“Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu”, “Su Kanunu”, “Mera Kanununda Değişiklik yapılmasını isteyen Kanun Tasarısı” gibi adlar altında yürütülen ve ülkemizin Su Havzalarına, Ormanlarına, Meralarına, Kıyı Ekosistemine ve Biyolojik çeşitliliğine sermayenin talepleri doğrultusunda siyasal iktidarın parlamentodaki sayısal üstünlüğünü kullanarak çıkartmak istediği saldırı ve talan yasalarıdır.
      Anadolu’nun her yerinde, hemen, hemen tüm derelerde, son bir kaç yıl içinde, 49 yıllığına iki bini aşkın şirkete, suyun kullanım hakkı; Hidroelektrik Santral (HES) yapılmak üzere devredilmiştir. Tabiatın hakkı olan, tüm canlılara yaşam sağlayan su; havzası ile birlikte şirketlere peşkeş çekilmekte şirketlerin kullanımına ve sermaye birikimine sokulmaktadır.
     “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”, “Su Kanunu Tasarısı”, “Mera Kanununda Değişiklik” vb kanun tasarıları ile yapılmak istenen; siyasi iktidarın ve sermayenin uygulamalarını yasal hale getirme çabalarıdır. Ve son on yıla bakıldığında bu çaba hiçbir yanıyla da şaşırtıcı değildir. Siyasi iktidarın; varlığını ekonomik temellerde sürdürebilmek için, hazırladığı/hazırlayacağı tüm yasa tasarıları ve yönetim araçları ile emeği, yanı sıra doğal varlıkları, yaşam alanlarını daha fazla sömürmenin her yoluna başvuracağı, gerektiğinde yeni yollar da üreteceği anlaşılmaktadır.
     Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısı yasallaşırsa:Anadolu’da var olan biyolojik türlerin sermaye birikimine sokulmasının önünü yasal olarak açacaktır. Yasa tasarısına göre tür ve habitatları koruma bahanesi ile doğal alanların işletme yetkisi il özel idarelere, belediyelere, vakıf ve derneklere bakan onayı ile verilebilecektir. Böylece sadece doğal alanlar değil Anadolu’da yetişen tüm biyolojik tür ve çeşitler de doğrudan bakanın yetkisi ile ticarileştirilebilecektir.
       Böylece Milli Park olan Munzur vadisinde, Arılı, Çağlayan, İkizdere Vadileri gibi 1. derece sit alanı ilan edilen vadilerde şirketlerin faaliyetleri yasallaşacak ve koruma alanlarında HES, RES, GES Termik santral inşaatları, maden arama ve işletme tesisleri hız kazanacaktır.
İstanbul’a yapılması planlanan İstanbul’un kuzey ormanlarını, tarım arazilerini, su havzalarını, doğal ve yabanıl hayatı tehdit eden 3. Boğaz Köprüsü projesi ve bağlantı yollarının önündeki engellerden biri daha yasal olarak kalkacaktır.
      Bu yasa ile tüm tabiat kararları, doğal alanları kimlerinin ve nasıl kullanılacağı ile ilgili karar verme yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilecektir. Uygulama Kararları, bakanlık, bakanlığın belirleyeceği akademisyen ve STK’lardan oluşan kurullar tarafından alınacaktır.
      Bugün Anadolu’nun pek çok yerinde şirketlerin HES yapmak için talan etmekte olduğu su havzalarında derelerini korumaya çalışan yöre halkına Jandarma ve özel güvenlik kuvvetleri müdahale etmektedir. Yasada şirketlere tanınan özel güvenlik yetkileri ile merasını, deresini, ormanı ya da kamulaştırılmaya çalışılan tarlasını korumaya çalışan halkın yaşadığı şirket şiddetinin artacağı açıktır.
      Suyun ve su havzalarının kullanıma açılmasını, sermaye birikimine sokulmasını, müdahalenin yapılabilir olması, restorasyonu, ticarileştirilmesi, kıyı suları dâhil olmak üzere kıyı çizgisinden deniz içine doğru 1852 m genişliğinde deniz ekosisteminin kullanıma açılması ve yüzeysel, yeraltı sularının ve doğal mineralli suların sermayeye tahsisini yasallaştırılmaya ve bu tahsisin havza su tahsis planları ile yapılmaya çalışılmaktadır.
    Yasada havza planı yaparak suyun sermaye birikimine sokulmasının planlanması ve planlamanın da “akılcı su kullanımı” olduğu, bu “akılcı” su havzası kullanım ve yönetim planını da 3. şahıslara / Özel şirkete hazırlattırılabileceği belirtilmektedir. Su Kanunun Tasarına göre planı onaylayan ise Orman ve Su İşleri Bakanlığı olacaktır.
     Su havzasındaki yeraltı ve yüzeysel sular “su kaynağı” olarak tanımlanarak, “Su kullanım hakkı” anlaşmaları ile devrettikleri suyun ve kaynağının şahıslara ve şirketlere devrinin bu yasa taslağından sonra münferit tahsislerle yapılacağı, şirkete su tahsis sicili ile bu hakkın belgesinin de  3. Şahıslara verileceği belirtilerek suyu metalaştırma (satılır mal olması) süreci yasal olarak tamamlanmaktadır.
      Su yasa tasarısı ile derelerin ve yeraltı sularının diğer havzalara taşınımı ve kullanımı da yasallaştırılmaya çalışılmaktadır.
     Yaylak, kışlak ve meraları şirketlere devrederek geçimlik hayvancılığı, bu doğal alanlarda yaşayan tüm canlıların yaşam hakkını, bu alanların su havzaları için işlevini ortadan kaldıran kararlar ise Mera Kanunun da değişiklik kanun tasarısına sokulmuştur. Böylece sermaye bu alanlarda istediği faaliyetini yasal engel olmaksızın sürdürebilecektir.
      Suyu  ve suyun yolculuğunu yaptığı doğal alanları; orman, mera, tarım alanları, kıyılar ve yeraltı katmanlarını, HES’ler, Nükleer santraller, termik, güneş, rüzgâr santralleri gibi, “2B”, altın, gümüş, nikel, maden ocakları ve işletmeleri vb örneklerde sıkça ve yaygın olarak yapıldığı/görüldüğü gibi uygulamaların; ekonomi politik nedenlerinin görmezden gelinmesi, romantik sayılabilecek söylem ve çabalarla yetinilmesi, çıkarılmak istenen yasaların bazı maddelerinin değiştirilmesinin önerilmesi siyasal iktidarın işini daha da kolaylaştırmaktadır.
Doğayı; dereleri, meraları, ormanları, yeraltı sularını, madenleri, biyolojik tür ve çeşitliliği şirketlerin sermaye birikimine sokan,
     Çeşitli milletlerden oluşan Anadolu halkı nükleere, termik santralarına, siyanürlü altın, gümüş ve maden işleme tesislerine, çimento fabrikalarına, HES’e ve su bentlerine, RES’lere, GES’lere ve Kaya gazı sondajlarına, 3. Köprü ve Taksim Projeleri gibi rant projelerine, Kentsel Dönüşüm gibi mülksüzleştirme projelerine karşı yürüttüğü ve yürüteceği meşru mücadelesini her koşulda desteklemeye değer olup, ekoloji mücadelesine “Fransız” kalanların kitlelerle buluşmasının gelecek baharlara kalacağını peşinen belirtmek isterim.