Fırat Hoca (Fırat Ensari) yazdıda haberimiz oldu! Kolluğun Zor Kullanımında medyaya verdiği “nahoş” görüntüler ve zor’u  kullanan güvenlik güçlerinin yaşadığı hukuksal sıkıntıların aşılması için “zor kullanma uygulamalarında Standart Bir Model geliştirilmesine” yönelik “bilimsel” bir çalıştay Niğde  PMYO bünyesinde yürütülmekteymiş.
 
     Şu günlerde çalıştayın ikinci ayağı (birinci ayağı hatırladığıma göre  16-17 Mayıs 20 13 tarihinde Niğde Ak medresede gerçekleştirilmiş ve  Çalıştay sonunda “KOLLUĞUN ZOR KULLANMA MEVZUATI” sonuç bildirgesi yayınlanmıştı!) SUP (Standart Uygulama Prosedürü ), SUPUG ( bu da herhalde  Standart Uygulama Prosedürü’nü uygulama gurubu olmalı) gibi daha küçük çalışma birimleriyle sürdürüldüğü haberinide vererek demokrasilerde  ordu ve polis’in (zor’un) görev, yetki ve sorumluluk alanlarının kanunlarala, yönetmeliklerle, genelgelerle belirlenmesinde egemen sınıfların (kapiitalizimde burjuvazinin) “o anki” ihtiyaçlarının belirleyici rol oynadığını belirterek yazıma geçmek ister.
 
      Ordu ve polis güçlerinin demokraside ne kadar bulunduğu, ne kadar bulunması gerektiği her zaman tartışma konusu olmuştur. Dış tehlikelere karşı ordunun iç düzen içinde polisin silah kullanma yetkisinin bulunması onları demokrasi için gerekli kılmakla birlikte demokrasiyi kaldırma veya kesintiye uğratma güçleriyle de tartışma konusu yapmıştır.
 
     Aristo’nun  toplumu “muhafızlardan kim muhafaza edecek?” sorusu bu kaygının çok eskilere dayandığını göstermesi açısından bence anlamlıdır. “Zor” gücünün demokrasinin sağladığı hak ve özgürlükleri kısıtlamaması ve gerektiği zaman yargıya hesap verebilmesi gerekliliği demokratik düşünürlerin ortak tavrı olmasına rağmen bunun nasıl ve ne kadar yapılması gerektiği konusunda bir ortak görüş bulunmamaktadır.
 
      Zor aygıtının (Polis’in) gerçek işlevi nedir? Sorusuna yanıt arayanlara en iyi cevap yaz başında Gezi olayları başladığında İçişleri Bakanımız Sayın Güler’dengelmişti. Sayın Güler “polisin zor aygıtı olduğunu” basın önünde deklere etmiş, “orantısız güç kullanma, gaz kullanma vb. iddiaların yanlış beyan olduğunu söyleyerek bir bakıma polisin gerçekte ne amaç için ver olduğunu itiraf ediyordu.
 
      Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2007’de İzmir’deki 1 Mayıs olaylarında polisin biber gazı kullanımına ilişkin insan hakları ihlali değerlendirmesi sonrasında Bakan Güler, “AB müktesebatının tamamında ve bütün dünya ülkelerinde polisin zor kullanmasına ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Dünyada zor kullanma yetkisi olmayan tek bir güvenlik gücü, tek bir polis gücü yoktur” diyerek Türkiye’de uygulanan polis müdahalelerini haklı çıkarmaya çalıştığınıda biliyoryz.
 
      Egemenler tarafından allanıp pullanarak topluma “şirin” gösterilmeye çalışılan polis aygıtının gerçek işlevi işçi ve emekçilerden saklanarak, bu zor aracı, sınıflar üstü, halkı koruyan bir yapılanma olarak gösterilmeye çalışılıyor. Ama mızrak çuvala sığmıyor. “Toplumun karşıt sınıflara bölündüğü, ezen ve ezilenlerin farklı çıkarlara sahip olduğu kapitalist sistemde “halkın devleti” ve “halkın polisi” olabilir mi?
 
     Zenginlere hizmet veren ideologlara göre, devlet, tüm toplum kesimlerinin ötesinde ve üstünde yer alan, genelin çıkarlarını koruyan, tarafsız bir örgütlenmedir; dolayısıyla tüm halkın devletidir! Elbette bu sav, yalanlar ve çarpıtmalar üzerine kuruludur. Zira ne kapitalizmde ne de ondan önceki sömürülü toplumlarda, sınıflardan azade, kendinden menkul, genelin çıkarlarını koruyan bir devlet yönetimi olmamıştır. (Bonapartist Devlet Yönetimide son tahlilde egemen sınıfın çıkarlarını korur.)
 
      Altını kalınca çizmerek belirteyim ki, bir zor aygıtı olarak bizatihi devlet, gökten zembille düşmemiş, somut ihtiyaçlar temelinde ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyacı belirleyen ise, toplumun farklı çıkarlar temelinde ayrışması ve segemen sömürücülerin sömürülenleri baskı altında tutmak ve kurdukları düzeni “ilel ebet” sürdürmek istemelerinden hasıl olmuştur.
 
       Utku Kızılok Polis, Halk ve Devlet MT Yayınlarından çıkan kitabında bakın ne diyor;“Kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu günümüzde de devlet, onun asker ve polis gibi temel şiddet aygıtları, verili düzeni, yani sermayenin işçileri sömürmesiyle, eşitsizliklerle, açlık ve yoksullukla, kriz ve savaşlarla karakterize olan bu kanlı sistemi ayakta tutmaya çalışmaktadır.”
 
      Özetle, sömürülü toplumlarda, devlet nasıl ki ezilen sınıfları sömürmeyi güvence altına almanın bir aracı olarak kullanılıyorsa, kolluk kuvvetleri de  devletin direk zor aracı olarak kullanılmaktadır. Bu aygıt, olağanüstü süreçlerde ve elbetteki egemlerin  yakıcı ihtiyaçlarına göre baskı ve zoru her türden artırabilmektedir.
 
      Resmin bütününü gördüklerini umarak kolluk güçlerinin zor kullanmasına “standart”  arayanlara kolaylıklar diler, human odaklı bir çalıştay dilerim.