Dün (05.09.2013 Perşembe günü) Rusya’nın St. Petersburg kentinde Suriye ye müdahale seçeneklerinin masaya yatırıldığı G-20 toplantısı yorumuna geçmeden G-2' nin açılımı nedir? Kısaca açıklamak isterim.
       G-20’nin açılımı şöyledir: G-7+1=G-8, G-8+11=19, 19+1=20.Yandaki matematiksel cümle (denklem)  size karmaşık gelmiş olabilir. Yazı ile açılımı şöyledir: G-7, Dünya emekçilerinin ürettiği tüm artı değeri elinde tutan, sömürgen 7 devleti ifade eder.(ABD, Kanada, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya.)
       Aralarına Rusya’yı alıp oldular G-8. Rusya bu 7 devlet derecesinde sömürgen ve artı değeri elinde bulunduran bir devlet değildir. Ama elinde yer yüzü üzerindeki bitkiler dahil bütün canlıları 1000 (bin) yıl yetecek yer altı ve yer üstü doğal zenginliklere hükmetmesi ve o oranda güçlü askeri gücü sayesinde G-7'cilerin  pek te istemeden almak zorunda oldukları bir partnerdir. G-8, sömürü zincir halkasına en iyi hizmet veren ve ekonomik gelişme hızı en ümit veren 11 devleti 1999’da aralarına almaya karar verince oldu G-19: Avrupa Birliği (AB), başta İspanya ve Hollanda gibi pek çok sömürgen ülkeyi kapsadığı  için, blok hâlinde üye yapıldı, oldu G-20. Aslında AB’nin 4 devleti (Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya) zaten G-7 üyesi olduğu için denklemin sadeleştirmeye ihtiyacı vardır. Diğer AB devletlerini, her 6 ayda bir değişen dönem başkanı devlet temsil etmesine rağmen yukarıda zikrettiğim bu dört ülke G-7'nin bileşeni olduğu için kendi hükümet başkanlarınca müstakil olarak temsil edilirler.
       Sanırım G-20'nin açılımı hakkında bu kadar teknik bilgi yeter. Şimdi gelelim  2013 yılı G-20 Zirvesi'nin birinci günü gündemiyle ilgili basına servis edilen "savaşla ilgili tartışma ve gerilimleri" haberleri yorumlamaya. hemen belirteyim bu gün (toplantının ikinci günüde benzer savaş ve müdahale tartışmalarıyla geçecektir.) yani değişen bir gündemleri yoktur.
       G-20 Zirvesi'nin resmi gündeminde, kapitalizmin küresel krizinin derinleştirdiği sorunlar ve bunlara karşı alınacak önemler var. Buna karşın, ABD başta olmak üzere suç ortaklarının Suriye’ye saldırı hazırlığı, resmi gündemde yer alamasa da, zirveye damgasını vuruyor diye biliriz. Zirve esnasında yapılan ikili görüşmeler de, Putin-Obama arasındaki soğukluk da, savaşa karşı tutumun yansıması oldu. Putin’le yapacağı ikili görüşmeyi iptal eden Obama, savaşın ön cephesinde yer almaktan geri duran İngiltere Başbakanı David Cameron’la da görüşmedi. Buna karşın savaş çığırtkanı Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ve gönüllü savaş destekçisi başbakanımız Tayyip Erdoğan’la özel görüşmeler gerçekleştiren Obama, emperyalist savaş için destek arayışını zirvede de sürdürdü. Savaş tam tamlarını en gayretli çalan maalesef ülkemiz ve Fransa yöneticileri olurken kendilerine pek de destekçi bulamadılar. Almanya  her zamanki gibi “orta yol” izlerken şaşırtıcı olan İtalya'nın savaş karşıtı net bir tutum alması oldu.
        BRICS’e üye devletlerin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) başkanlarıyla görüşen Putin ise, savaşa karşı blok oluşturarak, Obama üzerindeki basıncı arttırmaya çalıştığı net olarak gözlemlendi.
       Zirve öncesinde gerilmeye başlayan Rusya-ABD ilişkileri, Obama yönetiminin savaşı dayatması üzerine karşılıklı suçlamaların yapıldığı bir noktaya geldiğini hep birlikte görmüş idik. Emperyalist savaş tehdidi artarken Moskova-Washington ilişkilerindeki gerilim daha da artıyor diye biliriz.Bu emperyalist fay hattı her an kırılabilecek bir konum da olduğu unutulmamalıdır.
      Putin, Suriye’de El-Kaide mensuplarının olmadığı yönünde açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’yi bizzat teşhir ederken, ABD Savunma Bakanı Hagel ise, Rusya’yı Suriye’ye kimyasal silah satmakla suçladı. Rusya’nın suçlamaya yanıtı çok sert oldu. Hagel’in suçlamasına yanıt veren Kremlin sözcüsü,  "Bağışlayın ama söyledikleri iğrenç ve doğru olmayan şeyler" demesi "diplomatik üslubun" çok dışında bir cevap olarak not edildi.
       Washington’dan yapılan açıklamalarda, ne pahasına olursa olsun, Suriye’ye saldıracağız tehditleri öne çıkarken, Rusya ise, BM Güvenlik Konseyi iradesini hiçe sayan bu saldırgan tutuma tepki gösteriyor. “Birleşmiş Milletler kararı olmadan atılacak her adım, düşmanca bir saldırganlık olacak” sözleriyle tepkisini ortaya koyan Putin Rusya'nın bölgesindeki sömürgen çıkarlarına uygun olduğu için savaş karşıtı tutumunu ve çıkacak olası savaşı engellemek için elinden gelenin fazlasını yapmaya kararlılıkla devam ediyor. 
       Rusya'nın bu tutumuna karşın ABD ise gerçekleştireceği vahşi savaş için "meşruiyet" yaratma ve destek aramaya devam ediyor. Bölge üzerindeki hegemonyası  görece zayıflayan ABD, ülkemiz, Körfez şeyhleri ve Fransa’nın desteği ile icra etmeye hazırlandığı yıkıcı savaşla konumunu koruma hesabı yapıyor.