Yirmi yıl önce tarihin sonunu ilan edenler, sınırların da kalkacağı “kehanetinde” bulundular. Tarihin sonu gelmedi ama sınırların kalktığı doğruydu(!) Sermaye, son yirmi yılda insanlık tarihinin hiç de tanık olmadığı bir hızla, dünyanın bir ucundan öbür ucuna sorunsuz serbestlikte ve sonsuz hızda dolaşıp durdu. Sermaye için bütün sınırlar kalkmıştı.
 
       Ya insanlık için? “
 
       “Medeniyetin beşiği”' Avrupa'da, İtalya'nın Kuzey Afrikalı mültecileri topladığı Lampedusa Adası'ndaki kampa polis saldırdı. Gerekçe, ülkelerine geri gönderilmesi kararı alınan mültecilerin karşı çıkması. Çünkü onların İtalya'ya veya herhangi bir Avrupa ülkesine girmesi yasaktı! Onlar, “sınırları” aşmıştı.
 
       Geçtiğimiz hafta, İzmir Seferihisar'da 4 kişinin cesedi kıyıya vurdu. Kim oldukları, nereden geldikleri bile tespit edilemeyen 4 insan bedeni. Girmeleri yasak olan “sınır”a, ancak ölü bedenleri girebildi.
 
       Sadece ilk elden, yakın zamanda gözümüze çarpan örnekler bunlar...
 
       BM, “ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen” kişi diye tanımlar, mülteciyi. Yani, insanın dünya üzerinde dolaşabilmesi için, kendi ülkesinde zulüm görmesi gerekiyor! Kapitalist efendiler, insanın sınırları geçebilmesi için de 'sınırlar' koydu. Kapitalist barbarlık düzeni, insanlık dünyasını devasa bir hapishaneye çevirdi.
 
         Sadece bu kadar mı?
 
         Yine geçtiğimiz hafta içinde, eski ABD Başkanı Bill Clinton tarafından kurulan bir vakıf olan Clinton Global Initiative, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı'ya, “Clinton Küresel Vatandaşlık Ödülü” verdi. Dünyayı küresel hapishaneye çevirenler, insanlıkla ancak bu kadar alay edebilir!
 
         Güler Sabancı'nın 'dünya vatandaşlığı' payesini hangi gerekçeyle aldığını sormak herkesin hakkı. Peki, ABD eski Başkanı bu payeyi hangi hak ve yetkiyle dağıtıyor! Çünkü onlar, küresel emperyalist çarkın birer dişlileri, bu çarkın sahipleri ve sözcüleri. İnsanlığı sömürmek de, dünyayı yok oluşa sürüklemek de, birbirlerini cilalamak da, ödüller dağıtmak da onların hakkı! Obama'nın Nobel Barış Ödülü'nü alması da aynı sistemin ürünü.
 
           Ve bu sistem, Avrupa'nın yüzyıllarca sömürdüğü Afrika'dan yoksulların Avrupa'ya göçünü, “yağmacıların göçü” olarak da dünya pazarına sunabiliyor. Nitekim bilgi teknolojisine de, bilginin “sınırsız” dolaşım hakkı da yine onların tekelinde.
 
           Bir tarafta bütün değerleri üreten ve dünya üzerinde özgürce dolaşması yasaklanan emekçiler/ezilenler; diğer tarafta tüm değerleri sömüren, bu değerleri ve kendilerini dünya üzerinde serbestçe dolaşıma sunan küresel yağmacılar.
 
          Ortada uzlaşılabilecek en küçük ortak bir yan bulunmuyor. Kapitalistlerin emekçileri sömürmeye ihtiyaçları var ama emekçilerin/ezilenlerin sömürücülere ihtiyaçları yok. Denklem bu kadar basit. Ve bu denklem, geçtiğimiz yüzyılda sayısız kez doğrulandı.
 
          Yirmi yıl önce de, şimdi de tarihin sonu gelmedi ama yeniden yazılıyor. Arap baharı, Londra isyanları, Yunanistan grevleri, İspanya'nın öfkelileri, Şili'de öğrenciler... Emperyalizme teslim olmayan Ortadoğu halkları. Tek tek ezilenlerin dünya hapishanesinden kaçışları çoğunlukla sonuçsuz, umutsuz ve acıyla sonuçlanabilir belki. Ama hapishanedeki her bir direniş, hiçbir sınır tanımadan; tıpkı sermayenin sınırsız dolaşması gibi dünya halklarını sarıyor.
 
         Sınıfsız ve sınırsız bir dünyada herkes özgür ve eşit olacak. Ne mülteci kampları kalacak, ne de kıyılara cesetler vuracak. “Haymatlos vatandaşlar” kavramı tarihin çöplüğüne atılacak, yeryüzü halkların olacak!
 
                                                                                             
*Haymatlos: Vatansız, yurtsuz