Bu millet geçmişte birçok olaylara, acılara katlandı, ihtilalları gördü, ihtilafları yaşadı. Kışkırtılan öğrenciler, kurtarılmış bölgeler, kardeşin kardeşe kurşun sıktığı dönemlerde,  ordu, devlet millet düşmanlığı körüklendi.
İnsanların fişlendiği, tefecilerin cirit attığı, bankerlerin türediği, iş yerlerinin kapandığı, işsizliğin korkunç boyutlara geldiği, jurnalciliğin arttığı,  güçlünün zayıfı ezdiği, adaletin işlemediği o acı günler artık geride kaldı. Fakat yine de o fitne iş başında. Şimdi de PKK tuzağı bu millete musallat oldu. Bu konuda uyanık ve duyarlı olmak gerekir.
Siyasi aktörler;”Halka hizmeti, Hakka hizmet” olarak görmeli ve gecikmeden ortak karar almalıdırlar. Meclis kürsüsü vekillerin birbirine hakaret ve suçlama yeri olmamalıdır. Ne yazık ki, geçmişin hatalarını silecek, geleceğimizi güven altına alacak  “Yeni Anayasa” hala çıkarılamadı. Kapalı kapılar ardında ise İmralı pazarlığı devam etmektedir.
Halkımız, sırf parti tabanına mesaj verme, iktidar hırsıyla küfürlerin havada uçtuğu bir parlamento istemiyor. Şimdi geçmişte yaşananlardan ders çıkarmanın zamanı değil midir?
Anayasa konusunda lider sultası, oy kaygısı güdülmemeli.  Bu millet şahsına yapılan kötülüğü belki af edebilir ama vatanına,  milletine ve devletine yapılan ihaneti asla af etmez.
Önce başkasını düzeltmek yerine, aynaya bakıp kendimizi düzeltelim. Siyaset ve devlet adamının şöhretine, görünüşüne değil doğruluğuna ve tutarlılığına bakmak gerekir.
Sirkenin balı bozduğu gibi, öfke insanı ifsat eder. Öfke, yapılan güzel hizmetleri de yok eder. Meclis, insanların mutluluğu ve huzuru için hizmet üreten bir alan olmalıdır. Halka iyilik yapayım derken yanlış yapanlar, çok geçmeden itibardan düşerler. Geçmişte bunun örnekleri acı bir şekilde yaşanmıştır.
Yönetici, uygulayıcı, siyasetçi ve siyaset bilimcilerinin her şeyden önce güzel konuşmanın sırrı olarak boş konuşmayı terk etmesi, ne söylediğini, kime söylediğini, ne zaman söylediğini bilmesi gerekmez mi?
Bir milleti idare etme sorumluluğunu üzerine alan kimseler hırçın olmamalı. Bu hal onun halkına ve Rabbine karşı görevini yerine getirmediğinin bir işaretidir.
Kaşgarlı Mahmut; “Dünya üç gündür; dün, bu gün, yarın. Dün geçti, yarının geleceği belli değil. Öyleyse bu günün değerini bilin”. Diyor. Çünkü gayesiz kavga iki kişi arasında yanan bir ateştir. Vicdani sorumluluğu olan insan bilmelidir ki, İnsan tek başına ölecek, tek başına dirilecek, tek başına hesaba çekilecektir. Bu sorumluluğu taşıyabilenlere ne mutlu.
Peygamberimiz (sav)”; Siz ne haldeyseniz başınıza o tipte yöneticiler gelir”.Münafığın alameti üçtür; yalan söyler, sözünde durmaz, emanete ihanet eder.” Buyurmaktadır.
Eğer gaye hizmetse ve halk bu düşüncelerle size oy verdiyse, bu mesaj iyi okunmalı.
 Yeni Anayasayı, ipe un sermeden, milletin ihtiyacına cevap verecek şekilde, dayatmalara da yer vermeden çıkarılması, samimi beklentimizdir.
 Atalarımızın şu özlü sözleriyle görüşlerimi noktalamak istiyorum;” Doğru aşını, eğri başını yer. Doğru söz yemin istemez. Adam olana bir söz yeter”. Vesselam