Konfederasyonum KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) bünyesinde hizmet veren araştırma birimimiz (KESK-AR), Mart 2013 dönemine ait “Kamu Emekçileri Geçim Raporu”nu açıkladı. Açıklamasıyla da yazımıza başlık olan “hal-i pürmelâl” yani *acıklı durum’u tüm gerçekliğiyle ortaya çıkmış oldu.
 
      Hükümetin denetiminde ve emrinde olan  TÜİK  ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi kurumların verileri üzerinden yapılmasına rağmen çarpıcı sonuçlar veren araştırmaya göre; eşi çalışmayan, iki çocuklu ve ortalama kira bedeli ödeyen bir kamu emekçisinin insana yakışır bir yaşam için yapması gereken en az harcama tutarıyla karşılaştırıldığında ücreti bu seviyenin yaklaşık yarısına denk geliyor. Bu nedenle kamu emekçileri, asgari düzeyde bir yaşam sürdürebilmek için aylık ortalama 1620 LİRA BORÇLANARAK yaşamını idame ettirmek zorunda bırakılıyor.
 
     TÜİK verilerinden derlenen araştırmaya göre, aylık 2 bin 647 liraya denk düşen harcama seviyesine sahip olabilmek için ortalama ücretli, kirada oturan bir kamu emekçisinin yaklaşık 1620 lira borç bularak normal standartlarda bir geçim sağlayacağı gerçekliği kamu emekçisinin son on yıldır nasıl hızla yoksullaştığının da göstergesidir. Elbette bu borcu banka tüketici kredileri veya kredi kartlarıyla yüklenemeyen kamu emekçileri, yoksulluk sınırının altında bir yaşam sürmek zorunda kalıyor.
 
      TÜİK ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre 4 KİŞİLİK BİR AİLE GÜNDE 11 LİRA İLE BESLENMEK ZORUNDA! Şimdi anladınız mı “ekmek tasarruf kampanyalarının”  gerçekliliğini? 11 lira 4 kişilik kamu emekçisi ailesinin ekmek parası bile olamayacağından tasarruf edilmek zorundadır artık.
 
      Bakın, bir kamu emekçisi, borçlanmadan sadece ücreti ile gıda ve içecek harcamalarına 337 TL ayırabiliyor. Bu harcama 4 kişilik bir aile için günlük 11 TL anlamına geliyor. Giyim ve ayakkabı harcamalarına ise günlük sadece 2 lira ayrılabiliyor. Demek ki 3 veya 4 liraya çıksa “çarık” giyin ya da ayakkabıdan da “tasarruf edin” kampanyası başlatılacak!
 
      Kamu emekçisi eğitim ve sağlık hizmetlerine ise bütçeden günlük sadece 1 lira ayırmak zorunda. “Zinhar 2 liraya çıkmaya. Çıkacak olursa sağlık harcamalarından da tasarruf edile.”  Denilerek kamu emekçisi ve ailesi ölüme terk edile denilecektir.
 
     Taşra ve metropol olmayan kentlerde daha az hissedilen ancak İstanbul başta olmak üzere Ankara, İzmir, Bursa, Adana gibi nüfusu milyonu geçen 15 şehirde yaşayan bir kamu emekçisinin ulaşım için günlük ayırabildiği tutar ise sadece ve sadece 2 lira. Memurum “tabanvaya “ kampanyasıyla tasarruf tedbirleri kampanyasına dâhil edilmemesi düşündürücüdür.
 
      Araştırma sonuçlarından çıkan en çarpıcı sonuç bana göre “en çok borçlanan kemsin Devlet Memurları” olması hal-i pürmelâl’idir. Sürekli borçlanmaya sürüklenen Kamu emekçileri, 5 yıllık borçlanma grafiğinde en fazla borçlanan kesim oldu. Aylık ücreti 1,000-2,000 TL aralığında olan emekçiler, 5 yılda yüzde 18 artan borç yükleriyle en çok borçlananlar listesinin başında yer aldı. Tüm bu borçlanma ekonomik veriler her şeyi çok güzel gösterirken, bankalar ve şirketler kar oranlarını kat ve kat artırırken, büyüm hızımız ortalama %7 diye vaaz edilirken gerçekleşiyor.
 
     KESK-AR, raporunu genel hatlarıyla değerlendirdiğimizde ilk el demiz siyasal iktidarın ekonomi alanında giderek yükselen bir güç olma halinden kaynaklı olarak geniş emekçi yığınların refahından ya da biz emekçilerin ücretini artıracak, güvenceli çalıştıracak çalışma koşullarını sağlamaktan hızla uzaklaşıp sermayenin emrine amade olduğunu noktasına gelmesi durumudur.
 
     İkinci el demiz; ailesini geçindirmek zorunda olan bir kamu emekçisinin maaşı, zorunlu bir tüketim olan konut, elektrik gaz harcamalarından sonra gıda harcamalarına bile yetişememekte olduğu ve sağlık, eğitim, ulaşım gibi zorunlu maliyetleri için ise borçlanmak zorunda bırakıldığıdır.
 
      Üçüncü el demiz ise; kamu emekçilerinin yaşama ve enflasyona karşı yenik düşen ücretlerinde insan onuruna yakışır artışlar yapılmayarak onun yerine bankalar kanalı ile borçlandırmanın özendirildiği gerçekliliği ve hak ettiğimiz ücretten yoksun bırakılarak tek çözüm yolumuzun borçlanma olduğunu dayatılarak yoksullaşmamızı hızlandırıp bu halin kalıcı hale getirilmesidir.
 
      Evet, acınılası bir haldir. Bu halden kurtulmanın yolu birleşik örgütlü mücadeleden geçmektedir. Tam da haberleşme iş kolundaki örgütlü tüm sendikaların 27 Mart Çarşamba günü ortak gerçekleştireceği grev biz emekçilere yoksulluktan kurtuluşun reçetesini göstermesi gibi…