Siyaset sahnesinin birçok yerinde “demokrasi” kelimesine rastlarız. Biri yeterince demokrasi olmadığını söylüyordur ve daha fazla demokrasi talep eder. Birileri var olan demokrasinin korunmasından bahseder. Aynı dönemde ülkenin yönetiminin ne kadar demokrat olup olmadığı konusunda burjuva siyasetçileri bile farklı şeyler söylerler. Kafamızın karışmaması elde değildir, çünkü işçi sınıfı hareketi ve eylemleri içerisinde farklı biçimlerle de olsa bir demokrasi talep ve sloganı döner durur. Peki, kim ne istemektedir? Görünen o ki yeni anayasa çalışmalarında burjuva siyasetçilerden bol, bol demokrasi lafzını çokça duyacağız. Ben de “yeni” anayasa hazırlıkları sürecinde bu köşede emekçi sınıfın cephesinden “demokrasi” ne demektir, biz nasıl bir demokrasi istemeliyiz sorularını yanıtlamaya çalışacağım.
          Demokrasi kavramını anlamak için yüzümüzü çevirdiğimiz ilk yer, kavramın ortaya çıkışı ve koşulları olacak. Demokrasi her ne kadar son yüzyılların yönetim şekli olarak düşünülse ve Fransız İhtilali sonrası ile özdeşleştirilse de ortaya çıkışının üzerinden yaklaşık 2500 yıl geçti.
        Yaşamını sürdürmek için binyıllar boyu birlikte çalışan, üreten ve ürününü ortak tüketen insan üretim tekniğini zamanla ilerletti. İhtiyaçlarından daha fazlasını üretebilecek düzeye ulaştı. Bu gelişim insanın tarihini değiştirmiş, üretim için kullanılan gereçlerin başka bir insanın mülküne dönüşmesi gerçekleşmiştir. Elbette üretim bugünkü düzeyinin çok gerisindeydi ve tarıma dayalı üretimde temel güç insanın kol gücüydü. Bu durumda özel mülkiyet kol gücünün yani direk insanın üzerine kuruluyor ve köleci sistem oluşuyordu. Kölelik insanlık tarihinde ortak mülkiyetin yerini özel mülkiyetin aldığı dönüm noktasıdır. Bugün kapitalizmde maruz kaldığımız ücretli kölelik zinciri, ağır sömürü koşullarının tarihi, o dönemde yazılmaya başlanmıştı. Köleler ve efendiler ortaya çıkmadan önceki sınıfsız toplumda ne devletin ne de demokrasinin adı anılıyordu.
        Demokrasi ilk kez Antik Yunan’da uygulandı. Bundan 2400 yıl önce Atina’nın en güçlü demokrasi uygulayıcısı olduğu sanılıyor. Dönemin temel özelliği köleler ve efendiler arasındaki sınıf çelişkilerinin oldukça keskinleşmiş oluşu. Köle sayısı oldukça fazlalaşmış ve nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturur hale gelmişti. Bugün burjuvazi nasıl kendi çıkarlarına göre hukukunu yazıyorsa o günün hukuku da efendilerin çıkarlarını temsil ediyor ve kölenin yaşam hakkını dahi tanımıyordu.
        Demokrasi’nin ortaya çıkışında yoksulların isyanları önemli bir etkide bulunmuştur. İktidardaki güçler sadece sıkı baskı kurallarıyla gücünü koruyamayacağını anlıyor ve demokrasi doğuyordu. Demokrasi biçim olarak herkesin yönetim hakkına sahip olduğu bir sistemdi ve meclis biçimini ortaya çıkartmıştı. Peki demokrasinin doruğu Atina’da meclise kimler katılıyordu? Özgür erkek yurttaşlar… Yani köle sahipleri. Kadınların da yönetime katılma hakkı yoktu. Yani demokrasi ilk ortaya çıktığında da bir sınıf rengine sahipti. “Köleci demokrasi”. Atina’nın demokrasisi ve meclisi bize çok yabancı gelmiş olmamalı. Bugünkü burjuva meclisinde de ne biz işçiler ne de sözümüz, haklarımız bulunuyor. Meclisin %9.1′i kadın, işçi kadınların sesinin ise hiç olmadığını biliyoruz. Atina’da da köleler demokrasiyi dışarıdan izliyorlardı.
       Toplumun sınıflara bölündüğü ve bir sınıfın yaşamını diğer sınıfa bağlı yaşayarak sürdürdüğü toplumlarda herkesin yönetime katıldığı bir sistemden söz etmek anlamsızdır. Demokrasi ilk ortaya çıktığı durumda da efendilerin egemenliğini daha da kuvvetlendirdiği bir biçim olmuştu. Görünüşte her şey tartışılıyordu, özgürlük alanı vardı. Bu yönetim şekli egemenlerin kaba otoritesini gölgeliyor, aynı zamanda sınıfsal çıkarlarından da hiç taviz vermiyordu.
       Yunan köleci demokrasisi, sonraki yüzyıllarda birçok biçim değiştirecek ve günümüze kadar gelecek. Demokrasi Yunanca dimokratia (halkın iktidarı) kelimesinden türetilmiş olsa da sınıflardan bağımsız bir iktidar biçimi hiç gerçekleşmeyecek.
       O halde;
1.Demokrasi sınıflı toplumun ortaya çıkışıyla birlikte ortaya çıkmıştır. İlk toplumlar yüzyıllar boyunca herhangi bir otorite aygıtına bağlı olmadan yaşamışlardır ve sömürü ilişkisi var olmamıştır.
2.Demokrasi her zaman bir sınıfın elinde olmuştur. Sınıflardan bağımsız bir demokrasi tespiti yapmak, yersiz bir değerlendirme olacaktır. İlk ortaya çıkış dönemini “köleci demokrasi”, bugünkü sistemi ise “burjuva demokrasisi” olarak nitelendirebiliriz. Eğer toplumda sınıflar varsa, bir sınıf bir sınıf üzerinde sömürü ilişkisi kuruyorsa toplumun tamamının yönetime katılmasından söz edilemeyeceği gerçekliğinin altını çizip;
        Demokrasi ve “yeni” anayasa üzerine yazılarımın devam edeceğini belirterek hafta sonu Ankara da emek güçlerinin öznesini oluşturduğu ezilenlerin ve emekçilerin demokrasi kültürüne örnek teşkil edecek çalışmaya tanıklık edeceğim. İzlenimleri gelecek hafta sizlerle paylaşacağım. Sevgiyle kalın, hoşça kalın.