28 Şubat “ Post Modern” Darbesinin Mağduruyum diyenler ve Gerçekler!
 
28 Şubat "post modern" darbesinin üzerinden 15 yıl geçti. Paşalar 28 Şubat'ın "gerekirse bin yıl süreceğini" beyan edip, öyle dilemişlerdi! Fakat ömrü benim hesabımla on yılı ancak doldurabildi. 28 Şubat'ın "balans ayarı"ndan geçirdiği “İslamcıların” “gömlek çıkartanları”, bugün iktidardalar.28 Şubat'ın 'kudretli' paşaları ve TSK’nin iktidar gücü iyiden iyiye geriletildi; "silahsız kuvvetleri" ise en son "cumhuriyet mitingleri" ile sahne alabildiler. TSK’nin iktidar gücünün gerilemesine bağlı olarak, paşaların da siyasi ve toplumsal güçleri zayıfladı.  
 
    Asıl trajikomik olan ise darbenin gizli destekçilerinin şimdiki halleridir. 28 Şubat'ın bilinenleri bilinir de bilinmeyenleri daha doğru söylemle bildirilmek istenmeyenleri pek dillendirilmez. Dillendirilmeyen bu gerçeklik, "post-modern darbe"nin gizli destekçileri ve onların bağlantılarıdır.
 
      Örneğin , Gülen cemaati. Bu gizli destekçilerin başında gelmesine rağmen nedense hep es geçilir. "Darbecilerin iyi niyetli" olduğunu söyleyen Fethullah Gülen, TSK’nin "problemi demokratik yollarla" çözdüğü iddiasındaydı. Gülen, darbecileri aklamak kadar, onların yöntemlerini de meşrulaştırıyordu.
 
      Fethullah Gülen, 29 Mart'ta Samanyolu TV'de yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: "Darbe hiçbir zaman tam bir çözüm değildir. Dağlama en son çaredir. Darbeciler iyi niyetlidir ama her darbe birikim ve tecrübe sahiplerini heba etmiştir. Bu hükümeti değiştirin demek daha demokratik olur... Burada “Askeriye muhtıra verdi” diye suçlanmak isteniyor. İsteselerdi, bu öyle bu böyle olacak diyebilirlerdi. Oturup onlarla meseleyi altı saat mülahaza etmezlerdi. Demokratik yollarla problemler çözülsün istediler."
 
      “Balans ayarı” kimin işine yaradı? Bu sorunun yanıtı gizli destekçileri ele vermesi bakımından önemli ipuçları vermekte.28 Şubat “siyasal İslamcı” hareketin siyasal taleplerini “balans ayarından” geçirirken, tarikatlar üzerinden toplumsallaşmasına alan açtı. Bazı tarikatlar geriletilirken, bazı “camiaların” önü açıldı. Bu alanı en iyi değerlendirenin de, yine Gülen “camiası” olduğu yaşanan gelişmelerle görüldü..
 
      Onlar, her dönem “devlete” ayarlı hareket ettiler. Hükümetlerle ilişkileri pragmatist ve konjonktürseldi. “90”lı yıllar boyunca desteklerini DYP (Doğru Yol Partisi) üzerinde yoğunlaştırdılar. Aynı dönemde, Türkeş-MHP de koalisyon hükümetlerinde DYP'yi destekledi. “90”ların sonunda Ecevit'e destek verdiler. Ecevit, devletçi laiklerin yoğun eleştirilerine rağmen, “cemaati” hep savundu, milletvekili kontenjanında yer açtı.
 
      “Camianın”, 28 Şubat'ın siyasi ve toplumsal felsefesiyle esas bir sorunu olmadı. Bu nedenle, “balans ayarına” ihtiyaçları yoktu. Gülen camiası, kurtlarla birlikte uluyarak yol almayı tercih ediyordu. Darbeciler gibi, Gülen'de, Erbakan ve Refah Partisi'ni isim vermeden "dini politize etmekle" eleştiriyordu. Gülen aynı konuşmada şunları da söylüyordu: "Kim, -Din adına ben ülkeyi yönetiyorum- diyorsa, ondan zarar görenleri karşıya alıyor ve doğrudan dine zarar veriyor demektir. Din adına kimse kimseyi yönetmeye kalkmasın."
 
      Aynı Fethullah Gülen 12 Eylül referandumuyla ilgili, "Gerekirse mezardakileri bile çıkartıp oy kullandırma" çağrısı yapıyordu. Fakat darbe yıllarında ise başka şeyler söylüyor, darbecilere "memleketi kurtardıkları için" methiyeler diziyor, "peygamber ocağı" dediği TSK'ne övgüler yağdırıyordu.
 
      Her dönemin darbe destekçisi “Gülen Camiası” şimdilerde "vesayet rejimine karşı, demokratikleşme ve sivilleşme" mücadelesine öncülük ettikleri iddialarıyla televizyonlara arz-ı endam ediyor, genel medyanın sayfalarından demokrasi havarisi nutuklar çekiyorlar. Artık, sadece toplumsal güç elde etmekle yetinmiyorlar, siyasal alanı da kontrolleri altına almak için iktidar mücadelesinde önemli bir merkez olduklarını MİT tartışmasıyla, gerektiğinde AK Partisini de aba altından sopa göstermece yapa biliyorlar.
 
     Oysa AK Partisi “siyasal İslam’ın” 28 Şubatta “balans” ayarından geçirilmiş hali olduğu, 28 Şubat süreci sonucunda iktidarlaşabildikleri unutulmuş gözüküyor. Hâlbuki Sayın Erdoğan’ın, "Biz milli görüş gömleğini üzerimizden attık" demeci belleklerde tap taze durmakta! Şimdi, “balans ayarından” geçenler kendi "vesayet düzenlerini" kurmuş ve ikame etmek için 28 Şubat mağdurunu oynamaya devam ediyorlar.