Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Bayram Polat'ın Çiftlik ilçesi (Melendiz) çevresinde yapmış olduğu ilginç bir araştırma...www.su-meru.com sitesinden izinli alıntıdır. 


 Ateş’in insanlık tarihi için en önemli icatlardan biri olduğu bilinmektedir. Ateş tarih boyunca insanlık ve toplumlar için özellikle de toplumu oluşturan bireylerin hayatının hemen hemen her aşamasında çok önemli rol oynayan bir unsur olmuştur. Ateşin bulunması ile insanlık tarihi yeni ve farklı bir mecraya doğru kaymış, insanın ve insanlık tarihini değiştirmiş ve insanın hayatta kalmasını ve hayatını devam ettirmesi sağlanmıştır. Ateşin insan hayatında ve insanlık tarihinde meydana getirdiği çeşitli değişiklikler dikkate alındığında, insan düşüncesi ateş üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu sebeple insanlığın sahip olduğu kültürel değerlerinde etkisiyle ateşin ortaya çıkışıyla ilgili olarak her toplumun kendi milli kültüründe ateşle ilgili çeşitli inanışlar ortaya çıkmıştır (Kırcı1998:398.). Tarihin kadim milletlerinden biri olan Türk milletinin kültüründe de Ateşle ilgili birçok inanış ortaya çıkmıştır. Bu inanışlar gün yüzüne çıkmakla kalmamış, yüzyıllar boyunca dünyanın dört bir tarafına yayılmış olan bütün Türk toplulukları tarafından da yaşatılmaya devam edilmiştir.

Türk dini denilince ilk planda Gök Tanrı Dini akla gelmektedir. Bununla birlikte Türk dini denilince Gök Tanrı dininin yanı sıra tabiat kültü dediğimiz Yer-Su kültü ve Atalar kültü de göz ardı edilmemelidir (Kafesoğlu1994: 289-301; Günay- Güngör 1998: 33-126.). Bu açıdan bakıldığında Türk dini üçlü bir kaynaktan beslenmektedir. Aslında bu üçlü kaynaktan bahsederken bunlarda halk inanışları açısından bakıldığında yer-su kültü önemli bir yer tutmaktadır. Türkler tarih boyunca çok çeşitli dinleri kabul etmiş olmalarına rağmen, Geleneksel Türk Dini ile ilgili inanış ve uygulamaları hiçbir zaman göz ardı etmeden yaşatmaya devam etmişlerdir. Orta Asya steplerinden çıkarak dünyanın dört bir tarafına yayılan Türk milleti gittiği her yerde kendi milli kültürüne ait değerleri ve unsurları yaşatmaya devam ederken, bu inanış ve uygulamalardan biri olan tabiat kuvvetleri ile ilgili inançlar önemli yer tutmaktadır. Yer-Su kültü olarak da ifade edilmektedir.



Türklere göre canlı bir varlık olarak kabul edilen tabiat (yeryüzü) insanların göremediği bir takım ruhlarla doluydu (Güngör 1990: 40). Bu ruhlara Orhun Kitabelerinde “Iduk yer sup” (Ergin 1995: 78, 84, 96) denilmektedir. Bu ruhlar yerin ve suyun sahibi ve koruyucusu olduğu gibi aynı zamanda Büyük Tanrı’ya tabidirler. Gökalp, yer-su’yu küçük naturizm dönemindeki ilahlara verilen bir ad olarak belirlemiştir (Gökalp 1989: 147-150). Yer-su ilahları büyük imparatorluk devrinde gelişerek vatan kültü derecesine yükselmiştir. Orhun kitabelerinde adı geçen “ıduk yer sup” (mukaddes yer su) hem koruyucu ruhlar, hem de Vatan’ın bizzat kendisi idi. “Eçümüz apamız tutmış yer sup” (Atalarımızın idare ettiği yer su) ifadesinde vatan kültü olan yer- su’dan bahsedilmektedir (İnan 1976: 30-31- İnan 1995: 48). Yer-su kültü, çeşitli alt kültlerden meydana gelmektedir. Bunlar; Dağ, taş ve kaya kültü, ağaç ve orman kültü, su (pınar ve göl) kültü, oba, ocak, ev ve ateş kültleridir.

Türklerde ateşle ilgili inanışlara bakıldığında ilk önce ateşin ortaya çıkışının kaynağı ile ilgili inanışlar dikkati çekmektedir. Buna göre ateş gökten inmiş ve tanrı tarafından insanlara hediye edilmiştir (Radlof 1994:136; Dilek 2007: 34). Bu sebeple de Altay ve Yakut Türklerinde ayinler ve ritüellerde kullanılan ateşi yakmak için özellikle çakmak taşının kullanılmasına dikkat edilmekte, kibrit vb. şeylerden elde edilen ateş kullanılmamaktadır (Eroğlu 2006:50).

Geleneksel Türk Dini inanışlarında ateşle ilgili inanışlar önemli yer tutmaktadır. Altaylılar “kız ana”, Altaylılar, Yakutlar ve Teleütler “od ezi (ot izi) şeklinde ifadeler kullanmaktadır (Arık 2005: 79; Eroğlu 2006:49). Ayrıca Göktürklerde olduğu gibi diğer hemen hemen diğer Türk topluluklarında da ateşin koruyuculuk ve tezleyicilik özelliği ilk planda öne çıkmaktadır.

Orta Asya’da meydana gelen çeşitli doğal, siyasi ve sosyal olaylar neticesinde Türkler bu coğrafyadan göç ederek dünyanın çeşitli yerlerini fethederek yeni yerlere yerleşmişlerdir. Bu yeni yerlerden birisi de Anadolu coğrafyası olmuştur. Anadolu’ya yerleşen Türk boyları yeni elde ettikleri bölgelere yerleşerek kültürlerini devam ettirmişlerdir. Kültürün temel öğelerinden biri olan halk inanışlarından birisi de Ateş, ocak ve ev kültüdür.



Araştırmanın Amacı


Günümüzde Niğde ve çevresinde yaşatılan Türk Halk İnanışları, Türk kültürünün bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple çalışmanın amacı kaybolmaya yüz tutan Türk halk inanışlarını, özellikle de ateşle ilgili inanışları tespit ederek ortaya koymak ve literatüre kazandırmaktır.

Yöntem

Araştırma da özellikle sosyal değişmenin geç olduğu düşünülen Çiftlik ilçesi ve çevresi örneklem olarak seçilmiş ve burası ile sınırlandırılmıştır. Araştırma saha araştırması olmasına rağmen ateşle ilgili inanışlarla literatür taraması yapılmış, yüz yüze görüşme ve gözlem teknikleri kullanılmıştır. İlçe genelinde ve gönüllülük esasına dayalı olarak her yerleşim biriminde yaşayan, önceden belirlenmiş kişilere Niğde çiftlik ilçesi ve çevresinde ateşle ilgili inanışlar ile ilgili açık uçlu sorular sorulmuş ve cevaplar kaydedilerek veriler toplanmıştır. Görüşme yapılan kişilerin önceden belirlenmesinde araştırmacının yöreyi iyi tanıması etkili olmuştur. Kültürün en önemli taşıyıcıları olarak özellikle bayanlar ön plana çıkarılmış, fakat erkeklerden de yararlanılmıştır. Özellikle kırkbeş ve üstü yaşlarda bulunan kişiler tercih edilmiştir. Daha sonra elde edilen veriler değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu değerlendirme yapılırken, dinler tarihinin diğer metotlarından olan descriptve (nitelendirme) ve fenomenolojik metotlardan da faydalanılmıştır (Küçük- Tümer- Küçük 2009: 29-30). Böylece mümkün olduğu kadar kişisel yorumlardan uzak durulmaya çalışılmıştır.

Sınırlılıklar

Türk kültürünün devamlılığını esas alan bu düşünceden hareketle Niğde İli Çiftlik İlçesi ve çevresinde ateşle ilgili inanışlar adlı bu çalışma Çiftlik ilçesi ve çevresi ile sınırlandırılmıştır. Melendiz yöresi olarak da adlandırılan bu yerleşim yerlerinin seçilmesinde en önemli etken bu yerleşim yerlerinin sosyal değişmeye karşı çok açık olmaması ve sosyal değişmenin çok yavaş olmasından dolayıdır. Çünkü bu bölge son zamanlar pek dikkate alınmazsa sosyal değişmenin en az olduğu insanların yaşadığı bir coğrafyadır. Bu sebeple çiftlik ilçesi ve çevresi Türk halk inanışları ve özellikle de ateşle ilgili inanışlarda kültürün devamlılığının en iyi sağlandığı yerdir.

Melendiz olarak isimlendirilen bu yöre, Çiftlik İlçe merkezi, Azatlı, Bozköy, Divarlı, Sultanpınarı, Kitreli, Mahmutlu, Çardaklı, Şeyhler, Kula, Çınarlı, Murtaza gibi kasaba ve köylerden oluşan yerleşim yerlerinden oluşmakta ve yaklaşık olarak 30.000 nüfüs yaşamaktadır. İlçe merkezinin Niğde İline uzaklığı 65 km. ve rakımı 1700 m’dir. Türk halk inanışları ve özellikle de ateşle ilgili inanışların muhafaza edildiği bir yöre olan Çiftlik ve çevresinde bu inanış ve uygulamalar hala canlılığını kurmakta ve yaşatılmaya devam edilmektedir (Polat 2007:279).


Bulgular

Çiftlik İlçesi ve çevresinde ateşle ilgili inançlarla ilgili olarak sorular sorulduğunda ilk önce neden kendilerine bu konu ile ilgili sorular sorulduğunu, daha sonra ilk planda çekinerek cevap vermek istediklerini ifade etmişlerdir. Hatta bu gibi inanış ve uygulamaların dinde yeri olmadığını ve batıl inançlar olduğunu söylemişlerdir. Fakat daha sonra konuşmalar ilerledikçe daha önce ateşle ilgili olarak çeşitli inanış ve uygulamaların bulunduğunu, bazılarının ise artık uygulanmadığını ancak kendi çocukluk ve yılarında uygulandığını belirtmişlerdir. Yapılan kayıtların deşifre edilmesi, iç gözlem ve dış gözlem sonucu elde edilen veriler sayesinde ateşle ilgili inanışlar doğum, evlenme, ölümle ilgili olarak temelde üç ayrı kategoriye ayrılmıştır. Ayrıca ateşle ilgili inanışlarda geçiş ritüellerinden hiç birine girmeyen veya birbiri ile ilişkilendirilen çeşitli inanışlar olduğu görülmüştür.

Geçiş Ritüellerinde Ateşle İlgili İnanışlar

Doğum


Halk inanışların da geçiş ritüelleri önemli bir yer tutmaktadır. Bu ritüeler doğum evlilik ve ölüm ile ilgilidir. Geçiş ritüellerinde ateş önemli yer tutmaktadır ve ateş ile ilgili çeşitli uygulamalar bulunmaktadır. Çiftlik ve yöresinde doğumla ilgili olan ritüellerde hamile olan kadının çocuğunun cinsiyetinin belirlenmesinde ateş önemli bir yer tutmaktadır. Evin ortasında, bir sac içinde yakılan ateşe dikenin atılması ile ortaya çıkan patlama neticesinde çıkan ses “sert, güçlü şiddetli” olur “pat” diye ses çıkarsa doğacak çocuğun erkek, eğer yumuşak “fıs” diye çıkarsa kız olacağına inanılmaktadır (K.K.12), (K.K.5), ( Doğaner 2012:38). Eğer çocuk erkek doğarsa ocağın tüteceğinin ve soyun devamının işareti olarak, evin dışında çocuklara ateş yaktırılır (K.K.13), (K.K.6). Çocuk ölü doğarsa, “canlanması” için çocuğun eşinin ve çocuğu besleyen sıvının ateşe atıldığı belirtilmiştir. Böylece eş’de veya sıvıda bulunan canın ateşten kaçarak ölü doğan çocuğun bedenine tekrar geri döneceğine inanılmaktadır (K.K.1).

Ayrıca çocuğun ve kadının kırkı çıkıncaya kadar “al basması” veya “al karısı” tehlikesine karşı kadının kırmızı renkli yazma örtünmesi ve çocuğun yüzüne kırmızı örtü örtülmesi gerekliliği vurgulanmıştır (K.K.13), (K.K.6). Çünkü al karısının ateşten korktuğu belirtilmiştir (Yalgın 1977: 283) .

Evlilik

Diğer geçiş ritüellerinden olan evlilikte ise yine ateşle ilgili çeşitli uygulamalar bulunmaktadır. “gelinin başına mum yakılması” gelinin yolunun aydınlık olmasına işaret ettiği, gelinin başına kırmızı örtü örtülmesi ve damadın koluna kırmızı kurdele bağlanması, çiftin kötülüklerden korunması için yapıldığı belirtilmektedir (K.K.12), ( (K.K.1). Gelin erkek evine gelip at’tan, günümüzde arabadan indiğinde yakılmış olan ateşe “üzerlik otu” atılır ve gelin o ateşin üstünden atlatılır. Bunun sebebi ise gelinin kötü ruhlardan arındırılması amacıyla yapıldığı belirtilmekte ve ateşin temizleyicilik özelliğine vurgu yapılmaktadır. Ertesi gün sabah ise evde ateşi gelin yakmaktadır. Bu da ocağın onun vasıtasıyla tüttürüldüğüne işaret etmektedir (K.K.9).

Ölüm

Diğer bir geçiş ritüeli olan ölümde ise yine ateşle ilgili çeşitli uygulamalar bulunmaktadır. Cenazenin yıkanması için mutlaka ocak kurulur ve ateş yakılır. Yakılan ateşte mutlaka meşe v.b. ağaçlar yakılır. Cenazenin yıkanacağı su mutlaka bu ateşte ısıtılır. Son yıllarda cenaze yıkama araçlarının devreye girmesi ile birlikte elektrikli ısıtıcılardan elde edilen sular kullanılmaktadır. Ocakta ısıtılan su ile cenaze yıkanırken oradan alınan dumanlı ateş cenazenin yıkandığı yıkama tahtasının “tabut tahtası” altına konur. Böylece cenazenin o ateş ve çıkan dumanı ile kötülüklerden arındırıldığı düşünülmektedir (K.K.9). Yine burada ateşin temizleyicilik özelliği ön plana çıkartılmış bulunmaktadır. Cenaze defnedildikten sonra yakılan ocakta kullanılanı taşlar akşamüzeri “çatma” yapılarak içine çıra, mum, gaz lambası günümüzde elektrikli bir ampul konularak yakılmaktadır. Bunun anlamı ise o geceden itibaren bir hafta boyunca cenazenin ruhunun haneyi ziyaret ettiğine inanılmakta, eğer ocağı sönmüş görürse hane halkına kötülüğünün dokunacağına inanılmaktadır (K.K.11). Ayrıca ölen kişinin mezarının aydınlık olması ve ocağında hayat devam ettiğinin ona gösterilmesi için bu ateşin yakıldığına inanılmaktadır. Ocakta yanan ateşin ata ruhlarından gelebilecek kötülüklere karşı koruyucu olduğuna inanılmaktadır. Yine bununla doğru orantılı olarak perşembeyi cumaya bağlayan akşamlarda erkenden evlerde ışıkların yakıldığı ifade edilmiş (K.K.3) ve gözlemlenmiştir. Ayrıca cenaze olan evde bir hafta boyunca ateş yakılmaz. Cenazede bayılan kişilere özellikle de bayanlara “al bastı” denilerek “al karısı” denilen kötü ruhun kovulması için burunlarının uçlarına kibrit ve ateş yakıldığı belirtilmektedir (K.K.4). Böylece ateşin vermiş olduğu acı hissedilerek kötü ruhun etkisinden kurtulacağı düşünülmektedir.


Ateşle İlgili Diğer İnanışlar


Ramazan ve Kurban bayramlarının Arifesi akşamları özellikle çocukların ateş yaktıkları gözlemlenmiştir. Bunun sebebinin ise bayramın önceden karşılanması ve gelecek günlerin arife ve bayram günleri gibi aydınlık olması için bir temenni niteliğinde olduğu söylenmiştir (K.K.10).

Çiftlik ilçesi genelinde ateşe bağlı olarak köze, küle ve ateşin yakıldığı ocağa saygı duyulmakta ve ateşin su gibi temiz olduğuna inanılmaktadır. Ayrıca ateş hız ve çeviklilik ile ilişkilendirilerek “ateş gibi ol” veya “ateş gibi gel” şeklinde ifade edilmektedir (K.K.10).

-Ateşe su dökülmemesi (ateşin cin ve perilerle dolu oldu ve başında bulundukları için onların rahatsız edilmemesi, ayrıca ateşi ve ya ocağı söndürmenin soyunun ve kuruyacağına ve kötülüklerin ona musallat olacağına) (K.K.11).

-Türbeye gidince ateş yakılması (dilek dilemek için veya dilenen dileğin gerçekleşmesi sebebiyle verilen sözün ve edilen yeminin karşılığı olarak mum, çıra vb. şeyler yakılır. Bundan da amaç orada yattığına inanılan dede veya babanın lanetini almamak ve himmetinin devamını sağlamak için kabrinin aydınlatılmasının gerekliliğine olan inanç) (K.K.6).

-Ağaç yanında ateş yakılmaması (ağaç yanında ateş yakılırsa ağacın ruhunun insana zarar vereceğine inanılması) (K.K.4).

-Nazar için yakılan ateş( nazar değmesi için yakılan ateşe Horoz sesinin duyulmadığı yerden toplanan “üzerlik” otunun atılması ve üzerine “se” veya “seğ” denilen şap atılır. Ve orda beliren şekil nazarı değdiğine inanılan kişiye benzetilerek onun ayağının bastığı yerden çamur alınarak nazar değen kişinin damağına sürülür. Böylece nazarının geçeceğine inanılır (K.K.7).

- Ateşin ortaya çıkması (çok eski zamanlarda ateşi bir çoban bulmuştur. O taşları birbirine vurarak ateşi ortaya çıkarmıştır (K.K.1).

-Ateşe işenmemesi (ateşte cin, peri olduğundan ateşe işeyen birinin çarpılacağına inanılmakta. Ayrıca şeytan ve cinler ateşten yaratılmışlardır. Onun için şeytan ve cin ateşe işeyen kişiye musallat olur (K.K.10).

-Sürekli korkan kişinin korktuğu zamanlarda daire şeklinde düzenlenmiş olan mumların ortasına oturması, kendisini korkutan varlığın geldiğinde seni Abdülkadir Geylani’ye şikayet ederim diyerek korkutan varlıktan kurtulduğuna inanılması (K.K.8).

-Ayrıca ateşin şeytanın sembolü olduğuna inanılmakta (K.K.2).

-Bir kişinin evinin etrafında gece ateş yanıyor görünüyorsa, o kişinin abdestsiz olduğuna ve haram işlerle uğraştığına inanılmaktadır (K.K.1).

-Dua veya Beddua

-Ateşin sönsün, ocağın sönsün (soyun kurusun anlamında) (K.K.5).

-Ocağına veya evine ateş düşsün (başına bela ve musibet yağsın) (K.K.5).

Sonuç

Niğde ve çevresindeki ateş ile ilgili inanış ve uygulamalar genel olarak Türk kültürünün bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple yapılan bu uygulamalar Türk kültürü ile bir aynılık ve benzerlik arz etmektedir. Geçmişten günümüze Türkler hangi coğrafyaya giderlerse gitsinler özellikle ateşle ilgili inanışları hep muhafaza ede gelmişlerdir. Özellikle çeşitli dinlere girmeleri sebebiyle halk inanışlarının bazılarında bazı değişiklikler olmuşsa da ateşle ilgili inanışlarda ve uygulamalarda, ateşin işlevselliği ile ilgili olarak pek değişiklik görülmemektedir. Hatta dünyanın neresinde olursa olsun Türk toplulukların da ateşle ilgili inanışlar ve uygulamalar Niğde ve çevresi ile karşılaştırıldığında neredeyse birbirinin aynısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde Niğde ve çevresinde ateşle ilgili inanış ve uygulamalar hemen hemen diğer Türk topluluklarında varlıklarının devam ettirmektedirler. Be sebeple Türk kültürü ve halk inanışları ile ilgili yapılacak alan araştırmalarına özellikle hassasiyet gösterilerek yoğunlaşılması ve yazılı literatüre kazandırılması gereklidir. Çünkü bu halk inanışlarının devamlılığı onu yaşatan ve devam ettiren insanların varlığına bağlıdır. Kuşak değişimi ile birlikte çoğu uygulamaların, o kuşakların ölümüyle birlikte yok olup gideceği göz ardı edilmemelidir. Ayrıca diğer Türk toplulukları ile karşılaştırma imkanı ancak bu şekilde mümkün olabilecektir ve kültürde devamlılık ancak bu şekilde sağlanabilecektir.

Araştırmanın Orjinal Kaynağı: su-meru.com  

Editör: TE Bilişim