Tatil yapmak en temel toplumsal ihtiyaçlardan biridir. Düzenin sahipleri tarafından yıl boyunca vahşice sömürülerek tükenen beden ve ruh sağlığını onarmak ve korumak, rahatlamak, dinlenmek, eğlenmek, doğayla kaynaşmak, farklı şeylerle uğraşmak, toplumsal ilişkilerini geliştirmek, çok kısa bir süreliğine de olsa kendi istediklerini istediği gibi yapma düşü olarak tatil yapmak… Yaşamsal bir ihtiyaç olduğu herkesçe bilinmektedir.
 
       Günümüz genel geçer siyasi ve ekonomik modeli insanı ve doğayı azami kar için un ufak eden çarkları, durmaksızın daha ağır vuruşlarla, daha kanatıcı, daha hızlı dönüyor. Çalışma temposu artıyor, çalışma saatleri uzuyor. Dinlenme araları ve izinler, hafta sonu tatilleri kısalıyor. Gün, gün üstüne, hafta, hafta üstüne, ay, ay üstüne yorgunluk, yıpranmışlık, eziyet, gerilim birikiyor. Ve fakat tüm bunların yanı sıra “tembellik”, “yattığı yerde maaş almak” gibi suçlamalarla hızlı bir değersizleştirme kampanyasına da maruz kaldığımız görülmelidir.
 
      Kapitalizmin kent yaşamındaki boğucu ablukası ve temposu, trafik, gürültü, koşuşturmaca, insanın üstüne, üstüne gelen beton, tv  karşında alıklaşma, trafik, sinir harbi, itiş kakış, rekabet, zamanla yarış, teknolojiyle yarış, herşeyde başkalarıyla yarış, gerilim, yaşam gailesi, doğaya yabancılaşma, topluma yabancılaşma, kendine yabancılaşma birikiyor.
       Fakat en çok da özgürlüksüzlük, nesneleşme, köleleşme birikiyor.
 
      Yıl boyunca patronların sermayesini büyütmek için kölece çalışma birikiyor. İş dışı zamanlarda medyasıyla, alışveriş tapınaklarıyla, şikeci stadyumlarıyla patronların güdümlediği kölece yaşam.   Kendine zaman ayıramama, kendi kararlarını kendi verememe, kendi istediklerini yapamama… Birikiyor. Elbette ki bu birikimler “iki araba” veya doyasıya tatil etmiyor.
 
      İşte bu yüzden yıllık tatil, işçiler, kadınlar, gençler, öğrenciler ve biz eğitim emekçileri için böylesine yakıcı bir ihtiyaç haline geliyor, iple çekilen bir özlem oluyor. Kapitalizm çölünün ortasında buz gibi ırmaklarıyla bir cennettir. Bir çitmik rahatlama, bir kırıntı doğa, insan ilişkilerinde yabancılaşmadan bir nebze sıyrılıp doğallaşma, bir çay kaşığı kadar kendi istediklerini istediği gibi yapabileceğini sanma serbestîsidir.
 
      Kendini birazcık insan gibi duyumsayabilme ihtimalidir. Sermaye tarafından gasp edilen zamanlarda açılan bir küçük delik, kendisi için bir nebze zamana sahip olma, ertelenen yaşamın, bastırılan dilek ve özlemlerin, haz ve isteklerin gerçekleşebilmesi için biraz zaman bulma hayalidir. Sömürülmenin, başkaları tarafından güdülmenin, katı zorunlulukların, yabancılaşmanın, mekaniklik ve yapaylığın olmadığı bir zaman ve yer düşüdür. Bir kendini gerçekleştirebilme, gençleştirebilme çığlıdır.
 
      Bu yüzden biz işçilerin, emekçilerin gözünde tatil böylesine fetiştir. Bir özgürlük düşü haline gelmiştir. “Biz tatil için çalışıyoruz” şarkıları yıl boyu söylenir durur.
 
      Bu satırların yazarı tatili bu denli bilince çıkartıp, özlemle beklerken kırıntı artışların insan onuruna yakışacak bir on günlük tatile bile yetmediğini görünce inanın de moralize oluyor. Bütün yıl düşünü kurguladığın tatilin ve gelecek tatillerin hayalden öteye geçemeyeceği gerçekliği ile yaşamanın yorgunluğu iki katına çıkarttığını bildirir, çalmadan çırpmadan, alın teri sömürmeden tatil yapa bilenlere “bravo” diyerek iyi tatiller dilerlerimi iletirim.
 
 
 
NOT: “Tatil için değil ama annemin sağlık sorunlarıyla ilişkin acil müdahale gerektiği için yazılarıma bir hafta ara veriyorum. Sevgiyle kalın.Hoşçakalın.