Bu gün 9 Ekim  2013. Che Guevara‘ nın And dağlarında öldürülmesinin üzerinden tam tamına 46 yıl geçmiş. Onu öldürerek yok edeceğini zannedenler 46 yıldır yanıldıklarını 1967 yılından bu güne tüm 9 Ekimlerde gördüler.
 
     Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin, Che bir biçimde mutlaka karşınıza çıkacaktir. *Ariel Dorfman‘ın da dediği gibi, “…Che şimdi her yerde ve her zaman hazır ve nazır: Kahve fincanları ve posterlerden bize bakıyor, anahtarlık ve takıların ucunda sallanıyor; rock parçalarının ve resim-heykel sergilerinin orasından burasından çıkıyor…”
 
     Dünya düzeyinde tanınan ilk on görsel içerisinde olması bakımından yaşamı boyunca yıkıp yok etmek istediği kapitalist düzen tarafından içi boşaltılarak tanıtımı yapılan bir “ürün” haline getirilmek istenmesine inat tüm aydınlık ve devrimci bilinçlerde  anti emperyalist, anti kapitalist mücadele anlayışıyla birlikte yaşatılmaya devam ediliyor.
 
     Che’nin topu topu 39 yıl süren hayatının kronolojik bir özeti dahi bu devrimci başkaldırısının etkileyici bir tablosunu serer gözler önüne: Arjantin‘de doğmuştur (14 Haziran 1928), Latin Amerika‘nın birçok ülkesinde dolaştıktan sonra önce Guatemala'da ABD işgaline karşı direnen devrimcilerle birlikte olur, sonra Meksika'da Kübalı devrimcilere katılır. 30 yaşında Sierra Maestra‘da Küba Devrimi‘nin önderlerinden biridir, Santa Clara kentini onun başında olduğu gerilla birliği kurtarır. Devrimin zaferinden sonra 32 yaşında İktisat Bakanı olur. Bu resmi görevinin yanında Latin Amerika ve Afrika‘daki devrimlerin örgütlenmesi için siyasi ve örgütsel olduğu kadar askeri-pratik bir dizi faaliyetin içinde hatta başındadır. Küba Devrimi'nin hem oturduğunu ama bazı şeylerin de yolunda gitmediğini düşünmesinin de etkisiyle bakanlık ona “boğucu” gelmeye başlar, tekrar yollara düşer. Bu kez Bolivya'da And Dağları'ndadır ve 39 yaşındayken ölüm onu orada bulur.(09 Ekim 1967)
 
     Che gibi sosyalizme inanmış militan bir devrimcinin yıkmak için hayatını adadığı kapitalist emperyalizm tarafından günümüzde böylesine metalaştırılmış olması biz devrimcilerin midesini bulandırsa da diyalektik yaklaşımla vaka incelendiğinde dünya üzerindeki milyonlarca milyarlarca ezilen ve sömürülen insanın Che’yi “ürün” olarak metaların üzerinde sunmalarından kaynaklı olarak onun ve idallerinin tanıtımına yardımcı olmaktadırlar.
 
     Kuşkusuz burada bir iç boşaltma ve değersizleştirme var, sıradanlaştırma çabası var… Aynı zamanda kendi zıddını kendi elleriyle besleyip büyüten, bu anlamda özellikle de her şeyin kara endeksli olduğu kapitalist sistemin kendi adına her “kazanım”ının, her “çözüm”ünün içerdiği yapısal çelişkisi  Che’yi “ürün” olarak sunarkende görünüyor. Kapitalist pazar mantığı, Che’yi bu denli yaygın bir tüketim nesnesi haline getirirken hem onun “piyasa değerini” kabul edip buna teslim olmuş hem de o değerin sürekli bir biçimde genişleyerek üretimine kendi elleriyle katkıda bulunmuş olmuyor mu?
 
      Che’yi bir tişört, bir rozet, kızılyıldızlı bir bere ya da odasına astığı bir poster olarak kendisine “idol” olarak seçen “tüketici” genç kuşakların hepsinin de Che’ye ve onun ideallerine, tükettikleri herhangi bir başka nesne gözüyle bakmadıkları,  saygı ve sevgi duydukları bir “idol” olarak Che’yi seçmelerinde bile “umut verici” bir yön, en azından “gelişmeye ve işlenmeye” açık bir potansiyelin olduğu düşüncesiyle yaklaşılması gerektiğine inanıyorum.

        Che’nin anısına saygı da dahil devrimin ve sosyalizmin değerlerine bağlılığı içeren devrmcilik iddiası  olanlarının buradan dersler çıkartıp, her yıl biraz daha çoğalan bir tarzda Che’yi kendilerine bir “rol modeli” olarak seçen gençlere, özendikleri Che’nin nelerin sembolü olup Che ruhunun nerede yattığını pratikte göstermek  yani özcesi taşın altına elini sokup gençliğe Che ve mücadelesini tüm yönleriyle anlatması gerekiyor.
 
      Egemenler tarihteki bütün devrimler ve devrimcilere karşı yürüttükleri mücadele gibi Che’yi de “içini boşaltarak” bir tüketim nesnesi haline getiren kapitalistlere, onun belkemiksiz kar mantığına sövüp saymak yerine, asıl marifet ve yapılması gereken asıl şey, her şeyden önce devrimci adanmışlığın ve enternasyonalist devrim savaşçılığının simgesi olarak Che’yi yeni nesillere tanıtıp, onun idallerine uygun yaşamsal duruş sergileyerek bu günkü gençliğin güvenini kazanmak da görevlerimiz arasındadır.
 
    And dağlarında katledilişinin 46. Yılında Comandante yaşamaya devam ediyor.Tişört, çakmak, afiş, kızılyıldızlı bere vb. vb. “ürünlerde” yaşamasına hayıflanmak ya da içi boşaltılıyor benzeri sızlanmalarla teselli aramak yerine Che’yi ve  devrimci ideallerini anlamak ve anlatmak gerekmektedir.
 
     Comandante Che’nin Ölümü karşılama dizeleriyle yazımıza son verelim.
    “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin!../ Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa /     ve silahlarımız elden ele geçecekse / ve başkaları mitralyöz sesleriyle/ ve de savaş ve zafer naralarıyla /  cenazelerimize ağıt yakacaklarsa /  ÖLÜM HOŞ GELDİ SEFA GELDİ!..”
 
 
 
*Ariel Dorfman Che’nin Gözleri adlı kitabın yazarı.