Kapitalist üretim tarzının en karakteristik özelliklerinden olan işsizlik bizatihi kapitalizmin ürünüdür. Ancak son 30 yıldır tüm dünyada işsizlik temel bir sorun olarak gündemin ilk sıralarındadır. “1995′te dünyada işsiz veya gizli işsiz sayısı 800 milyon olarak hesaplanıyordu; 21. yüzyılın başında ise bu rakam 1 milyarı geçti.”
     Teknolojideki gelişmeler, ulaşım ve iletişimdeki adımlar, sermayenin zaman ve mekânla sınırlanmayan bir akışkanlık kazanmasına neden oldu. Düşük istihdamlı yeni üretim teknolojileri sayesinde kapitalist piyasa ekonomisi alabildiğine yayıldı, yaygınlaştı; eğitim, sağlık gibi alanların en ücra dalları dahi özelleştirilerek piyasanın iştahına açıldı. Esnek üretimin daha geniş ölçeklerde hayata geçirilmesi üretimin örgütlenmesinde önemli bir yer tutmaya başladı.
     Geçici, yarı zamanlı istihdam yaygınlaştı, emeğin ve çalışma koşullarının güvencesizleşmesi aldı başını gitti. Geleneksel sendikalar güç kaybederken uzun mücadele yıllarına mal olan sosyal hak kazanımları hızla elden kayıp gitmeye başladı. Asgari yaşam kaygısının cenderesine o denli sıkışıldı ki, insan olmanın ve insan gibi yaşamanın diğer gerekleri ve bu doğrultudaki talepler tıpkı gelecek ufku gibi neredeyse silindi gitti.
     Zengin egemenlerin karları azamileşirken, işsizlik devleşti. 2004′te yapılan bir araştırmaya göre ABD’de her 100 işletmenin, aynı miktarda üretim için ihtiyaç duydukları işçi sayısı 3 yıl öncesine göre yüzde 10 oranında düştü. Kapitalizmin “bugünün karları=yarının yatırımları=öbür günün istihdamı” şeklindeki vaadinin güncel versiyonu “bugünün karları=yarının işsizliği” dir. Engels‘in “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu”nda -ya da Charles Dickens‘ın “İki Şehrin Hikâyesi”nde- çarpıcı örneklerle altını çizdiği “vahşi kapitalizm” günlerine adeta geri dönüldü.
      “Mavi yakalı” olarak da tanımlanan işçi ve emekçilerin işsizliğinin yanı sıra, son yılların toplumsal dengeleri altüst eden gerçeği, zihinsel emek üreticileri olarak bilinen kafa emekçilerinin de (“beyaz yakalılar”) konum kaybı ve işsizlik batağında oluşlarıdır. Kafa ve kol emeği ayrışması genel olarak sınıf farklarının ve toplumsal bölünmenin temelidir. Emek sürecindeki işbölümü, maddi emekle zihinsel emek arasındaki bölünmeden kaynaklanmıştır:
     “İşbölümünde insan da bölünür. Bütün diğer bedensel ve zihinsel yetiler tek bir etkinliğin gelişmesi için feda edilir.” Hatta bu tek etkinliğin(üretimin) gelişmesi için beyaz yakalılara görece imtiyazlar ve ayrıcalıklar tanınarak özendirilebilirler. Bu durum emeğinin ürünlerine yabancılaşmayla karakterize olan bu kesim, 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak kapitalist üretim ilişkilerindeki farklılaşma nedeniyle kimlik ve konum kaybı yaşamaya başlamıştır.
       Zihinsel emeğin kendi içinde farklılaşması, işbölümünün incelmesini de tetiklemiştir. Beyaz yakalılar, “altın bilezikleri” nin sağladığı güvenceli ayrıcalıklarını giderek yitiriyorlar. Öyle ki, eğilim -seçkin bir azınlık dışında- beyaz yakalıların da işsizlik girdabına daha fazla çekilmeleri yönündedir. “İşleri” ve hayatları esnek kapitalizmin gereklerine uygun olarak risk alma, yeniden eğitilme ve nitelikleşme süreçlerine (“sürekli eğitim”) doğru itmektedir. Goethe daha 1809′da yayınlanan “Seçilmiş Akrabalıklar” adlı eserinde, “…Ecdadımız, gençliklerinde aldığı derslerle hayat boyu gidiyordu; ama şimdi bizim beş yılda her şeyi yeniden öğrenmemiz gerek, şayet tamamen modası geçmiş duruma düşmeyeceksek” derken 200 yıl öncesinden günümüze koca bir merhaba demiyor mu?
      20. yüz yılın ilk çeyreğinden başlayan bir süreç sonunda uçurumun kıyısına doğru yol alanlar içinde artık “beyaz yakalılar” da büyük bir yer tutmaktadır. İşsizliğin yapısallaşması ve iş güvencesinden yoksunluk, beyaz yakalıları da hızla mavi yakalıların saflarına taşımakta beyaz yakalıların işçileşme ve işsizleşme oranı gün geçtikçe mavi yakalılarla eşitlenmektedir.
Beyaz ve mavi yakalı işçilerin -farklı sınıfsal özellikler taşımakla birlikte-, aynı kapitalist cendere içinde hareket etmek, çalışma zamanını yeni biçimler altında örgütleyen aynı sistemin darbeleri altında var olmak zorunda olunca kaderleri de ortaklaşıyor.
       Kapitalist üretimin günümüzde ulaştığı devasa büyümede esnekliği başa yazan genişlemesi, geçicilik, belirsizlik, “risk alma” nın sözde özgürleştireceği demagojisi ve buna uygun çalışma biçimlerini hayata geçirmede sağladığı başarı sayesindedir. Kapitalizmin bayrağı günümüzde, “uzun vade yok” yazan kalelerde dalgalanmakta, mavi yakalılar kadar beyaz yakalılar da bu yüzden hayatı “götürü” yaşamaktadır.
     Türkiye’de çalışma çağındaki her iki kişiden biri iş bulamaz haldedir; işçi ve emekçiler güvencesiz çalışma biçimleriyle kölelik koşullarında hayata tutunmaya çalışmaktadır. Esnek ve güvencesiz çalışma neredeyse tüm alanlara yayılmıştır ve tüm emekçiler açlıkla, işsizlikle, ölümle karşı karşıyadır.
      Beyaz yakalıların hala kaybedecek şeyi görece mavi yakalılara göre fazlaymış gibi görünse de  emekçilerin yaşam  ve çalışma koşulları hızla bir birine benzeşmekte, işçileşme süreci hızlanmakta ve kaderleri ortaklaşmaya başlamaktadır.