Van halkı üç yıl önce bu gün (23 Ekim 2011) 7,2’lik bir depremle derinden sarsıldı. Depremin üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen yaraların sarılamaması gerçekliği “Van halkının acısını paylaşıyoruz” nidalarıyla yapılan “yardım kampanyalarının” ne derece içinin boş, devletin olası afet bölgelerinin planlı yapılaşmasını 90 yıldır yapmayıp rant bölgeleri olarak görmesi nedeniyle, depremler başta olmak üzere yaşanan doğal afetler sonucu ortaya çıkan acıların her geçen gün artmasının bizatihi kaynağı olduğunu düşünüyorum.

      Ülkemiz siyasal iktidarının,  2011’in 23 Ekim'den bugüne kadar Van ilimizin depremlerle sarsılan bölgelerinde yaraları sarma konusunda sınıfta kalmış olması, çözümü her zaman olduğu gibi TOKİ’ye havale ederek ve emrine amade sekiz-on TV kanalıyla “kampanya”  düzenleyip onlarca yıldır deprem fonu adı altında emekçi halklarımızın cüzdanlarından aldığı dolaylı dolaysız ek vergilerle hortumladığı birikimleri nasıl bir avuç egemene aktardığının canlı tanıklarıyız.


      Deprem sonrasında hükümetin atadığı çapsız ve vicdansız yöneticilerinin deprem zede vatandaşlara “evinize dönün”, “Bayram Oteli en sağlam yapılardan biridir.” Benzeri beyanatlarla nasıl acılarımızı çoğalttıklarını dün gibi hatırlıyoruz.
      Van halkının can güvenliğini sağlayamayan, onları yanlış yönlendiren, depremzedeleri “provokasyon” yaratmakla suçlayan, çadırda kalan deprem zedelerin “sarayda yaşadığını” söyleyen tüm devlet ve hükümet yetkilileri; çadır bekleyen halka saldıran, Van'a gönderilen yardımların bölgeye ulaşmasını engelleyen güvenlik güçleri başta olmak üzere tüm sorumluları 3 yıl geçmesine rağmen adalet önüne çıkartamamıştır.

      3 yıl önce yıkımın adresi Van’dı. Ama daha öncede benzer yıkımlar ve acıları hep beraber yaşadık. Körfez, Düzce, Kütahya… Depremleri, Japonya’da tsunami, Fukişima‘da nükleer sızıntı, New Orleans‘ta tufan, bugün uzak Asya’da sel,  Kapitalizm doğa olayları karşısında çaresiz. Çünkü onun doğasında ki kar hırsı bu yıkımların mimarı.

     3 yıl önce depremden hemen sonra yıkımı ve acıyı yerine görüp incelemelerde bulunan 42. dönem İMO Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Serdar Harp: “Bu doğal olay bugün afete dönüşmüşse bunun nedeni siyasilerdir. Van’daki depremi herkes önceden bekliyordu. Bekleniyor da ne yapılıyor? Hiçbir şey.” diyerek öldürenin deprem değil kapitalizm olduğuna yönelik en net bilgileri kamuoyuna aktarıyordu.

       Van’da üç yıl önce yaşanan depremlerde yıkımların yıllardır değişmeyen çarpık yapılaşma ve buna yol açan rantçı politikalardan kaynaklandığı net olarak görülmüştür. Depremden sonra halk kendi imkânlarıyla enkazı kaldırmaya ve altındakileri kurtarmaya çalıştığı, karanlığın düşmesiyle aydınlatma sorunu yaşandığı, devlet yetkililerin ise sadece açıklama yaptığını, Başbakanından bakanına, ana muhalefet liderinden timsah gözyaşı akıtanına bir dolu siyasi kente koştu. Ama ortada yardım yok. Düzenli bir kurtarma çalışması yok. Kısaca insana değer veren yok.

       Egemenlerin sözcüleri ise kâh gözyaşlarıyla kâh azarlayarak her yıl dönümünde Van’ı yeniden inşa ettiklerinden şu kadar tapu dağıttıklarından bahsediyorlar. Üç yıl olmasına rağmen çadır kentlerde barınmak zorunda kalan, ilgisizlikten ve bakımsızlıktan bedenlerini açlık grevine yatırarak kamuoyunun dikkatlerini üzerine çekmeye çalışan depremzedelere “Show” yapıyorlar yollu açıklamalarla görmezden gelmeye devam ediyorlar.

       Evet, deprem, sel, tufan… Doğal bir afettir, bugünkü teknolojik koşullarda engellenebilir de değildir. Ancak insanlık, neden bugüne kadar bunca yıkım, ölüm, deprem zincirine karşın sıkış tepiş yaşamaya mahkûm edilmektedir?

      Afetlerden sonra, TV’lere çıkartılan o pek kelli felli kimin hizmetinde olduğu her halinden belli olan bilim insanlarının  kitlelere söyledikleri tek şey: “Afetlerle yaşamaya alışmalıyız.”. Marmara ve İstanbul’da  5-10 yıl içinde kaçınılmaz olduğu belirlenen 7 şiddetinde bir depremin binlerce can alacağını bildikleri halde vaaz ettikleri işte bu: “Depremle yaşamaya alışın”.
       Altını kalınca çizerek bir kez daha yazıyorum kapitalizm şehirleri, hatta petrol tesislerini, nükleer tesisleri fay hattının üzerine kursun, denizi doldursun, dere yataklarına mahalleler kursun ,bir avuç sömürgene para kazandırsın diye var. Ve fakat kapitalizm yalnızca doğal felaketlerin birinci dereceden sorumlusu olmakla kalmayıp, sonrasında onlardan kar elde eden kendini yeniden ve yeniden üretebilen bir sistemdir..     

      Sağlıklı konutlar, toplumsal gelişmeyi sağlayacak bir şehirleşme modeli, tüm canlılara kendi habitatında özgürce yaşama önceliğini sağlamak için, doğal afetlerden sonra acılar ve yıkımlar yaşamamak için, dünyamıza musallat olan bir avuç sömürgenin ve emirlerindeki politikacıların düzeni olan kapitalizmin al aşşa edilmesi gerekmektedir. Kapitalizmi al aşşa edecekte, yaşanılacak bir dünyayı kuracakta biziz.

       Bu düşüncelerle Van depreminin üçüncü yılında depremde kaybettiğimiz canlara Allahtan rahmet, deprem acısını ta yüreklerinde hisseden tüm yurttaşlarımıza başsağlığı dileklerimi iletirim.