Hepimizin hayatında “hey gidi günler” dediği zamanlar olur ya; sanki büyük şair de o demleri hatırlamış olsa gerek ki:
“Bir zamanlar biz de millet hem ne milletmişiz
Gelmişiz dünyaya medeniyet nedir öğretmişiz” demiş.
         Bir zamanlar bizim hakimiyetimiz altındaki topraklarda insanlar, birbirini karşılıksız sever, komşusu aç iken kimse tok yatmazmış.
         Bir zamanlar bu ülkede siftah yapan esnaf, ikinci müşterisini yandaki dükkana gönderirmiş, o da siftah yapsın diye. Ve o dükkanlar kilidi bilmez, bütün varlığını komşusuna emanet edebilirmiş.
         Bu ülkede zamanın belhinde sadaka verecek kimse bulunamadığı için camii avlularına sadaka dibekleri yapılırmış ki, gelen giden ihtiyacını karşılasın ve kimseye minnet duymasın diye. Nitekim de o sadaka dibeklerinden herkes ihtiyacı kadar alırmış
         İnsanlar insanlığın zirvesini yaşamışlar bu ülkede ve kuşlara bile yuva yapmışlar en yüksek tepelerde, aç hamlasın Allah’ın yarattığı bir mahluk diye...
         Ama köprülerin altından çok sular akmış ve o Asım’ın nesli, nereden içimize girdiği aşikar bir emperyalist kültür tarafından Avrupa’nın nesline dönmüş. Hodgamlaşmış, bencilleşmiş, kendisinden başkasını düşünmez olmuş. Bu gidişin gidiş olmadığı biline biline devrin ve devamın yöneticileri göz yummuşlar bu kokuşmuşluğa...
         Sevdalar sevdalıktan, gönüller gönül olmaktan uzak, bireysel bir hayatın acımasız küresel pençeleri içinde inlemeler duyulur olmuş günümüzde.
         Halbuki daha bir asır önce ne kadar temiz yaşanmış bütün duygular, duygulardaki aşklar...
         “O demlerin bir vaktinde Erzurumlu bir genç sevmiş komşusunun kızını... Gel gör ki söylemezmiş bir türlü sevgisini... Her sabah takip edermiş uzaktan uzağa, sevdiğini incitmeden. Bir gün karar vermiş ona içini açmaya. Ve sabahın köründe kız ekmek alıp evine dönerken seslenmiş:
         _Bahale gız. Demiş titrek bir ses ile.
Ama aldığı cevap aynı şekilde olmamış. “Ne var?” demiş kız. Aylarca ne söyleyeceğini ezberleyen delikanlının dizlerinin bağı çözülmüş, Erzurum’un ayazında ter basmış her yerini ve ne diyeceğini unutmuş.
_Kömür aldığız mı?
_He aldıh, nedcen?
Genç koca aşkını unutup konuşabilmiş olmanın mutluluğu ve titremenin haşmeti ile şöyle demiş:
_Heç biz de aldıh da, bizimki tozlu çıhtı.”
 
Evet! Hey gidi günler, gecikmeden yeniden gel. Gelki gülsün ağlayan gözler. Yeniden yaşansın sevda diyarı bu topraklarda en güzel sevdalar.
İnsanlar insan olmaktan utanmasın. Ülkemiz bir baştan bir başa yaşasın yeniden yeni güzellikleri...