Eğitim Sisteminin “Kırıklarını” Göremeyenler Öğrencilerimizin “Kırık Karnelerine” Söz Etmesinler!
 
 
 
       2010–2011 eğitim öğretim yılının birinci yarıyılı sona ererken, eğitimin sorunları azalacağına çoğalarak devam ediyor. Bu dönemde de MEB’in karnesi kırıklarla dolu. Bakanlık yönetiminde yedinci yılını dolduran siyasal iktidarın eğitimin sorunlarına yönelik çözüm üretmemesi, eğitimin sorunlarını çözmek bir yana daha da derinleşmesine yol açtı. Hükümet, bütçeden eğitime ayrılan payın arttırıldığını dile getiriyor ama gerçek hiç de böyle olmadığını gösteriyor. Gerçekte kamu kaynaklarının çok azı eğitimin alt yapı yatırımlarına ayrıldı; bu konudaki maliyet ise esas olarak velilerin omzuna yıkıldı. Derslik açığı kapanmadığı gibi kamu kaynakları alabildiğine kısılan okullar, eğitim için gerekli olan temel donanımdan dahi yoksun hale geldiler. Okulların en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak duruma gelmesi, okul elektriklerinin, suyunun, doğalgazının sık sık kesintiye uğraması siyasal iktidarının MEB deki yetersizliklerinden sadece birkaçıdır.
 
           Sosyal devlet olmanın temel ilkelerinden birisi olan herkese eşit ve parasız eğitim ilkesini ayaklar altına alan hükümet, eğitim emekçilerine de yoksulluk sınırını reva gördü. Eğitim emekçileri yoksullaşmaya devam ediyor. Gelecek kuşakların yetiştiricisi olan eğitim emekçileri bir yandan geçim derdi ile baş etmeye çalışırken öte yandan her geçen gün iş güvencesinin azalmasının baskısını hissediyor. Personel istihdam politikaları, sözleşmeli öğretmen, uzman öğretmen gibi uygulamalarla eğitim emekçileri arasında farklı statülerin oluşmasına yol açıyor.
 
           Öğretmen açığı ve atamalardaki sorunlar bu dönem daha da içinden çıkılmaz hale geldi. MEB ile YÖK arasındaki koordinasyon eksikliği, bir yandan öğretmen açığının kapanmasını engellerken öte yandan da eğitim fakültesi mezunları ellerinde diplomaları ile işsiz kalıyorlardı. Bu sorunun çözümü için yapılması gereken tek şey, yıllardır boşta bekleyen öğretmen atamalarını bir an önce gerçekleştirmek ve eğitim fakültelerine yeni öğrenci alımında ileriki yıllarda ortaya çıkacak öğretmen açığını gözetmekti. Oysa bu koordinasyon sağlanmadığı gibi, MEB yıllardır kamu personeli sınavına tabi tutulan ve atama bekleyen öğretmen adaylarını geçtiğimiz dönemde çift sınavla ataya bildi.
 
          Bu yarıyılda alt yapı sorunları çözülmediği gibi eğitim müfredatına ve uygulamaya ilişkin sorunlar da çözülmedi. Müfredattaki değişiklikler sürekli karışıklığa yol açarken yeni müfredatın uygulanmasına ilişkin öne sürülen projeler (F.A.T.İ.H vb.) “ayağı yere basmayan” görüntüyü kurtarma amaçlı girişimler olarak belleklerimizdeki yerini aldı. Bu türden gelişmeler öğrencileri olduğu kadar biz eğitimcileri de zor durumda bıraktı.
 
         Eğitimin tüm bu sorunlarını çözmek için uğraşması gereken iktidar partisi, bütün enerjisini ve yoğunlaşmasını kadrolaşmaya vermiş durumda. İktidar sahipleri hiçbir dönemde görülmeyen bir gözü karalıkla eğitimde kadrolaşmasını sürdürüyor. Kadrolaşmanın geldiği boyut kamuoyunda defalarca teşhir olmasına ve sendikam Eğitim Sen in açtığı yürütmeyi durdurma davalarıyla tescillenmesine rağmen, kadrolaşma faaliyeti hız kesmedi. Milli Eğitim Bakanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatında yaşanan yoğun kadrolaşma ve eğitimi daha da bilimsel temellerden uzaklaştıracak dogmatik kuramlara uygun çalışmalar döneme damgasını vurdu .
 
        Devlet okullarındaki alt yapı yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, eğitimin niteliğini düşürdükçe, özel dershane ve dershaneye giden öğrenci sayısı artış gösterdi. Devlet herkese eşit, parasız ve nitelikli eğitim konusundaki yükümlülüklerini üzerinden attıkça velilerin yükü arttı. Bu dönem de veliler dershanelere çalıştı.
 
Okullarda artan şiddet ise bu yarıyıla damgasını vurdu.  Bakanlığımız okullarda yaşanan şiddeti önlemeye yönelik etkili ve sonuç alıcı politikalar geliştirmediği gibi “okul polisi” ,“ muhbir idareci ve öğretmen” vb. projelerle okullarda yaşan “şiddet” olaylarını nasıl çözümlemek istediğini gayet net gösterdi.
 
       Yarıyıl tatiline bu sorunlarla girerken öğrencilerimizin değil, Milli Eğitim Bakanlığının Karnesi kırıklarla doludur! Eğitim Sistemimizin karnesi kırıklarla doludur. Milli Eğitim Bakanlığı ikinci yarıyılda kırıklarını düzeltmeli, ülkemizin geleceği ile ilgili olan böylesi önemli bir alandaki yanlışlarından dönmelidir.
 
       11 Haziran 2011 seçimlerine yönelik popülist politika ve projelerle değil sorunlara kalıcı çözüm getirecek politika ve projeleri hayata geçirmeye başlamalıdır.
 
     Son olarak 1. dönem çalışmalarının karnesini bu gün (28.01.2011) alan çocuklarımızın anne ve babalarına şu hatırlatmayı yapmak isterim. Sevgili çocuklarınızı “sayısal veriler” üzerinden değil, “gelişmişlik düzeylerinden” değerlendirerek getirdikleri karneleri yorumlayın. Unutmayın hiçbir not çocuklarımızın sağlığından ve sıhhatinden önemli olamaz. Anne baba olarak yapmamız gereken çocuklarımızın ruh ve beden sağlığı içinde kendi gelişmişlik seviyelerini gün be gün aşacak donanımda olmalarını sağlamaktır. Çocuklarımızın tatilini “zehir” etmeyelim! Onların arkadaşı olmayı deneyelim.
 
         Sevgiyle kalın, iyi tatiller!