Kimilerinin yazıp çizdiği gibi memleket 16 yıl aradan sonra 7 Haziran seçimlerinin bir gerçekliği olarak koalisyon trafiği içerisine girdi. Evet, seçimler yapıldı, HDP barajı geçti, dengeler sarsıldı, durum radikal biçimde değişti. Lakin bu değişimi sağlayan partiyle koalisyon kurmak isteyen bir parti yok parlamentodaDüzen partileri ve güçleri bakımından ideolojik ve politik “fikri sabit” kazık gibi ortada durmaya devam ediyor.

     MHP bunu en dolaysız tutum ve üslupla ilan etmiş durumda zaten, HDP’yle görüşen bana hiç gelmesin demekte. AKP/Davutoğlu, HDP’nin devre dışı kaldığı/bırakıldığı mevcut koalisyon arayışlarını büyük bir şans/olanak olarak görmekte ve kendisi için en “hayırlısı”nın hangisinin olacağına karar verme eğilimi içinde görünmektedir.

     CHP, açık beyanına ve üslubuna yansımamış olmakla birlikte baştan beri HDP’nin devre dışı bırakıldığı koalisyon arayışlarına kilitlenmiş bulunmaktadır. MHP liderine başbakanlık armağan etme gibi “yüce gönüllülük” görüntüsü yaratmaya çalışan uyduruk icatları bir kenara koyarsak, AKP’yle ortak hükümet, mevcut koşullar içinde CHP’nin gönlünde yatan aslandır.

     Erdoğan ise HDP’yi “bir kaşık suda boğma” güdüsüyle yanıp durmaya devam etmektedir. Ve fakat diğer koalisyon olasılıklarını da kendisi için felaketin bir başka biçimi olarak görüp, bütün kurtuluş planlarını erken seçim kumarına yatırmış bulunmaktadır.

     Bu çerçevede en stratejik düşünen ve davranmaya çalışanın Cumhurbaşkanlığı makamında bulunanın olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla, öncelikle hükümet krizine yol açan faktörün, yani HDP’de cisimleşen gücün varlık koşulları ortadan kaldırılmalıdır. Kendi elleriyle kurduğu yeni devlet düzenine koalisyonlarla sızıp nemalanmak isteyen CHP ve MHP gibi “fırsatçı”ların hevesleri de boşa çıkarılmalıdır. AKP’nin makarası baştan sarılmalıdır, seçim “tekrar” hatta istediği sonuç alınana denk tekrar tekrar tekrerlanmalıdır, devlet ve düzen kendini “gerekirse” savaşla savunmalıdır.

      Cumhurbaşkanlığı zaviyesinden bakıldığında bunların hepsi yapılıyor ve “oluyor” işte! Davutoğlu’nun/AKP’nin iplerini gerdikçe geriyor Erdoğan; onla görüşüyor, bunla görüşüyor, Davutoğlu’yla en sona görüşüp hükümeti kurma görevini veriyor. Hangi patiyle görüşmeye gidecekse özel danışmanlarını o belirliyor. Hükümet kurulması için sabitlenmiş 45 günlük yasal zorunluluk süresini, neden koalisyon kurulamayacağı ve kurulmaması gerektiğinin, erken seçimin neden zorunlu olduğunun kanıtlanması seyrine dönüştürmek için her şeyini ortaya koyuyor, ortalığı düpedüz karıştırıyor, tepe tepe kullanıyor yetkisiz yetkilerini.

     Koalisyon meselesinin rejim partileri bakımından herkesin herkese karşı ama herkesin herkese zorunlu olduğu biçimde bu kadar alengirli hale gelmiş olmasının; savaş siyasetinin iç, bölgesel ve uluslararası güç denklemleri arasında ucu bu kadar belirsizliğe açık handikaplar, açmazlar içinde sıkışıp kalmış olmasının düzen partileri dahil olmak üzere ama başta Erdoğan’ın da boyunu aşan gerçekliklerden dolayı kabullenmesi zor da olsa bir koalisyona rıza gösterme zorunluluğu her geçen gün kendini “saraya” dayatıyor.

      HDP’yi bu arada “kurban” etmeye çalışmanın boş bir iş olduğu bilinmelidir; çünkü o kendini ne parlamentoya hapsetmiş, ne koalisyona-erken seçime bel bağlamış, ne de rejim krizini savaşla ya da başka bir şeyle düzen adına çözme derdinde olan bir parti. HDP, HDP olarak kendi özgünlüğünü korudukça; demokrasi, özgürlük ve barış uğruna mücadelesini sürdürdükçe, yani ilkelerinin yolundan yürüdükçe devlete, krize, savaşa yenilmeyecek tek siyasi partidir.

      Bütün bu gerçekliklere rağmen yolda, kaldırımda, çarşıda ve pazarda karşılaştığım kimi kurnazlığından, kimi samimi olarak şahsıma yönelttiği “AKP-HDP koalisyonu olabilir mi ?” Sorusunu yanıtlamaya çalışayım.

      Seçim bildirgesinde yer alan ve meydanlarda eş genel başkanları tarafından defaatle dillendirdikleri tek başına iktidar olma perspektifi olan bir parti için bu sorunun mantıksal yanıtı ebetteki genel düzeyde evet olacaktır. Ama bu soru, HDP parlamentodaki her partiyle hükümet ortağı olur mu şeklini aldığında, bunun mantıksal karşılığı, kategorik olarak evet demek olmayacaktır. Politik mücadelenin diyalektiğinin ve koşullarının abc’sinden az biraz haberi olanlar için bunu özel olarak izah etmek bile gerekmez.

      Biraz daha ilerleyelim ve koalisyon trafiğindeki “can alıcı” ve “kilit” ve somut soruya gelelim! En azından böyle tarif edenlerin hatırına… HDP, AKP’yle hükümet kurar mı, bu ikisi bir koalisyon bileşimi içinde bir araya gelir mi? Gelmez, gelemez ve gelmeyecektir!

     Gelmez; çünkü HDP, HDP olarak kaldıkça AKP, AKP olarak kalmaya devam edecektir. Hiç abartmıyorum; AKP, AKP olmaktan vazgeçebilmek için önce Erdoğan duvarını yıkmalıdır. Bu da yakın bir gelecekte olmayacağına göre meraklısına, kurznazına ve dahi samimi olarak soranlara önemle duyurulur. HDP - AKP koalisyonu olmaz. Olmayacaktır. Ramazan Bayramını şeker tadında yaşamanız dileğiyle şimdiden kutlar, bayram sonu buluşmak üzere hoşça kalın derim.