrayıp arkasından vahşice öldürülerek bir dere kenarına atılıyor. Kan dondurucu, yürek burkucu bu haber karşısında demokratik kadın inisiyatifleri başta olmak üzere yurdun dört bir köşesinde kadın örgütlenmeleri sokağa çıkıp erkek egemen sisteme öfkelerini ortaya koydu. Tarsus’taki cenaze töreninde Özgecan’ın “sal tahtası”nı yalnızca kadınlar taşıyarak anlamlı bir mesajda cenaze töreninde verilmiş oldu.
 
      Birde erkek egemen anlayışı sürekli tahkim edenlerin göstermelik, ibretlik, timsah gözyaşları misali açıklamaları vardı. Dikkatimi çeken “erkek adam bunu yapmaz, kadına el kaldırmaz” gibi sözlerle TV de futbol programı yapan “yorumcu” zevatların tepkileri oldu. Tepki ve kınamalarında bile eril egemen anlayış dilini kullananlar insanlıkla alakası olmayan cins taşları için “erkek adam bunu yapmaz” derken bile erkek egemen bir dil ve erkek cinsini yücelten anlayışı temsil ettiklerinin farkında bile değillerdi.
 
     Kadın üzerinden muazzam bir mühendislik çalışması yürütülüyor. Söz konusu aile olunca, toplumun kadın yarısı, üstelik hayatı her cepheden her gün yeniden üreten kadın yarısı olunca işin içine vazgeçilmez burjuva aile kurumu giriyor. Dertleri, kadına “asli görevi olan” karılığı ve anneliği hatırlatma, doğurganlığını artırma, ev-mutfak köleliğinin zincirlerini sağlamlaştırma, ancak bunların elverdiği sınırlar içinde çalışma hayatına katılma… Karşı çıktığında, boyun sunmadığında ise mutlak eziyet, şiddet ve cinayet! Bunlar bu yalınlıkta söylenmiyor ama kenar süsü niteliğinde sözde vaatler ve “iyileştirmeler” müjdesiyle ortaya dökülüyor.  Tecavüz, cinsel saldırı ve istismar sanıklarının yargılama süreçlerinde insan görünümünde esvap giymelerinden tutunda “mahkemedeki saygılı hallerinden” aldıkları ceza indirimlerine varana denk kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin artışıyla bu göstermelik söylemlerin hemen her gün boşa çıktığını gözlemliyoruz. 
 
     Kadını bir üreme makinası olarak evin en ücra yerlerine hapsedecekler, “çok çocuk doğurun, sermaye için kelle sağlayın ve aile birliğini muhafaza edin” diyecekler. Evdeki ömür tüketici işlerden başınızı kaldırabilirseniz, yokluk-yoksulluk sırtınıza abanmışken toplumsal hayata karışmak, farklı yüzler görmek, insan olduğunuzu duyumsamak, yani çalışmak okumak isterseniz yarım yamalak ücretlere ve cinsel saldırılara karşı korunmasız bir duruma getireceksiniz ve fakat yüzsüzce çıkıp Aslan ailesinin acısını paylaşma mesajları vereceksiniz. Kelimenin tam anlamıyla yuh diyorum. YUH.
 
     Her türlü aşağılanmaya ve kölece bir yaşama sıkıştırılmış, işkence dâhil şiddetin her türü reva görülen kadınlar artık yeter diyerek sokağa çıkmalıdır! Eril erkek egemen devletin ideolojik-dinsel-geleneksel silahlarla kuşattığı kocaları, sevgilileri, babaları tarafından yaşam hakları ellerinden alınan, hayatın her alanında gerici toplumsal değer yargılarıyla boğuşan, karakollardan, savcılıklardan “aile birliği” için savılan, mahkemelerde hâkimlerin insafına terkedilen kadınlar sokağa çıkmalıdır! 
 
     Vahşice katledilmeye kadar uzanan şiddetin fiili hallerine duyduğumuz öfkeyle değil sadece; her gün hemen her konuda, üstelik yüz yıllardır sürekli aşağılanan, insan yerine konmayan, özlemleri, beklentileri dört duvar arasına gömülmek istenen kadınlar sokağa çıkmalıdır. 
 
    Geleneğin, dinin ve sistemin erkek egemen dayatmalarına boyun sunmayarak sesini yükseltenlerin, “hayır” diyenlerin, ölüm dâhil her bedeli göze alanların ne kadar kalabalık olduğunu görmek için sokağa çıkmalıdır!
 
 
      Toplumsal hayatın dışına atılmak istenenler, “usta aşçı”, “fedakâr anne”, “sabır abidesi” yaftalarını elinin tersiyle iterek güçlerinin farkına varmak için de sokağa çıkmalıdır. Hayatı her gün, her dakika yaratıcı emekleriyle yeniden üretenler sokağa adım attılar mı, bir daha kolay kolay o boğucu ve köreltici hayata geri dönmezler. Tam da bu yüzden Özgecan’ın katli haberiyle sokağa dökülenler öfkelerini büyüterek sokakta kalmalıdır.
 
     Özgecan üzerinden kadına yönelik olarak ortaya çıkan bu şiddeti  ortadan kaldırmanın ve hayalini kurduğumuz, cinslerin, sınıfların, ulusların ve tüm canlıların özgür olduğu dünyayı kurmanın tek yolu sokağa çıkıp  mücadelede etmekten geçiyor. Aslan ailesinin acısını bu duygu ve düşüncelerle paylaşıyor, Özgecan’a Allahtan rahmet, başta kadınlarımız olmak üzere halklarımıza da baş sağlığı dileklerimi iletiyorum.