Sağ liberal ve muhafazakâr çürümüşlük kendi bedenine sığmıyor! Bu çürümüşlüğü tarihin çöplüğüne göndermedikten sonra bu iğrenç yolsuzluk-yoksulluk ve yağma filmini defalarca seyretmekten kurtulmanın olanağı da yok! Kapitalist özel mülkiyet ve sömürü düzeni sürdükçe bu devran da böyle sürüp gider... Özal gider Çiller gelir, Mesut gider Tayyip gelir...
    İktidar bloğu içinde patlak veren çatışma her geçen gün yeni boyutlar kazanarak derinleşiyor. Beklemediği bir anda can alıcı bir noktadan darbe yiyen AK partisi hükümeti, bu tür kriz süreçlerinde yaptığı gibi zaman kazanmak için yine bir yurtdışı gezisine çıktı ve dönüşünde yine bindirilmiş kıtalar tarafından karşılandı. Ne var ki, dün akşam sergilenen bu kof gövde gösterisinin ardından bu sabah rüşvetçi bakanların istifaları peş peşe geldi. 
      Arsızın önde gideni İçişleri ve Ekonomi Bakanları büyük bir yüzsüzlükle hala “biz masumuz” teraneleri okurken Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar hangi Saiklerle bilinmez gerçeği tüm çıplaklığıyla söyleyiverdi: İstifaları “beni rahatlatın” gerekçesiyle Tayyip Erdoğan istemişti. Anlaşılan, dışa karşı başını dik tutma çabalarına karşın Sayın Başbakan da fena halde sıkıştırıldığını anlamaya başlamış! 
      Bayraktar'ın açıklamaları sadece bu paniği yansıtmakla sınırlı kalmadı; dahası, o da doğrudan Başbakan'ı adres gösterdi: “Ben her ne yaptıysam onun bilgisi ve direktifleri doğrultusunda yaptım. Bizden bu yüzden istifamız isteniyorsa o zaman Başbakan'ın da istifa etmesi gerekir.” Evet, NTV de sansürlenerek verilen demecin can alıcı notası bence bu ifadelerdir.
     Adeta bir rüşvet ve yolsuzluk çetesine dönüşen kabinede önemli yağma ve talan projelerinin altına imza atan Bayraktar belki de hayatında ilk defa doğruları dile getiriyordu.
      Bayraktar'ın itirafları, işin gerçeğini dile getirmenin yanında bir haftadır “uluslararası komplo”, “vatana ihanet”, “ajan faaliyeti” yaygaralarıyla yolsuzluğun ve rüşvetin üzerini örtme çırpınışı içindeki Erdoğan'ın bu savunma hattını da darbeleyen bir “içten vuruş” olsa gerekir.
       İstanbul Belediye Başkanlığından beri yanından ayırmadığı, “abi” diye hitap ettiği, bütün akçeli işlerde çevirdikleri dolapların bilgisine sahip kara kutularından biri olan başbakanın en yakın “yol arkadaşı” Bayraktar'ın bu “beklenmedik” çıkışı belli ki AK partisi kurmay heyetini şaşırtmış ve dengesini bozmuş. Dün sabah AK Partisi il başkanları toplantısında bu gecikmiş istifaların başta başbakan olmak üzere AK partisi kurmaylarına sağlayacağı “rahatlama” zemini üzerinden şov yapmaya hazırlanırken tüm hesaplar alt üst oldu Alışa gelmiş üst perdeden konuşama hallerinden, saldırgan söylemlerinden eser yoktu.
       Bayraktar’ın açıklamaları AK Partisi içindeki dalgalanma ve giderek artacak çözülmelerin habercisi görünmekte. TCDD Genel Müdürü, İstanbul Belediyesi Genel Sekreteri, Kadir Topbaş'ın kardeşleri ve AK Partisi döneminde yıldızı parlayan başka inşaat baronlarını içeren yeni bir yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna hazırlandığı haberleri ortalığı kapladı. Görünen o ki çatışma ve çatırdama sadece hükümet ve polis içindeki sürgünlerle sınırlı kalmayacak. Kavga devletin bütün alan ve kademelerine yayılıyor. 
      Sağır sultanın bile duyduğu söylentilere göre savcılık onlarca kişinin isminin olduğu yeni bir operasyon listesini gönderdiği halde polis bu talimatı yerine getirmeyi reddediyor. Bunun yerine bütün şube müdürleri AK Partisinin paraşütle İstanbul Emniyeti'nin başına “yeni şerif” olarak atadığı taze Emniyet Müdürü'nün yönetiminde toplantı üstüne toplantı yapıyor. Polisin bu boykotçu tutumu üzerine bu kez savcılık İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü ve Mali Şube Müdürü hakkında “yapılacak operasyonu şüphelilere sızdırdıkları” gerekçesiyle soruşturma başlatıyor... Kısacası, düzendeki çürüme önlenemez bir boyuta gelmiş durumda.
       Gelinen noktada egemenler açısından bu krizden fazla zedelenmeden çıkış giderek imkânsızlaşıyor. Dahası, bu konuda kullanabileceği seçenekler de azalıyor. Kriz zenginlerin at değiştirmek zorunda kalacağı bir mecraya eviriliyor. Zaten Sayın Başbakanın etrafında kümelenen “yalaka”  takımının bütün hırçınlığı ve işi iyice arsızlığa vurarak onun etrafında kenetlenmelerinin gerisinde bu olasılığın gündeme getirildiğini görmeleri yatıyor. Yani mecburi yönün bayır aşağı gidiş olduğunu gayet net farkındalar.
    Bu sağ liberal ve muhafazakâr çürümüşlüğü tarihin çöplüğüne kendiliğinden gideceklerini düşünmek hayal olur. Onları tarihin çöplüğüne gönderecek olan emekçilerin, ezilenlerin yok ve hor görülenlerin birleşik örgütlü mücadelesi olduğunu bir an dahi aklımızdan çıkarmadan örgütlü mücadelemize devam etmeliyiz.