WALL STREET DİRENİŞİ VE ÇADIRLARIN KARDEŞLİĞİ!

Kapitalizmin geleceksizliğe mahkûm ettiği genç kuşaklar, ABD’de de direnişe geçtiler. Üçüncü haftasına giren direnişe işçiler, emekçiler, ilerici sanatçı ve aydınlar ile göçmenlerden de destek gelmeye başlamasının yanı sıra çadırlara yönelik ziyaretlerin bizdeki "Tekel Direnişini" hatırlatması direnişçilerin çadır kardeşliğine örnek olması bakımından da incelenmeğe değer görüntüler sunuyor. Süreklilik kazanan direnişin hem farklı kentlere yayılması hem kitlesel destek bulması ABD’li emekçilerinde canın tak ettiğini gösteriyor.
      New York kentindeki finans kapitalin merkezi olan Wall Street’in yakınındaki Zuccotti Parkı’nda kamp kuran gençler, farklı eylemlere de imza atmaya başladılar. 1 Ekim’de Brooklyn Köprüsü’nü işgal eden iki bini aşkın eylemci, polisin sert saldırısına maruz kaldı. Eylemde 700’den fazla kişi, “ulaşımı engellemekten” gözaltına alındı. Polis saldırısından nasibini alan bazı gazeteciler de gözaltına alınanlar arasındaydı.
Ekonomik kriz, küresel ısınma, işsizlik, sosyal eşitsizlik, yolsuzluk gibi sorunları protesto eden binlerce kişi, 1 Ekim’de başta New York olmak üzere Washington, Boston, San Francisco, Los Angeles, Denver ve Chicago kentlerinde sokaklara döküldü.
       Farklı kentlerde gerçekleştirilen eylemlerde, kapitalizmin simgesi olan bankaların hedef alınması dikkat çekti. Washington’da binlerce kişinin katılımı ile yapılan gösteride, ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke’nin tutuklanması talep edilirken, Boston’da ise 3 bini aşkın kişi Bank Of Amerika’nın şubesini işgal etti. İşgal eylemine saldıran polis onlarca kişiyi gözaltına aldı. San Francisco’da ise ‘Wall Street İşgal Hareketi’ne destek amacıyla yüzlerce kişi Chase Bankası’nın şubesi önünde gösteri yaptı.
       Denver ve Chicago’da da benzer gösteriler yapılırken, Los Angeles’ta sokakları dolduran binlerce kişi, “Dolardan önce insanlar”, “Televizyonlar yalan söylüyor”, “Artık uyan”, “Şirketler insan değil” yazılı pankartlar taşıdı.
       Çok sayıda kente yayılan eylemlere sendikalarla kitle örgütleri de aktif destek verdi. Desteğin yaygınlaşması, eylemlerin güçlenerek devam edeceğine işaret ediyor. “Gerçekleştirdiğimiz direniş ve eylemlerle ABD’de ‘Amerikan Baharı’ yaşanacak” diyen direnişçiler, işsizliğe, yolsuzluğa, sermayenin siyaset üzerindeki egemenliğine karşı mücadele etme kararlılığını dile getiriyorlar.
       “Wall Street İşgal Hareketi” adını kullanan Amerikalı gençler, ülkedeki ekonomik krizden banka ve finans kuruluşları ile yolsuzluğa bulaşmış ABD Kongresini sorumlu tutuyorlar. “Amerikalıların aşırı zengin yüzde 1’ine karşı yüzde 99’unu temsil ediyoruz” sloganını öne çıkaran İşgal Hareketi, kış aylarında da eylemlere devam edeceğini ilan etti.
       14 milyonu bulan işsizler ordusunun yeni katılımlarla sürekli kalabalıklaştığı, yoksulluk sınırı altında yaşayan 40 milyon kişiye her gün yenilerinin eklendiği ABD’de, kapitalizmin küresel krizinin yıkıcı etkileri de işçi ve emekçileri vurmaya devam ediyor. Bu olgular, Tahrir Meydanı’nı finans kapitalin merkezine taşıyan gençlerin direnişinin kitleselleşme potansiyellerine işaret ediyor.
       Neoliberal saldırılarla kapitalizmin küresel krizinin yıkıcı sonuçlarına karşı başlayan “direniş baharı”nın ABD’ye ulaşması, kapitalist/emperyalist sistemin dünyanın dört bir yanında insanca çalıma ve yaşam koşulları sunamaz duruma düştüğünü kanıtlıyor. Bu durum milyarlarca işçi, emekçi ve gencin kapitalizme karşı mücadele dışında bir çıkış yollarının kalmadığı anlamına geliyor. Kapitalizmin her gün yeniden ürettiği bu yıkıcı sorunların faturasını ödeyen milyarlarca işçi, emekçi ve gencin özlemi olan insanca çalışma ve yaşam koşullarına kavuşabilmesinin yolu, sömürü ve köleliğe dayalı sistemi yıkıp sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetlerini kurmaktan geçer.
        Sadece bağımlı ülkelerde değil, kapitalizmin metropollerinde de işçi sınıfı, emekçiler ve geleceksizliğe mahkûm edilen gençlerin aynı zamanda mücadeleyi yükseltmesi, kapitalizmin sömürü ve zorbalığına maruz kalan insanlığın büyük bir çoğunluğunun, mücadele dışında bir yolun kalmadığını idrak etmeye başladığının göstergelerinden biridir.
       Bu ise, kitlelerin kaçınılmaz olarak sömürü ve köleliğin bekçisi olan düzene karşı karşıya gelmeleri anlamına geliyor.
Sömürü ve kölelik çarkının dönmesini sağlamak için hem bir sınıf olarak zenginlerin hem onun düzeninin her türden kirli/zorba yönteme başvurması kaçınılmazdır. Bu vahşi sisteme  ancak ve ancak kapitalizmi hedef alan işçi sınıfının, emekçilerin ve genç kuşakların meşru/militan mücadelesiyle karşı durulabilir.
         Dünyanın dört bir yanına yayılan kitle eylemlerinin, uzlaşmaz zıt iki sınıfı karşı karşıya getirmesi kaçınılmazdır. Zira bu sistemde çözümsüz olan sorunların kaynağı kapitalizmdir, çözüm yolunu açabilecek, diğer bir ifadeyle kapitalizmi yıkabilecek biricik sınıf ise işçi ve emekçi sınıfıdır.
         Kitlesel direnişin kapitalist/emperyalist sistemin jandarması ABD’ye sıçraması, diğer ülkelerdekine göre daha özel bir önem taşıyor. Zira emperyalist saldırganlık ve savaşın merkezi olan ABD, aynı zamanda dünyadaki karşı-devrimci güçlerin destekçisi ve akıl hocasıdır. Halen gericiliğin en büyük kalesi olan emperyalist ABD rejiminin kendi ülkesinde emekçi kitleler tarafından basınç altına alınıp hırpalanması, dünyanın diğer gerici güç odaklarının da aleyhine olacaktır.
        Amerika işçi sınıfının ise, genç kuşaklar ve emekçi müttefikleriyle geliştireceği kitlesel militan direniş, dünya işçi ve emekçilerinin üzerinde de büyük bir etki yaratacaktır. Dolayısıyla Wall Street önünde kurulan çadırlarda devam eden direnişin, tüm dünyadaki emekçilere direniş ve çadır kardeşliğini, dayanışmasını hatırlatması  umudun büyümesine vesile olacaktır.