Eskiler ne güzelde söylemişler! “Her geçem gün giden günü aratıyor.” Diye. Hükümetin yarı resmi yayın organı Sabah gazetesine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in geçtiğimiz günlerde verdiği demeç “Çalışma yaşamında devrim niteliğinde düzenlemeler!” başlığı ile genel akım medyada manşetlere taşınarak verildi. Faruk Çelik o açıklamasına da her zamanki gibi, ağızlara bir parmak bal çalarak emekli destek pirimi alınmayacak, Bağ Kur borçları nedeniyle sağlık hizmetlerinden yararlanamayanların borçları silinecek GSS pirim borçları silinip yeniden yapılandırılacak... gibi işçi ve emekçilerde kendi lehlerine düzenlemeler yapılıyormuş izlenimi yaratmaya çalıştı. 

      Kıdem tazminatı konusunda da “siyasi kaygılardan arınıp 2015'de mutlaka çözülmeli!” diyerek ön hazırlık yapan Çelik, asıl “müjdeyi” de kiralık işçi bürolarının önünü dizginsizce açacak düzenlemeler yapılacağını rahatça ifade etmesi çalışma koşullarımızın nerelere evrileceği konusunun en önemli işaretidir.

      İşçi sınıfının tamamen sendikasızlaştırılacağı, güvencesizlik ve esnekliğin temel çalışma biçimi haline getirileceği bu büroların önündeki küçük pürüzlerin de giderileceği anlamına gelen bu saldırıyı da cilalamayı ihmal etmedi: Şöyle ki ev işlerine giden kadınlar ile mevsimlik işçiler bu bürolar üzerinden istihdam edilecekmiş! Öyle ya her iki sektör de kuralsızlık ve keyfiliğin diz boyu olduğu sektörler. Çalışma Bakanı saldırıyı bu “enlerden” başlatarak özündeki güvencesizliği perdelemeye çalışıyor. Ona göre böylece farklı farklı yerlerde çalışan işçilerin en azından sigorta primleri yatacakmış! Nasıl, kim tarafından, kaç gün üzerinden ve hangi oranda gibi sorular ise her zaman olduğu gibi “belirsiz” 

      Çelik'in o demecinde taşeronluk sistemi konusunda yapılacağını söylediği düzenlemelerin mantığını ve niteliğini istemeden de açık ediyordu. Aslında yasalarda zaten var olanı yeniymiş gibi tekrarlayan Bakan, egemenlerin aslında neyi hedeflediklerini açıkça itiraf ediyordu. Malzemesi yine Karayollarında çalışan işçilerdi. Adalet savaşçısı  kesilen Bakana göre burada binlerce taşeron işçi vardı ve bunlar asgari ücret alırken kadrolu işçiler 3 bin TL ücret alıyorlardı! Çelik'e göre böyle bir çelişki olamazdı! 

       Çelik'in daha önce önce soyut ve genel açıklamalarla gündeme taşıdığı “devrim niteliğindeki düzenlemelerin” esası üzerine bu köşeden aklımız erdiğince dilimiz döndüğünce esnek çalışmanın temel çalışma kuralı hanine getirilmek istendiğini kapsamlı şekilde yazmış ülkenin taşeron cumhuriyeti haline getirileceğini ifade etmiştim.

     Çalışma yaşamında fiilen uygulanmayan yürürlükteki yasada, taşeron işçi çalıştırmanın belli kuralları var: İş, işletmenin gerekleri ve teknolojik zorunluluk. Bu 3 koşul gerçekleştirilmeden taşeron çalıştırmak mümkün değil. Yeni düzenlemede “taşeron” çalıştırmanın tanımı dahi yok! Aslında işçinin tanımı yok. 

       Fiiliyatta olmayan ancak işçi mahkemeye gittiğinde bu yasal haklardan yararlanarak haklarını asıl patrondan alabiliyorken yerine getirilmek istenen “devrim niteliğindeki düzenlemelerde” bu yolunda önü kesiliyor. Kısacası var olan yasa fiilen uygulanmasa da bu koşulların yasal süreçte dikkate alınmak zorunda kalınması ve asıl işverenin yükümlülük altına sokulması nedeniyle  egemenlerimizde sıkıntı yaratıyor. Ee. Sıkıntılarını gidermek de sayın çalışma bakanımıza düşüyor.

      Yeni düzenlemeye tepkileri azaltmak için kamuda çalıştırılan taşeron işçilerin hakları veriliyormuş izleniminin yaratılmasının da bulanıklaştırma dışında bir anlam taşımadığını belirtmek isterim. Çünkü bu hakların mevcut yasada zaten var olduğu ama çeşitli hilelerle uygulanmadığını zaten kendileri söylüyor. Yansıra kamuda çalışan taşeron işçilerle 3 yıllık sözleşme yapılmasının özel sektör için de geçerli olması gerektiğini belirtiyorlar. Bildiğimiz gibi kıdem tazminatı alabilmek için en az 1 yıl çalışmak gerekiyor, fakat taşeron işçilerle genelde 11 aylık sözleşmeler yapıldığı için işçiler bu haklarından fiili olarak yararlanamıyorlar.
 
       Kaldı ki bunların hepsi sağlansa bile egemenlerin asıl muradının taşeron işçiliği esas çalışma biçimi haline getirmek olduğunu ve tasarının da bu mantık ve niyete göre şekilleneceği açıktır. Kamuda yarı zamanlı çalışmadan tutunda, özel istihdam bürolarına, kiralık işçi çalıştırmadan evde çalışma biçimlerine “üç çocuk yapın” teşviklerinden “kadın istihdamını kolaylaştırıcı” tedbirleri getiriyoruz demelerinin altında kölece çalışma koşullarını getirme iradesi var.

       Sözün özü özeti sermaye ve emrindeki siyasal iktidar işçi sınıfı ve emekçilere dönük kapsamlı bir saldırıya hazırlanıyor. Seçimlerden aldıkları moralle ve 1 Mayıs alanlarını emekçilere zor kullanarak kapatmadan aldıkları cüretle çalışma yaşamına yönelik düzenlemeleri 2015’e bırakmadan meclisten çıkarmak isteyecekler. Çalışma Bakanının demeçlerini sendikalar, emekten yana siyasi partiler nasıl okuyup, nasıl tepki verecekler bilemiyorum? Bildiğim bu dağınıklık devam ettiği sürece saldırı yasaları bir biri ardına yürürlüğe girerek, kölece çalışma koşulları tüm ağırlığı ile toplumumuz üzerine kâbus gibi çökeceğidir.