Seçim sathı mah linin son 100 metresine girdiğimiz şu günlerde birbirinden farkı olmayan sistem partileri seçim çalışmalarına son “gaz” devam ediyor. Neredeyse her semtte, her sokakta açılan seçim büroları, trilyonların harcandığı şatafatlı afiş ve flamalar. Sokaklarda bangır, bangır bağıran seçim otobüsleri, il, il düzenlenen mitingler ve zenginlerin partilerinin başkan ve adaylarının birbirlerine karşı kullandığı “avam” hitap dili.
 
           12 Haziran tarihinin yaklaşmasıyla birlikte kapitalist sistem partileri, biz emekçilerin oylarını cebe indirme yarışını gemi azıya alarak hızlandırdı. Bu yarışın en başında ise biz emekçileri kandırmakta kullandıkları sahte vaatler silsilesi gelmektedir.
 
          Kapitalist sistem partileri her seçim arifesinde ne hikmetse biz emekçileri hatırlar, partilerini pazarlayıp oy kapma yarışında bir pazarcı çığırtkanlığıyla adeta cenneti vaat etmedikleri kalır. Fakat seçim yarışı sonlanıp oylar cebe indirildiğinde, ne vaatler yerine getirilir ne de bir daha kapımıza uğrarlar. Biz i emekçiler olarak bin bir vaatle kandırıldığımızı defalarca gördüğümüz halde, bir dahaki seçimleri bekleyedururuz yerine getirilmeyecek yeni vaatleri duymak ve oy kullanmak için.
 
          Bugünkü yazımın konusu; Kapitalist sistem partilerinin birbirleriyle kıyasıya girdikleri oy toplama yarışında geçmiş yıllarda neler söyledikleri üzerine kısa bir değerlendirme yazısı olacak:
         “Süleyman Demirel”, yasaklar sonrası yeniden siyasete döndüğü 1991 seçimlerinde “Kim ne veriyorsa ben 5 lira fazlasını vereceğim” sözünü vererek işçi ve emekçilerden aldığı oylarla iktidar olmuştu. Peki, sonrasında ne oldu? Demirel vaadini yerine getirmek bir yana, işçi ve emekçilerin cebindeki 5 lirayı da aldı.
 
         “ Tansu Çiller”, herkese bir ev bir araba sözü vererek, “Her mahallede yüz trilyoner olacak” demişti. Ardından her köylüye bir traktör sözünü de vererek köylüleri unutmadığını göstermişti. Tansu Çiller bu vaatler sonucunda Demirel’den sonra iktidar koltuğuna oturmuştu. Peki, ne yaptı? Önce traktörlerini sattıracak hale düşürdüğü köylüleri daha sonra da topraklarını sattırarak borç batağına terk etti. Ardından her mahallede zaten milyoner olanları trilyoner hale getirdi ve evleri olan işçi ve emekçilerin evlerini de başlarına yıktı.
          “Necmettin Erbakan”, Taksim Meydanı’na cami yapma sözü vermişti, “5 bin tank üreteceğiz” sözünün ardından başbakanlık koltuğuna oturdu. Peki, ne yaptı? Filistin halkının katletmekte kullanılan tankları üretmek için katil İsrail'le tank ihalelerine imza attı ve Filistin halkının daha modern silahlarla katledilmesine hizmet etti.
 
          Bir atasözü der ki, “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir”! Kuşkusuz seçimlerin yaklaştığı şu günlerde kapitalist sistem partilerin söylemleri, geçmişteki vaatlerinden farklılıklar gösterse de hedef aynı: Biz emekçilerin oylarını cebe indirmek! Peki, geçmişten farklı olarak bugün kim ne vaat ediyor oyları cebe indirmek için.(Öncelik sırası iktidar partisinin olsun)
 
          İki dönemdir iktidarda olan AK Partisi çılgın projelerin yanı sıra giderek seçim vaatlerinde adeta sınırlarını aşıyor ve AK Partisi her öğrenciye tablet elektronik kitap vereceğini, ayrıca bütün yoksullara düzenli yardım edileceğini söylüyor. Bugüne kadar yoksulların tek odalı evlerini dahi kentsel dönüşüm projeleri adı altında kafalarına yıkan AK Partisinin paralı eğitimi perçinleyerek yoksul işçi ve emekçilerin çocuklarını okul kapılarında süründürdüğü gerçeğini dahi göz önüne getirmek, vaatlerinin ne kadar gerçekdışı olduğunu görmemize yeter de artar bile.
 
           Evet, yine sistem partilerinin söylemler dolu seçim yarışında kandırılmaya çalışılan biz emekçiler. Onlar her seçim arifesinde olduğu gibi yine binlerce vaatler vererek utanmadan karşımıza çıkıyor ve bizlerden oy istiyorlar.
 
           Biz emekçiler ise, geçmişte verilen ve yerine getirilmeyen sözleri bildiğimiz ve hatta elimizdeki avucumuzdakini de alan düzen partilerine oy vermek için seçim tarihini iple çekiyoruz adeta. Seçimin ertesi günü unutulacağımızı bildiğimiz halde, vaatlerin yerine getirilmeyeceğini, hatta başımıza yeni çorapların örüleceğini bildiğimiz halde seçim günü seçim sandığına giderek oy kullanacak mıyız?