Tabandaki duyarlı, örgütlü öncü sınıf sendikal kadrolar ve kamu emekçilerinin ilerici bölükleri, sermayenin ve hükümetlerinin stratejik saldırganlığı karşısında, KESK ve DİSK gibilerinin mızmız muhalefetin ötesine geçmeyen hareket seyrini farklılaştıran bir basıncı her alanda yaratmak durumundadırlar.
       Geçtiğimiz ay DİSK nihayet “ulusal istihdam stratejisi” saldırısına karşı “Yılmayacağız, teslim olmayacağız, direneceğiz” başlıklı bir kampanya başlattığını duyurdu. 
        KESK ise 4688 deki yeni düzenlemeler için “greve gidebiliriz” dedi. İşçi sınıfı ve emekçilerin kölelik koşullarını derinleştiren, örgütlenme ve eylem zeminini alabildiğince zora sokan sermayenin bu stratejik saldırısının verili sendikaların dahi ayaklarının altındaki toprağı kaydırdığının ayırtına yeni, yeni varan DİSK ve KESK Genel Merkez Yönetim Kurulları çeşitli basın açıklaması ve kampanyalarla gelişmelerin vahim boyutta olduğunu dillendirdiler.
        “İşçi hareketi ve özel olarak da emekçi memurların sendikal hareketi büyük saldırılarla karşı karşıya” tespitiyle başlayan duyurular;
          DİSK Kıdem tazminatı konusunda yapılmak istenen değişikliklere karşı, Torba Yasa’nın yarattığı işçi sürgünlerine karşı, Özel İstihdam Büroları kandırmalarına karşı, işsizlik ödeneğinin düşürülmesine karşı, zamlara karşı KESK, Grev hakkını içeren sendika yasası, sürgünler ve gözaltı terörünün derhal bitirilmesi istemi duyurularının sonunu geçmişte olduğu gibi “Yılmayacağız-teslim olmayacağız-direneceğiz” mealinde basın açıklaması ve bildirilerle ilgili kamuoyuyla ve emekçilerle paylaşıyor.
          Bu talepler doğrultusunda “ülke çapında kitlesel basın açıklamaları ve toplantılar gerçekleştirilecektir” vurgusu yapılıyor.
          Saldırının kapsamı ortadayken ve sermayenin bu saldırılarını püskürtmenin yolunun uzun süreli ve yaygın grev, direniş gibi kitlesel ve militan bir mücadele hattının örülmesinden geçtiği çok açıkken, DİSK ve KESK yönetimin hala kendisini “basın açıklamaları ve toplantılarla” sınırlaması, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamını köleleştiren saldırganlık karşısında “zevahiri kurtarmanın” ötesine geçme niyetinde olmadığını da ele vermektedir.
        Konfederasyonların dillendirdiği bası bildirileri, sermayenin bu saldırı stratejisinin zeminini besleyen, işçi sınıfı ve emekçileri bir birinin üzerine salmanın kapsamını genişleten şoven söylem başta olmak üzere, işçi sınıfı içerisinde düşkünleşme ve rekabeti artırmayı hedefleyen bölgesel asgari ücret belirlemelerinin adını dahi anılmadığı gibi kamu emekçilerinin yeni unvan ve kategorilerle ücret yönünden birbirlerinden ayrılmasına ses dahi çıkarmıyorlar.
        Kapitalist düzen kendi krizini aşmak ve kendini yine, yeniden üretebilmek için emekçilerin tepesine sürekli yüklenmekte. Rejimin giderek dozunu artırdığı toplumsal baskı, korku ve sindirme politikalarına karşı özgürlüklerin genişletilmesi talebi görüş alanına girmiyor bile.
        Bugün ister kimlik üzerinden, ister dinsel inanç  yönünden, ister emek sermaye çelişkisi yönünden kapitalist demokrasisinin asgari sınırlarını aşmayan taleplerin dahi tutuklama ve zaptı-rap altına alma yöntemleriyle susturulmak istendiği, rejimin verili yapısının sınırlarını zorlayan etkin, tüm güçlerin tam bir bombardıman altında olduğunu dahi göremeyen konfederasyonlar, emek cephesinden, emek eksenli bir çıkışın yakıcılığını da kavrayamıyor yada kitlesine güvenemiyorlar.
       Tabandaki duyarlı, örgütlü öncü işçiler ve sınıf sendikal kadrolar, sermayenin stratejik saldırganlığı karşısında, DİSK ve KESK gibilerinin mızmız muhalefetin ötesine geçmeyen hareket seyrini farklılaştıran bir basıncı her alanda yaratmak durumundalar. 
      Sadece eylemlere etkin katılım değil, eylemlerin rengini, seyrini ve ruhunu militanlaştıracak bir dinamiğin geliştirilmesi için tüm güç ve olanaklarla yüklenmeniz gerekmektedir.
      Tüm üretim birimlerinde, işyerlerimizde, işçi havzalarında işsizlik ve yoksulluğun, özgürlük yoksunluğunun kırbacı altında inleyen emekçi semtlerinde emeğine ve onuruna sahip çıkan  bir çıkışın yaratılması için seferber olmalıyız. 
       Bugün uluslararası alanda, yeni liberal birikim-yıkım politikalarının sonucu olarak, geleneksel sendika, parti gibi hantal yapıları da aşan aynı zamanda antikapitalist söylemleri de dillendiren bir dalga gelişiyor. Ülkemizde de dünyadakine bezer bir gelişmeyle “Halkların Demokratik Kongresi” büyüyor gelişiyor. Bu dalganın etkisini de arkasına alan bir çıkış için, emek eksenli mücadeleyi yükseltmek için bulunduğumuz her noktadan katkı sunalım.