Ülkemizde seçimli seçimsiz iktidara gelen tüm hükümetlerin hazin sonu, tarihsel olarak halk gerçekliğine dayanmaktadır. Ne Marshall planına yedeklenen Demokrat Parti, ne de 12 Eylül faşist darbe rejimi ile iktidarı alan Anavatan Partisi, bu hazin sondan kurtulamadı. Birinin çelişkisi iktidar paylaşımı diğerinin çelişkisi halklarımız oldu.

     AK Partisi ise 12 yıla ulaşan yolculuğunda iki koldan kendini tehdit edenlere karşı iktidarını sağlamlaştırmaya uğraştı. Birincisi kendisinden önceki devraldığı statükocu generaller partisinin vesayeti, ikincisi halkların temel talepleri. Birinciyi saf dışı bırakan AK Partisi, ikincisi için başlangıçta havuç vererek aldatma, şimdilerde ise kaba kuvvete dayalı zorbalıkla saf dışı bırakma uğraşında.

     Kendi iç çelişkilerini bu iki kuvvet karşısında örtmeye çalışarak dışarıya “birlikteyiz ve sorunlarımızı kendimiz çözeriz” mesajı veren AK Partisi çıkar koalisyonu, dönemin en kritik aşamalarında vuku bulan çatlakları sıvama telaşına düşüyor. İktidarın tadı ağızlarına değen çıkar koalisyonu Gülen Cemaati ile diğer cemaatler ve Erdoğan cenahı, olası bir ayrılıkta iktidarın buz gibi ayaklarının altından kayacağını hesaba katarak, geçici pansumanla yaraları sarmaya çalıştılar.

     AK Partisi içerisindeki çelişkilerin varlığı bilinmeyen bir durum değil. Hemen herkeste AK Partisi’nin, bir cemaatler ve siyasi figürler bileşimi olduğu fikri, partinin oluşum süreci ve sonrasındaki gelişmeleri yakından takip edenlerce sır değildir. Bu bileşim, iktidarı hedeflerken ve iktidarda iken, ortaya attığı demokratik ve ekonomik sorunların çözümü vaatlerini gerçekleştirme söylemini ezilen sömürülen kitleleri yedekleme amaçlı kullandı.    

     Yoksulların, ezilenlerin, gadre uğrayanların yok ve hor görülen milyonların Cumhuriyetin kuruluşundan beri faşist yönetimlerle bastırılan en temel hakları AK Partisi iktidarınca da farklı yöntemlerle sürdürüldü. Sonunda Gezi direnişi patlak verdi. Gezi isyanında da AK Partisi içerisindeki çatlak gün yüzüne çıktı. Şimdilerde gündeme gelen öğrenci evleri meselesi sonrasında Bülent Arınç’ın sözlerinin Erdoğan tarafından pervasızca boşa düşürülmesi ve daha sonra Arınç’ın serzenişleri çelişki ve çatlağın derinleşmesinin olasılığını gösteriyor. AKP ne zaman halkların gerçek sorunlarının çözümü noktasında ayak direme ve saldırgan politika yürütse kendi iç çatlakları tavan yapıyor.

       Bülent Arınç açısından üzerinden atlanamayacak kadar bir sorun haline gelen ayakaltı olma hali, Arınç’ın ‘hiçe sayılmamam gerekir’ diyecek kadar gururuna dokunmuştur. Bu sadece bir gurur meselesi değildir. Koalisyonun, -evet kabul edelim çimentosu çıkar ve amaç birliği bakımından sağlam- hemen bu tip sorunlar üzerinden dağılacak veya sekteye uğrayacak durumu yok. Fakat esas sorun AK Partisi’nin bu sağlam bileşimi ve iktidarı, halkların özgürlükler sorununa çözüm üretmek gibi derdinin olmaması sonucu köşeye sıkıştıkları anda içinde var olan çatlakların derinleşmesidir.

        Ancak şunu özel olarak belirtmek gerekir; bu durum Arınç veya onda somutlaşan Gülen faktörü daha demokrat olduğu için yaşanmıyor. Esas mesele iktidar koltuğunun görünür sahibi ile “görünmeyen” ortağın iç dengeleridir. İç dengede bir tarafın “hiçe sayılması” mümkün değildir. Arınç bunu söylerken birey olarak hiçe sayılmaktan bahsetmiyor. Arınç’ın özgül ağırlığı, temsil ettiği kuvvetin özgül ağırlığıdır. Başbakanın hiçe saydığı ve özgül ağırlığını hesaba katmadığı Cemaat’in itirazları Erdoğan’ın uyguladığı faşist ve antidemokratik uygulamalar veya sorunları çözmemesi değil. İtiraz, bunları yaparken diğer tarafın da olurunu almaması ya da onun lafının üstüne laf söylemesidir. Ezilenlere karşı ikisinin de tutumunda bir farklılık yoktur. Söz konusu halkların demokratik talepleri olunca al birini vur ötekine. Ancak ne kadar katı bir iç içe geçmişlik olsa da bu çelişkilerin varlığı bir noktada kendini ele veriyor.

         Ülkemiz ezilenlerin çözülmeyen sorunları, iktidarın bütün özgül ağırlığını ortadan kaldırıyor, fakat bir ağırlığı olduğu noktasında direnenler, yekûnunda fazla bir anlam teşkil etmiyor. Gezi’yle birlikte toplumsal mücadele dinamikleri ve ezilenlerin yaşam ve algısında yeni ağırlıklar oluşmaya, yeni bir denge kurulmaya başladı. AK Partisi iktidarını kendi içinde dengesizleştiren, özgül ağırlıkları bozan en güncel sorun ve gelişme budur. Gezi direnişi, bütün ezilen toplumsal kesimlerin birlikteliğini en sarih biçimde açığa çıkardı. Bu birliktelik ve mücadele dinamiği,  bir özgül ağırlık oluşturacağı sinyalleri çok kuvvetli vermekte.


          Evet, bugüne kadar yok ve hor gördükleri ezilen milyonlar kendi özgül ağırlıklarını artırdıkça hali hazırdaki iktidar dâhil tüm egemenler için deniz bitti deyimini bangır bangır söyleme zamanıdır.