Ülkemiz yerel seçim gündemi kızışmakta. Aynı zamanda adaylıkların birer birer açıklanması, hangi partinin nerede kimlerle kol kola saf tutacağını ve elbette  “açılma” adına nerelere kadar savrulacağını göstermesi açısından son derece önemli doneler sunmakta.      Tabir-i caizse, “ak koyun, kara koyun ortaya çıkıyor.” Bu bakımdan en çarpıcı olanı, bir başka deyişle göz çıkaranı elbetteki CHP.
     Haziran direnişi sonrasında tüm politik söylem ve pratiğini, ortaya çıkan kitle rüzgarını arkalamaya ve iç etmeye uygun kuran CHP, Haziran ateşinin basıncı düşüp, seçimler yaklaştıkça aslına rücu ediyor.
    Kitlelerdeki AK Partinin geriletilmesi arzusunu “oylar bölünmesin” demagojisiyle kontrolünde tutabileceğini hesaplayan CHP, öyle görünüyor ki, seçim stratejisinin esas bölümünü egemenlik odaklarının (ABD, AB, TÜSİAD, cemaat vd.) ikna edilmesi, kazanılması üzerine kurmuş görünmekte..
     CHP’nin geleneksel tabanını, dahası Haziran direnişinin esas bölüklerini oluşturan iki kesim, yani ulusalcılığa ve sola eğilimli kitlelerin hassasiyet ya da beklentileri bu stratejik yönelimde gözardı edilmiş ya da daha yumuşak bir tabirle yeterince dikkate alınmamış gibi görünüyor.
     CHP heyetinin ABD ziyareti, cemaate yakın iş adamlarıyla yapılan görüşmeler, TÜSİAD ve TİSK ile dirsek temasları, İstanbul’da Sargül, Ankara, Hatay ve Adana’da MHP kökenli Mansur Yavaş, Mete Aslan ve Aytaç Durak’ın belediye başkanlıklarına aday gösterilmelerinmin kesinleşmes tabloyu aşağı yukarı özetliyor.
      CHP seçim stratejisini (kimi kesimlerin beklediği gibi) Gezi’yi ortalayacak bir sol merkez yaratmaktan ziyade Gezi’yi iç ederek sağ merkezi tutmayı, AK Partisinin ters yüz edilmiş versiyonuna dönüşerek hükümet olmaya giden yolu açmak üzerine kurmuş durumda.
       Bu yönelim, hem CHP’nin hem de genel olarak egemen zengin sınıfların politik hedef ve beklentileriyle örtüşüyor. Egemenlik odakları CHP’yi yeni egemenlik paradigmasıyla (asker merkezli devletten, polis devletine geçiş) uyumlu hale getirerek AK Partisinin merkez kaç yönelimlerini baskılayabilecek bir yedek elde etmeyi ve devamında AK Partiyi güçten düşürerek daha denetlenebilir bir iktidar odağı olarak elde tutmayı istiyor.
      Burada asıl önemli ve düşündürücü olan CHP’yi Gezi dinamiklerini kontrol edilebilir bulmaya yönlendiren saiklerdir. Öyle görünüyor ki, Gezi dinamikleriyle ilişki halindeki ilerici, devrimci, demokratik güçler, CHP’nin ideolojik-politik basıncını aşabilecek pratik-politik bir yönelimi, enerjiyi örgütlemekten uzak durumda. Bu durum aşılmadığı sürece CHP’nin bu yöneliminin bir karşılığı olacaktır.
      CHP yukarıda bahsettiğim pratik-politik yöneliminin tek engeli HDK-HDP örgütlülüğdür.  Bu gerçekliği iyi bildiklerindeden “AKP karşı oylar bölünmesin” ya da  “seçimlere girmeniz AKP’nin işine yarar” söylemlerini hemen her yerde dillendirerek meşrutiyet kazandırmak derdineler.
     Evet, içerisinde ta başından bu yana yer aldığım HDK-HDP  örgütlülüğü tarihsel misyonuna uygun bir politik kuvvet haline dönüşme imkanını, bir kez Haziran direnişi günlerinde kaçırdı. Ancak her şey bitmiş değil. Haziran direnişinin ortaya çıkardığı toplumsal dinamikler geri çekilen dalgayla birlikte kitlelerin bağrına döndü. HDK-HDP seçim sürecinin yarattığı olanaklardan yararlanarak kitlelerin bağrına dönen bu dinamiklere ulaşması CHP kurmaylarınca görülmüş olacak ki “oylar bölünmesin” teranesine daha da bir hız verildi.      
      İstanbul Gezi Parkı direnişinin yurt çapında yarattığı dipten gelen dalga ile milyonları sokağa dökmesinin ürünü olan toplumsal dinamikler, CHP’nin çantasında kitleleri avlamak için kullanabileceği keklik değildir; ezilenlerin, halklarımızın geleceği kurma umudu ve iradesidir. Ülkemizin Sosyalistleri başta olmak üzere tüm ilerici, devrimci, demokratik güçler bu ciddiyet ve sorumlulukla hareket etmelidir.
      CHP’nin pratik-politik konumlanışı özüne uygun bir şekilde sağcılaşmaktadır. Gezi direnişi dinamiklerini maniple etmek için olmadık dil canbazlıkları yapıp “sosyal demokrasi”, “emek-sendika-özgürlükler” eksenli söylemlerle emekçilerin oylarını bölme girişimlerinde ne denli başarılı olduklarını geçmişte gördük.
      HDK-HDP, Haziran ruhunu yansıtabilecek, enerjik, kapsayıcı ve esnek bir atılganlığı örgütleyebileceğini göstermiştir. Mevcut siyasi tablonun değişmesi işten bile değildir. O vakit CHP açıklasın kendini.ABD’de ne işi var? TÜSİAD ve TİSK ile neyin hesabını yapıyor? Cemaat ve MHP artıklarıyla ne yapmak istiyor ve fakat bence en önemlisi ezilenlerin, emekçilerin, ötekileştirilenlerin,gadre uğrayanların, yok ve hor görülenlerin oylarını neden bölüyor? Evet, KİM KİMİN OYLARINI BÖLÜYOR?!