Levent GÜLTEKİN yazdı... Akşener’in akıllara ziyan siyaseti

2018 seçimlerinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti lideri Meral Akşener ve Saadet lideri Temel Karamollaoğlu arasında ortak aday çıkarma konusunda bir mutabakat oluşmuştu.

Üç lider akşam saat 9’da vardıkları mutabakat üzerinde el sıkışarak ayrıldılar.

Ertesi sabah 9’da genel merkeze gelen Akşener, ‘kararını değiştirdiğini, kendisinin de aday olmak istediğini’ söyleyerek bu mutabakatı bitirdi.

Ardından CHP’den istenen 15 vekil derken seçim “Adam kazandı” ile son bulmuştu.

Olan ülkeye olmuş; denge denetleme mekanizmalarının ve kuvvetler ayrılığının yokluğunda devletin parti devletine dönüştürülme sürecinin hız kazanmasıyla beş yıl daha kaybedilmişti.

O gün de tek bir siyasetçi halka hesap vermedi, tek bir siyasetçi sorumluluk üstlenmedi ve ‘Nerde yanlış yaptık da böyle bir sonuç çıktı?’ muhasebesine girmedi.

Yaptıklarıyla veyahut yapmadıklarıyla ülkenin beş yılını heba eden siyasetçiler hiçbir şey olmamış gibi kaldıkları yerden devam etme kararı almıştı.

Önümüzde 2023 seçimleri vardı.

Muhalefet bu sefer daha dikkatli davranacak, 2018 seçimlerinde yaptığı yanlışları yapmayacak, bütün tedbirleri alarak en doğru adayla seçime gidecekti.

Kulislerde konuşulanlara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir dönem daha kalmasını isteyen çevreler muhalefetin adayının CHP lideri Kılıçdaroğlu olmasını istiyordu.

Fakat onların bu planlarının önünde bir engel vardı.

O da yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını kazanan İmamoğlu’na ve Yavaş’a toplumsal ilginin yüksekliğiydi.

Zikzaklar

Tam da bu dönemde İYİ Parti lideri Meral Akşener yeniden sahneye çıkmıştı.

Medyascope’ta Ruşen Çakır’a verdiği söyleşide anlattığına göre Akşener yardımcılarını da alarak Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etmiş, bu iki ismin cumhurbaşkanlığı adaylığında öne çıkmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş ve CHP liderinden ‘ita amiri olarak bu iki belediye başkanının adaylık iddiası sorununu çözmesini‘ istemişti.

Bunun üzerine Kılıçdaroğlu, ‘iki belediye başkanının cumhurbaşkanı adayı olmayacağını, görevlerinin başında kalacağını‘ söylemişti.

Böylece Kılıçdaroğlu’nun adaylığının önündeki engellerden biri ortadan kaldırılmıştı.

Bir diğer engel ise Akşener’in aday olma ihtimaliydi.

Seçimlere yaklaşık üç yıl varken Akşener Halk TV’de bir programa katılmış, ‘bu seçimde kesinlikle aday olmayacağını‘ açıklamıştı.

Nasıl olmuşsa olmuş, ülkenin ikinci büyük muhalefet lideri durup dururken aday olmayacağını açıklayarak masadaki elini açık etme ihtiyacı hissetmişti.

Üstelik böyle önemli bir kararı partinin yetkili kurullarında konuşma ihtiyacı da hissetmemiş, bu kararını TV’den duyan partilileri şoka sokmuştu.

Akşener’in bütün bu hamleleri sonucunda Kılıçdaroğlu kamuoyunda muhalefetin tek adayı olarak öne çıkmaya başlamıştı.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kamuoyunda giderek ağırlık kazanınca Akşener bu sefer soluğu TV’lerde almış, üstü kapalı açıklamalarla Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı olduğu izlenimi yaratmaya başlamıştı.

Fakat gelin görün ki TV’lerden ‘kazanacak aday‘ diyerek Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı olduğunu ima eden Akşener, altılı masa toplantılarında tek bir gün yüzüne karşı tek bir itirazda bulunmuyordu.

Tam tersine Kılıçdaroğlu adaylık meselesini açmaya yeltendiğinde Akşener, “Şu anda konuşmaya gerek yok, vakti geldiğinde konuşuruz” diyerek konuyu kapatıyordu.

İYİ Parti lideri, masada söylemediği, dile getirmediği itirazlarını TV’lerde dile getirmekten, bu itirazlarıyla Kılıçdaroğlu’nu hem İYİ Parti tabanında hem de milliyetçi tabanda yıpratmaktan geri durmuyordu.

Fakat tüm bu göstermelik itirazlar da yetmemiş olacak ki o daha önce Kılıçdaroğlu’na gidip, “Bu iki belediye başkanının adaylıkta ön plana çıkma sorununu çözün” demiş olmasına rağmen bu sefer de bu iki belediye başkanından birinin adaylığını istediğini söylemeye başlamıştı.

Fakat ne hikmetse bu isteğini de masada değil, TV’lerde dile getirme yöntemini tercih etmişti.

Dahası tek bir gün bu iki belediye başkanına yüzüne karşı, “Birinizin adaylığını istiyorum” dememişti.

Diğer taraftan muhalefetin adayının kazanması için HDP’nin oyu çok önemliydi.

Fakat bu gerçeğe rağmen Akşener sıklıkla HDP’yi PKK ile eş tutan açıklamalar yapıyor, İYİ Partili yetkililerin her birinin her akşam başka bir TV’de HDP’yi kriminalize etmesine ses çıkarmıyor, hem milliyetçi seçmeni HDP ile korkutuyor hem de HDP seçmenini muhalefetten uzaklaştırıyordu.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığını gerçekten engellemek isteseydi…

Derken süreç adayı belirlemeye kadar geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim kararını alması için, yani muhalefetin adayı meselesinde ‘tatsız bir sürpriz’le karşılaşmamak için Kılıçdaroğlu’nun isminin açıklanması gerekiyordu.

Altılı masanın 2 Mart toplantısından iki gün önce basın toplantısı düzenleyen İYİ Parti Sözcüsü Kürşat Zorlu ‘adayın isminin bu toplantıda açıklanması gerektiğini’ söylemişti.  

Yani İYİ Parti 2 Mart toplantısına aday isminin açıklanması isteğiyle gitmişti.

Masada aday ismi konuşulmaya başlayınca diğer beş parti Kılıçdaroğlu’nun adaylığına olur verdiğini açıkladı.

Meral Akşener ise ‘partisinden yetki almadığını, kendisine pazartesine kadar müsaade edilmesini, kararını pazartesi yapılacak toplantıda bildireceğini‘ söylemişti.

Yani masada herhangi bir tartışma yaşanmamıştı.

İYİ Parti adayın isminin 2 Mart’taki toplantıda açıklanmasını istemişti ama nasıl olmuşsa olmuş bunu isteyen İYİ Parti’nin genel başkanı o toplantıya partiden yetki almadan gitmiş, üstelik haftalar alabilecek anket çalışması yapılmasını önermişti.

Ne hikmetse anket çalışmasını daha önceki toplantılarda değil, aday belirleme toplantısında talep etmişti.

Sonrasında da zehir zemberek bir açıklamayla masayı terk etmişti.

Halbuki Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını gerçekten engellemek isteseydi daha yumuşak bir açıklamayla hem kamuoyunun desteğini arkasına alabilir hem de diğer liderleri daha makul bir tutuma çekebilirdi.

Yaptığı sert açıklamayla adaylık tartışmalarını tamamıyla bitirmiş, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına neredeyse kesinlik kazandırmıştı.

Fakat ne olmuşsa olmuş zehir zemberek açıklamayla terk ettiği masaya iki gün sonra dönmek zorunda kalmıştı.

Bunu da Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı yardımcılığı şartının kabul edildiği için yaptığını açıklamıştı.

Teyitli bilgi

Halbuki bütün muhataplardan teyit ettiğim bilgiye göre bu iki belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı olması fikri Akşener’den değil, Akşener’in masaya dönmesini kolaylaştırmak için bu iki isimden gelmişti.

Bir anlamda Akşener’i düştüğü zor durumdan kurtarmanın formülü üretilmişti.

‘Kumar masası‘ diyerek masadan ayrılan Akşener masaya döndükten sonra bir anda başka bir insana dönüştü.

Kılıçdaroğlu’na ‘sayın cumhurbaşkanım’ diye hitap ediyor, sıklıkla ‘büyük minnet borcu olduğunu‘ söylüyor, ‘Kılıçdaroğlu’nu ailesine vasiyet ettiğini’ açıklıyordu. Sonuç hepimizin malumu.

Mutlak bir başarısızlık

Birkaç gün önce İYİ Parti kongresi oldu.

Kongrede konuşan Akşener ne bir özeleştiride bulundu ne bu süreçteki yaptığı ve yapmadıkları üzerine bir muhasebe yaptı ne de sonuçtan en küçük bir sorumluluk üstlendi.

O masadan niçin kalktı? Niçin dönmek zorunda kaldı? Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşıysa bunu niçin tek bir sefer bile masada dile getirmedi? Belediye başkanlarının adaylığını istediğini söylediği halde bunu niçin bu isimlere söylemedi ve bu teklifini masada dile getirmedi?

Bu soruların hiçbirine cevap vermedi.

Esasında Meral Akşener ve İYİ Parti bana göre muhalefetin en kilit aktörlerinden biriydi.

Ama bu rolünü ne hikmetse oynamadı, daha işin başında “Aday değilim” diyerek iddiasından vazgeçti.

Diğer yandan daha merkez sağ bir politika izleyerek daha geniş kitlelere ulaşabilir, milliyetçi muhafazakâr seçmenin gözünde masanın ve adayın sigortası olabilirdi.

Dahası HDP ile korkutulan milliyetçi seçmenin bu korkusunu boşa çıkaracak bir tutum alabilirdi.

Bütün bunların hiçbirini yapmadı veyahut yapamadı.

Nereden bakarsak bakalım bir siyasetçi açısından ortada mutlak bir başarısızlık var.

Faşist bir siyasetçi edasıyla

Fakat kongrede bu başarısızlığıyla milyonlarca insanın umudunu yerle bir eden bir siyasetçi gibi değil de yüzde 50 oy alıp iktidarı kazanmış faşist bir siyasetçi edasıyla konuştu.

Bu kaba ve öfkeli diliyle önüne gelene atar, adını vermediği kimselere gider yapıyor, yanlışlarının, eksiklerinin, zikzaklarının üstünü milliyetçilik hamasetiyle örtmeye çalışıyordu.

Daha önce ailesine vasiyet ettiği, minnet borcu olduğunu ilan ettiği Kılıçdaroğlu’nu ‘mandacı’ olmakla suçluyor, dahası hayatının en büyük pişmanlığının CHP’den aldığı 15 vekil olduğunu söylüyordu.

Hiçbir şey olmamış gibi

Kaybedilen bu seçimin faturasını hiçbir siyasetçi ödemeye yanaşmıyor.

Sorumluluklarının gereğini yerine getirememiş, 50 bin sandıktan ıslak imzalı tutanak almayı bile başaramamışlar ama yaptıkları açıklamalara bakılırsa suçlu onlar değil halk.

Ne CHP’lideri Kılıçdaroğlu’nun böyle bir derdi ya da çabası var ne de İYİ Parti lideri Akşener’in.

Büyük bir sorumsuzlukla suçu sağa sola atıp hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ediyorlar.

Bütün siyasetçiler toplumda yeniden bir umut ve dirayetin oluşmasının önündeki en büyük engele dönüştü.

Ya hırsları gözlerini kör ettiği için böyle yapıyorlar ya da bizim bilmediğimiz başka bir ajandaları var ve bu ajandaları makul davranmalarına müsaade etmiyor.

Bana sorarsanız tüm bunları becerisizlikle, çapsızlıkla, siyasi hırsla açıklayamayız.