Ülkemiz siyasi gündemini dikkatle takip edenlerin aylar öncesinden ön göre bildiği “hizmet hareketi” ile AK Parti çatışık lığı gün yüzüne çıkar oldu. Hükümet olmanın tüm “usta” manevralarını kullanmalarına rağmen iktidar olmanın gereği olarak iktidarı paylaşamamaktan kaynaklı olarak taraflar bir birlerine daha da sertleşerek bu çatışmayı sürdürecek gibi görünüyor.
 
    Son birkaç haftadan beri kılıçlar çekilmese bile karşılıklı peşrev çekilmeye devam ediliyor. Peşrev dili serleştikçe kılıçların çekileceği günlerin uzak olmadığı anlaşılıyor. Futbol piyasasını ele geçirme, MİT üzerinden hakimiyet kavgası, İlker Başbuğ’un tutuklanmasıyla yargı üzerinden güç sınamaları gibi “somut” zemin üzerinden yürütülmeyen bugünkü kapışma, şimdilik tarafların “medyaları” üzerinden atışması biçiminde sürüyor. Başbakanımızın, söz konusu çatışma için “Basın önünde bu tartışma ile ilgili konuşmam” demesi ironik bir durum ortaya çıkarsa da, çatışmanın bir realite olduğunun da en birincil ağızdan teyidi niteliğindedir. Başbakanın bu sürecin dolaysız içinde olduğunu gösterir mahiyette bir beyan olduğu için ayrıyeten önemli bir delildir.
 
      Fethullah Gülen Hocaya “Soros” yakıştırması, cemaatin Mısır darbesini desteklediği, Kürt sorununda çözüme karşı olduğu, Gezi direnişini desteklediği gibi daha birçok konuda haberler ve sosyal medya üzerinden yürütülen kampanyalar, cemaat tayfasını hayli endişelendirdi. Gülen’in onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, 11 maddelik bir açıklama yayınlayarak, iddialara yanıt verdi. Söz konusu bildirge, dil ve üslubuyla dikkatle incelendiğinde, hükümete zeytin dalı uzatma girişimi olarak da okunabilir. Ama bu yapılırken bile aba altından sopa göstermekten kaçınılmadı.
 
      Kendilerine “Hizmet Hareketi” adını takan topluluğun iktidardan pay almak gibi bir derdinin olmadığı sıklıkla vurgulansa da, son iki yıldaki “somut” çatışma anlarında durumun hiç de böyle olmadığı biliniyor. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Zaman’dan Ekrem Dumanlı ve Hüseyin Gülerce üzerinden verilen yanıtlar, “hizmet hareketini” aklama, topu devlet bürokrasisinin üzerine yıkma üzerine kurulu.
 
      Gezi eylemcilerinin “harekete” yakın savcı ve hakimler tarafından serbest bırakıldığı iddiasına, “Bütün savcı ve hakimler kamu görevlisi olup HSYK’nın yetkilendirme ve denetimine tabidir” yanıtı veriliyor. Hakeza, “hareketle”  bağlantılı polislerin, eylemcilerin çadırlarını yakarak Gezi eylemlerine sert müdahale ederek eylemlerin sürmesini sağladığı şeklindeki iddialara ise, kolluk güçlerinin İçişleri Bakanlığı’na tabi olduğu yanıtı uygun görülüyor. Daha da ileri gidilerek, Emniyet güçlerine bizzat Başbakan’ın emir verdiği, polise destek açıklamaları yaptığı ve ödüllendirdiği de hatırlatılıyor.
 
       Gizlenecek bir tarafı kalmayan çatışmada son peşrevi, “Hoca Efendinin” Türkiye’deki resmi sesi Gülerce çekti: “Yüzde 50 oy almış iktidar partisi ile hayır, huzur, istikrar ve demokratikleşme için gönüllü olmuş, fedakârlık yarışına girmiş milyonların arasını açmaya kalkmak düpedüz fitnedir.”
      Sayın Gülerce, “hareketin”  henüz elense çekmeye hazır olmadığını ve güç biriktirmeleri gerektiğini söylemek istiyor aslında. Peşrev uzatılarak zaman kazanılmaya çalışılıyor. Nitekim Gülerce’den birkaç gün önce Zaman gazetesindeki köşesinde yazan Ekrem Dumanlı, “Güya cemaat içinde anket yapmışlar da büyük bir çoğunluk “Kim ne derse desin oyum AK Parti’ye…” demiş. Bunu uyduranların niyeti önde görünenleri itibarsızlaştırmak olmasa gülüp geçmek lazım” diyordu. Havuç-sopa politikasıyla pazarlık masası güçlü kılınmak isteniyor. Hepsi bu. Ortada bir “fitne” değil, olsa olsa takiye durumu var.
 
       2014 seçimleri sathı mahalline yaklaşılırken, peşrev durumundan elense pozisyonuna geçileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Daha şimdiden “Erdoğan ’sız alternatifler” üzerinden planların havada uçuşması, kılıçların çekileceği zamanın da uzak olmadığını gösteriyor. Kişiye özel MİT yasasında olduğu gibi kaç kellenin kurtarılabileceği ise meçhul.
   
       11 maddelik açıklamanın 2. sırasında yer alan “Kaldı ki, son dönemde medyada sıklıkla yer alan bazı haber ve yazılar sayesinde Hizmet e yakın olduğu iddia edilen yargı mensuplarının zaten tasfiye edildiği de kamuoyunun bilgisi dahilindedir” ifadesi, hegemonya dalaşında daha çok koltuğun el değiştireceği, bu kaydırmaların yarattığı hoşnutsuzluğun yeni operasyonlara da zemin hazırlayacağı görüle bilmektedir.
 
       Gezi direnişi, iktidar gücünü elinde bulunduran hükümeti fazlasıyla telaşa itti. Bu süreçte kendi zemininin de kaygan olduğunu sezen hareket de  hükümete tam destek sundu. Ancak, suların biraz durulması ile birlikte kozlar yeniden sürülüyor.  Birbirlerini yıpratma hamleleri olarak yolsuzluk, kişisel verilerin deşifrasyonu, kasetler, görüntü-ses bantları havada uçuşacak.(Niğde AK Parti yönetim kurullarının  yedekler dâhil istifasının ardında da yutup da yayınlanan bir konuşma kasetinden kaynaklanması ne tesadüf değil mi?
 
       “Hizmet hareketi de AK Partisi de esas olarak siyasal ve toplumsal desteğini dinsel söylemlerinden sağlamakta! Bugün bu toplumun büyük bir bölümünü kendine yedeklemenin en önemli sac ayaklarından biri hala milliyetçilik ise diğer ayağı da dini söylemler olduğu gerçekliliği unutulmamalıdır.
 
      “Hizmet hareketi” Zaman yazarı E. Dumanlı’nın ağzından, “Pembe tablolar çizmekle barış gelmez” türünden cümleler kurarak, PKK’nin bitmez “şımarıklıklarından” dem vuruyor, “Eyvah ki ne eyvah!” naraları atıyor. Makyajla sorunların üstünün örtülemeyeceğini “aklını” veriyor, bölünme paranoyasının üstüne yatıyor.
 
      Kürt halkı üzerine kumar oynayanların sonu ile ilgili bir çetele tutulsa, 90 yıllık cumhuriyet tarihinin yeniden yazılması gerekecek. Gezi’de ortaya çıkan toplumsal dinamik, 11 yıldır yapılandırılmak istenen düzene gereken yanıtı verdi. Milliyetçi- dinsel söylem heyulasının nasıl kırıldığına da canlı tanıklık etti yüz binler, bizzat değişerek.
 
      Şimdi peşrev çekme sırası biz ezilenlerde. Eylül-Ekim ve “sonbahar” korkularını gerçek kılmak için daha fazla çalışmaya ve daha fazla örgütlenmeye ihtiyacımız olduğundan hareketle vakit geçirmeksizin emekçi semtleri başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerine ulaşıp, görüş ve düşüncelerimizi anlatmalıyız.