Yalaka medya yazdı:

“Şort giyen Başbakan, tebdil-i kıyafetle kıyıları denizden denetledi…”

Ben de tatilde tebdil-i kıyafet olarak, cebi dizin altında olan şortumu giyince, demek ki bizim kuzen tanımadı…

“Sen o’sun” dedi…

“Benim” dedim…

Normalde insanı tanımak için yüzü dururken kıçına bakıl masa dahi “İnsan haber verir” dedi kuzen…

Başbakan’ın tebdil-i kıyafetle denizde dolaşması ise…

Doğa onu tanımasın…

Koylar, kıyılar, adalar, kumsal…

Orman, dere, fıstık çamları…

Umursamaz, duyarsız bir milletin gözü önünde, dünyanın en büyük doğa katliamına uğradı Türkiye…

Fethiye’den Cunda’ya kadar bizim “Kaçış” ile kıyı kıyı gittik, yağmalanmış, çalınmış, talan edilmiş bir cennetin son kalıntılarıdır oralar…

Akdeniz ve Ege kıyıları tükenmiş…

Berrak bir avuç deniz, kokmayan kasaba, kirletilmemiş bir karış kıyı yok…

Aç gözlü sermaye, avantacı siyasetçi, hırsız bürokrat üçlüsü el ele verdiklerinde, önlerinde hiçbir şey duramıyor…

Geçtik kıyılardan…

Karadeniz’in dereleri…

Kaz Dağları’nın meşesi kalmadı da…

Toros Dağları’nda dolanan geyiklerin boynuzlarını bile bir yıl önceden İngiliz avcılara sattılar, geyik zannediyor ki boynuz kendisinin…

Atatürk Orman Çiftliği’nin ağaçlarını kesip kendine başkanlık sarayı yaptıran… Ya da daha bir ay önce kıyı koruma çizgisini 100 metreden 50 metreye indiren… Ya da ya da, korulukları Arap emirlere satan adamın, denizin ortasında bile tebdil-i kıyafet yapması normal aslında…

Soracak hesabı vardır; yunusların…

Fokların…

Martıların…

Kumsalına otel yapılan şaşkın kaplumbağaların…

İmara açılan kuş cennetlerine gelip yuvasını arayan flamingonun, balıkçıl kuşunun, çalı kanaryasının soracakları hesap vardır…

Talan, tebdil-i kıyafet ile geldiğinde…

Nasılsa bilinir…

Halk bilmezse, hak bilir…