Malım yerel seçimler yaklaştıkça daha çok iç politika üzerine kafa yorulup kalem oynatılıyor. Güneyimizdeki sıcak gelişmeler bile genel akım medyada bir ay öncesi kadar yer bulmazken kuzeyimizdeki gelişmeler (Ukrayna-Kırım)  manşetlere çekildi. Nato’nun Ukrayna ve Kırım’ın yanında yer alacağını açıklaması, Rusya’nın Kırım sınırına yaptığı yığınak vb. Nedenler gözlerin Karadeniz’in kuzeyine çevrilmesine neden oldu.
     Alında 21 Kasım’dan bu yana Ukrayna sokaklarında eylem yapanlar, devlet başkanı Yanukoviç’in istifa etmesini talebiyle sokakları bir hayli ısıttı. Yanukoviç’in kaçmasıyla sonuçlanan protestoların başlama nedeni Ukrayna hükümetinin AB ile ortaklık ve serbest ticaret girişimlerini askıya alması idi.
      AB ile ortaklık ve serbest ticaret anlaşmasının ne anlama geldiğini, bu ülkede yaşayanlar çok iyi bilir. AB’ye bağlı emperyalist tekeller bu yolla sınırsız yağma ve talan olanağı “hakkı” kazanmaktadır. Peki, Yanukoviç ortaklık ve serbest ticaret anlaşmasını neden askıya aldı?
      Ukrayna, SSCB’nin dağılmasının ardından AB ve ABD ile hızlı bir entegrasyon sürecine girdi. Ticari, siyasi, askeri vd. bakımlardan güçlü bağlar kurdu. Ancak, Ukrayna ve Rusya arasında öyle kolay kolay sökülüp atılamayacak, tarihsel kökleri olan bir ilişki söz konusu. Ayrıca, Ukrayna’da bulunan 8 milyonluk Rus nüfusu bu tabloya eklemekte yarar var.
      2004′te Rusya yanlısı Yanukoviç’in seçimleri kazanmasının ardından AB ve ABD yanlısı muhalefetin haftalar süren sokak eylemleri neticesinde Yanukoviç, iktidarı AB-ABD yanlısı Yuşçenko’ya bıraktı. “Turuncu Devrim” diye adlandırılan bu gerici emperyalist hareket sonucunda hükümet kuranlar, 2010 yılına kadar hükümette kaldılar. Bu süre içinde AB-ABD yanlısı işbirlikçi hükümet yolsuzluk batağına batmış, ortaya saçılan dosyalarla hızla güç kaybetmişti. 2010′da yapılan seçimlerle Rusya yanlısı Yanukoviç yeniden iktidara gelmiş ve Yuşçenko  hapse atılmıştı.
       Yanukoviç hükümeti, Rusya ile ilişkileri geliştirme yolundan ilerledi. Ağır ekonomik sorunlarla cebelleşen Ukrayna, Rusya’dan akan krediler yoluyla ayakta tutulmaya çalışıldı. AB ile ortaklık ve serbest ticaret anlaşmasının askıya alınması da bu bağlamda gündeme geldi. Kısacası Ukrayna’da AB-ABD ve Rus emperyalistlerinin hegemonya mücadelesi yeni değil. Mazisi var.
        İki taraf da, bağlı bulundukları emperyalist odakların ve sermaye kesimlerinin çıkarları için mücadele ediyor. Yanukoviç ve hükümeti, Ukrayna’yı AB ekseninden çıkararak Rusya eksenli ekonomik-siyasi birliğe entegre etmek isterken; sokaklarda gösteri yapan “muhalefet” ise AB ile entegrasyon sürecinin derinleştirilerek devam ettirilmesini, bunun güvenceye alınması için de Yanukoviç hükümetinin alaşağı edilmesini ya da en kötü ihtimalle elinin kolunun bağlanmasını arzu ediyor. An itibarıyla bunu başardılarda!
       Tarafların ve isteklerinin bu kadar açık ve net olduğu bu tablodan ne sonuç çıkarmak gerekiyor? Bugün Ukrayna’da hükümet ve yandaşları da, sokaklara çıkarak karşı çıkanlar da emperyalist politikaların, çıkarların uzantısı konumunda. Doğal olarak, işçi sınıfı ve ezilenler adına politika yapan güçler, bu gerici saflaşmanın tarafı olmamalıdır. Sokağa çıkanların büyük bölümünün işçi, emekçi, genç, kadın; kısacası ezilenler olması bizi yanıltmasın.
       Somut olarak sokaklara çıkanlar, kendi çıkarları için değil, emperyalistlerin ve uşaklarının çıkarları temelinde saflaştı ve mücadele etti. Aynı şey Yanukoviç yanlıları için de geçerlidir. Kendisi için dövüşme bilinci kazanmamış ezilenler, egemenlik odaklarının çıkarlarına payanda edildi. ABD tarafından finanse edilip yönlendirildiği ortaya çıkan “Turuncu Devrim”leri desteklemek nasıl ki gerici bir politika ise bugün 2004′ün devamı niteliğinde olan bu hareketi desteklemek de gerici bir politikadır.
      Ukrayna işçi sınıfı ve ezilenleri emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı açık ve net bir tavır alarak kendi çıkarları temelinde üçüncü bir cephe olarak ortaya çıkmalıdır. Aksi takdirde, şu ya da bu egemenlik odağına eklemlenmekten ve gerici bir rol oynamaktan kurtulamayacaktır.
      Ülkemiz dinamikleri ve dünyanın tüm ilerici, devrimci, sosyalist güçleri de bu bilinç ve sorumlulukla hareket etmeli; Ukrayna’daki işçi, emekçi, ezilen kitlelerin emperyalist bloklardan birini tercih ederek saflaşmasını değil bağımsızlıkları yönünde saflaşarak üçüncü cepheyi açması için teşvik edici olmalıdır.
      ABD-AB emperyalistlerinin Suriye denkleminde Rusya merkezli olarak geri adım atmalarının rövanşı Ukrayna-Kırım hattında alınmak istendiği görülerek değerlendirme yapılmadır.