Tarih kitapları hep Almanya’nın I. Dünya Savaşı’nda yenilmesi ile müttefiki Türkiye’nin de yenilmiş sayıldığını yazar. Ancak bu, Türk Milleti için doğru değildir. Almanların yenilmesi Türklerin de yenildiği anlamına gelmez. En azından Mustafa Kemal öyle düşünmektedir.

Sadrazam İzzet Paşa, o sırada grup komutanı olan Alman, Liman Von Sanders’e, elindeki tüm grup komuta ve koordinasyon yetkisini Mustafa Kemal Paşa’ya devretmesini bildirir. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, devir-teslim töreni için Adana’ya gelir ve on bir gün kalır. (31 Ekim 1918) Adana’da yetkiyi teslim alırken Sanders Paşa’nın; “Yenildik, bizim için her şey bitti!” sözüne karşılık, “Savaş müttefikler için bitmiş olabilir ama bizi ilgilendiren savaş, kendi istiklalimizin savaşı, ancak şimdi başlıyor.” karşılığını verir. İşte bu sözler, Adana’ da Kurtuluş Savaşı’nın ilk emri olarak kabul edilmiş ve tarihe geçmiştir. Mustafa Kemal haklıdır; Türk Kurtuluş Savaşı yeni başlamaktadır.

30 Ekim 1918’de Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri (Britanya İmparatorluğu yani İngiltere, Fransa ve Rusya) arasında Mondros Mütarekesi/Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Ardından da Musul, Çanakkale Boğazı, İskenderun, Urfa, Maraş, İstanbul işgal edilmiştir. 21 Aralık 1918’de Osmanlı Mebusan Meclisi, Padişah Vahdettin tarafından, sözde yeni seçimler yapılmak üzere feshedilmiştir.

Ülke elden gitmekte ancak Osmanlı Devleti, Mondros sonrası gerçekleşen bu işgal ve imha hareketlerine sessiz kalmaktadır. Halk alttan alta kaynamaktadır. Millet olarak acilen bir şeyler yapılmalıdır. Türk milleti örgütlenir ve ardı ardına cemiyetler kurulmaya başlanır. Amaçlanan şudur: İşgal kuvvetlerine karşı direniş gerçekleştirmek ve halkı da bu direnişe ortak etmek. İşgalleri protesto etmek için miting ve gösteri düzenlemek. Basın ve yayın aracılığıyla işgallerin haksızlığını tüm dünyaya duyurmak.

Derhal harekete geçilir ve Millî Kongre Cemiyeti, Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti, İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Kilikyalılar Cemiyeti ve Sivas Valisi’nin eşi Melek Reşit Hanım tarafından Sivas’ta kurulan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulur.

Anadolu’da halk örgütlenirken düşman devletleri boş durmamaktadır. Paris Sulh Konferansı’nda İzmir’in Yunanlılara verilmesi kararlaştırılır. (30 Mart 1919)

Nihayet Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya çıkmak için beklediği fırsat eline geçmiştir. 9. Ordu Komutanlığı Kıtaat Müfettişliğine atanır. (6 Mayıs 1919)

10 Mayıs 1919’da Paris Barış Konferansı’nda İtilaf Devletleri adına İzmir’in Yunanlılar tarafından geçici olarak işgal edilmesi kararı alınır.

İzmir’in emperyalist ülkeler desteği ile Yunanistan tarafından işgal edileceğini İzmirliler bilmektedir. 14 Mayıs 1919 günü İzmir’in özgür olarak yaşayacağı son günüdür. Aynı şekilde Osmanlı Rumları da durumdan haberdardır. Öteden beri hayal ettikleri Yunan ülküsü olan Megola İdea (Büyük Fikir) amacını gerçekleştirmek için heyecanla beklemektedirler. Buna karşılık memleketin asıl sahibi olan Türkler, sürekli olarak Türk Ocakları’nda toplantılar düzenlemektedirler. Bazı sivil ve subaylar ile İzmir Müdafaa-î Hukuk’u Osmaniye Cemiyeti mensupları da Sultanî (Lise) binasında toplanırlar.

Büyük direniş sürerken, Köylü gazetesinde Vali İzzet Bey’in “Bazı kötü niyetliler, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği tarzında söylentiler çıkarmışlardır. Tekzip olunur.” şeklindeki metni yayınlanır. Vali, şehrin ileri gelenlerini toplantıya çağırarak durumu bildirir. Toplantıda bulunan İzmir müftüsü Rahmetullah Efendi direnilmemesini isteyen Vali’ye bembeyaz sakalını göstererek; “Vali Bey, bu, kanımla kırmızıya boyanabilir. Fakat alnımda Yunan alçağını sükûnet ve tevekkülle karşılamış olmanın karası olduğu halde huzur-u ilâhiye çıkamam.” der ve toplantıyı terk eder. Rahmetullah Efendi, Yunan işgaline karşı ilk isyan bayrağını çeken vatanseverlerden biri olmuştur.

Türk Ocağı’nda toplananlar aralarından bir heyet seçerek Vali’ye gönderirler. Vali, bu şahıslara yaptığı konuşmada işgal haberini kesinlikle yalanlar ve “Boşuna telaş ediyorsunuz. Heyecanınız lüzumsuzdur. Ortada endişe yaratacak bir durum yoktur. Bunlar hep İttihatçıların uydurdukları maksatlı söylentilerdir. Merak etmeyin, hükümet her tedbiri alacaktır.” diyerek itidal tavsiyesinde bulunur. Görüldüğü üzere Padişah başta olmak üzere Osmanlı üst düzey yetkililerinin hemen hemen tamamı işgal ve katliamlara karşı sessiz kalmakta, halkı da bu yönde telkin etmeye çalışmaktadır.

Sultanî binasında toplananlar ise Mustafa Necati’nin Yunanlılara karşı koymak için bir direniş teşkilatının kurulması teklifi üzerine İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti’nin adının “İlhak-ı Red Hey’et-i Milliyesi” olarak değiştirilmesine karar verirler. İzmir’in işgali kesinlikle kabul edilmeyecektir. Heyet ilk olarak İzmir’in Maşatlık semtinde bir miting düzenlenmesine karar verir. Ayrıca Anadolu’daki illere ve İtilaf Devletleri’ne telgraflar çekilecek, Ege Bölgesi’nin iç kesimlerinde silahlı örgütler kurularak düşmana karşı gelinecek ve hapishanedeki mahkûmlar serbest bırakılarak onlarla birlikte halk da silahlandırılacaktır.

Maşatlık’ta yapılacak mitinge halkı çağırmak için İlhak-ı Red Heyet-i Millîyesi imzasıyla iki bildirge hazırlanır ve halk mitinge davet edilir. Ragıp Nureddin (Ege) Bey tarafından kaleme alınan tarihî önemi çok büyük olan miting davetiyesinde şöyle denilmektedir:

“Ey Bedbaht Türk! Wilson ilkeleri adı altında hakkın zorla elinden alınıyor ve namusun parçalanıyor. Buralarda Rumların çok olduğu ve Türklerin Yunan’a katılmasını memnuniyetle kabul edeceği söylendi. Bunun sonucunda güzel memleketin Yunan’a verildi. Şimdi sana soruyoruz: Rum senden daha mı çoktur? Yunan egemenliğini kabul ediyor musun? Artık kendini göster. Tüm kardeşlerin Maşatlık’tadır. Oraya yüz binlerle toplan ve ezici çoğunluğunu bütün dünyaya orada göster. Burada zengin, fakir, âlim, cahil yok. Yunan egemenliğini istemeyen ezici bir kitle vardır. Bu sana düşen en büyük görevdir. Geri kalma, düş yıkımı ve kötü kaderine yanmak yarar getirmez. Binlerle, yüz binlerle Maşatlık’a koş ve Milli Heyetin emrine uy. İlhak-Red Hey’et-i Milliyesi”

İkinci bildirgede ise şu satırlar yer almaktadır: “Kötü muamele gören Türk! Memleketin Yunanlılara veriliyor. Tepeden inme haksızlığa karşı protesto ve reddetmek için sesini yükselt! Bu gece bütün Müslümanlarla Türk dostları Yahudi Maşatlığı’nda toplanacaklar. Mümkünse çocuklarınızı alıp geliniz. Bu sizin son vazifenizdir. Orada bulunmayı ihmal etmeyiniz.”

İzmir’de olaylar devam ederken içlerinde Moralızâde Halit ve Türk Ocağı’ndan Vasıf (Çınar) Beylerin bulunduğu bir grup hazırladıkları telgraf metni ile durumu bütün Türkiye’ye telgrafla bildirirler. Telgrafın tam metni şöyledir: “Bilumum vilayet, sancak, kaza ve Nahiye Belediye Riyasetlerine… ‘İzmir ve havalisi Yunan’a ilhak ediliyor. İşgal başladı. İzmir ve çevresi tamamen ayakta ve heyecandadır. İzmir son ve tarihî gününü yaşıyor. Son imdadımız sizin göstereceğiniz muavenete bağlıdır. Mitingler, telgraflarla her yere başvurunuz ve vatan ordusuna katılmaya hazırlanınız. Vakar ve sükûneti son derece muhafaza ederek kimsenin incinmemesine itina ve dikkat ediniz. İlhak-ı Red Hey’eti Millîyesi.

Burada belirtilmesi gereken husus; telgrafın Osmanlı yöneticilerine, örneğin valilere değil, belediye başkanlarına gönderilmiş olmasıdır.

Devam edecek…

Tülay Hergünlü

4 Nisan 2023