21 Mart Perşembe günün Asya ve Ortadoğu halkları için barış, kardeşlik, özgürlük ve yeni günün gelişi anlamına gelen Nevroz bayramını kutlayacağız. Nevroz meydanları bu yıl geçtiğimiz yıllardan daha çok barış çağrılarına sahne olacak. Nevroz ’un finali ise elbette Diyarbakır da ki milyonluk katılımla yapılacak olan mitingle olacak.
    2013 Nevroz ’unu diğer yıllardaki kutlamalardan farklı kılan elbette son iki aydır Öcalan-Hükümet görüşmelerinin yarattığı diyalog sürecinin barış için beklentileri yükselttiği özel bir politik atmosferde karşılıyoruz.
     Ülkemizin uzun yıllardır kanayan yarası olan “Kürt meselesinin” çözümü yolunda tarihsel bir kavşağa yaklaşırken, bu yıl Nevroz da bu koşullara uygun bir anlamla kutlanacak gibi görünüyor. İmralı hattı üzerinden açılmaya çalışılan “müzakere” sürecinin ilk adımları sayıla bilecek “görüşmeler” in başlamasıyla birlikte sistemin egemenleri arasındaki politik irade saflaşması daha belirgin olarak ortaya çıktı. Uzun yıllardır tekrar edegelen “yok ve imha” politikaları “köleleştirme” üzerinden yeniden kurgulanırken Kürt kökenli yurttaşlarımızın “eşit yurttaşlık temelinde” barış taleplerinin yakıcılığı ve elbette haklılığı karşısında sistemin egemenleri “eskisi” gibi yönetemeyeceklerin farkında olarak köşeye sıkışıyor.
      Gelinen noktada Cemaatçisinden MHP’sine, generallerinden CHP’sine ve “tek dil, tek din, tek bayrak” söylevcilerine değin “çözümsüzlüğü” savunan hemen herkes İmralı’daki görüşmeleri boşa çıkartacak müdahaleler için yanıp tutuşuyorlar. Hadi onların konumları ve ideolojik kökenleri gereği tepkileri olağan karşılayalım.
      Asıl beni şaşırtan yine bu görüşme sürecine ilişkin olarak, çeşitli sol sosyalist ve antifaşist çevrelerin “kibirli ve dışarıdan” bir mahkûm  edişin, Kürt insanının mücadeleci dinamiklerine güvensiz yaklaşımın ve sürece ilişkin kendi politik hatlarını oluşturamamanın acizliğiyle “bekle-gör” taktiğini kuşanmaları güncelin ve reel politiğin yarattığı olanakları   algılayamamaları gerçekten şaşırtıcı bir durumdur.
     Ülkemiz muktedirleri “inkâr ve imha” ekseninde kurulmuş ama sürdürülemezliği çoktan ayyuka çıkmış olan baskıcı yönetim anlayışlını yenileyerek “sürdürülebilir” kılmayı, yönetememe krizinin başlıca kaynağı olan “Kürt meselesinin” ateşini söndürmeyi, klasik devlet yapısının geleneksel tekçi kolonlarını durmaksızın kemiren barış talebini içeriksizleştirmeyi ve bu arada “başkanlık” düşünü gerçeğe çevirmeyi hedefliyor.
    İmralı’yla görüşmeler müzakereye doğru evrilirken ve İmralı-Kandil-Avrupa hattında mektuplar dolaşırken, doğu ve güneydoğu kırlarındaki “askeri harekâtları”, Kürt kökenli siyasetçileri KCK adı altında tutuklama dalgaları ve Kandil bombardımanları durmuyor. Hükümetin adeta bir pazarlık kozu olarak ele aldığı 4. Yargı Paketi’nden dişe dokunur bir reform çıkmadığı gibi, Meclis araştırma komisyonundan da Uludere “operasyonu” karanlıkta bırakan bir rapor yayınlıyor.
     Kürt meselesinin köklü demokratik çözümü ülkemiz sınırları içerisindeki tüm yurttaşların eşit, temel hak ve özgürlüklerden amâsız, fakatsız yararlanmasından geçiyor. Kürt halkının varlığının tanınması, anadilde eğitimin kabul edilmesi ve KCK adı altında tutuklanan Kürt siyasetçilerin “tutuksuz” yargılanmaları, yürütülen görüşmeler sürecinin çözüm odaklı ve saydam yapılması, ülkemizde yaşayan herkesi kapsayan “demokratik açılımların” biran evvel hayata geçirilmesi güncel mücadelenin unsurları olarak ortaya çıkıyor.
      Ülkemiz emekçileri Kürt kardeşlerinin temel hak ve özgürlüklerden eşit olarak yararlanamadığı sürece kendilerinin de demokratik hak ve özgürlüklerden tam olarak yararlanamayacağını net bir biçimde bilmelidir.
      İmralı görüşmeleriyle yayılan barış özlemi, egemen sınıfa ait ideolojik hegemonya sahasının dışına çıkamayan geniş halk yığınlarının şoven söylemin zehrinden kurtulmasına vesile olduğu gerçekliği her geçen gün daha da netleşiyor. Şoven söyleme daha güçlü darbeler indirmenin olanakları gün be gün artırıyor. Hatta müzakerelerden barış uman tüm emekçilerin gerçek bir barış için mücadele hattına ikirciksiz çıkma zemini gitgide olgunlaşıyor.
      HDK’mızın başlattığı “Çözüm için müzakere, barış için eşitlik” kampanyası ilerici-demokratik perspektiften çeşitli milliyetlerden emekçi halkımızın barış hareketinin örgütlenmesinde önemli bir rol oynamaya aday olduğu görülmelidir. 2013 Nevruz’unun HDK olarak tanınır olmamıza fırsatlar yaratacağı kavranmalıdır.
      Ülkemizde yaşayan yurttaşlara haklar ve özgürlükler egemenlerin ve onların siyasi iktidarlarının lütfuyla gelmeyeceğini biliyoruz. Barışı, hak ve özgürlükleri koparıp almanın yolu sokakta mücadeleyi yükseltmekten geçtiği gerçekliğini unutmadan, unutturmadan aralıksız çalışmalarımızı yürütmeliyiz.
     Evet, Nevroza sayılı günler kala nefesler tutulmuş durumda; ezilenler, emekçiler, yok ve hor görülenler Nevroz meydanlarında en gür sesleriyle haykıracaklar. Şimdi Nevroz meydanlarında baharın sıcaklığını, gelen yeni günün aydınlığını birlikte paylaşmanın ve ikirciksiz birleşmenin zamanıdır.
     Nevroz Bayramı tüm dünya halkları için kutlu olsun.