Doğan Grubu gazetecilerinin AKP Genel Merkezi’nde Tayyip Erdoğan’la yaptıkları CNN Türk- Kanal D özel yayınını izledikten sonra aklımda kalan tek “soru işareti” şu oldu:
Madem program Taha Akyol-Tayyip Erdoğan bakışması, gülüşmesi, iltifatlaşmasından ibaret olacaktı o zaman Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu ve Posta Ankara Temsilcisi Hakan Çelik'in orada ne işi vardı?
Erdoğan “dekor” olarak onları mı “ısmarladı”?
Hayır, mevzu hakikaten “süreci” konuşmak olsa Doğan Grubu’nda Cengiz Çandar gibi “sürecin içinden” isimler, Eyüp Can gibi “sürecin kahinliğine” soyunan kişiler vardı mesela;
Bu konuda çok daha “operasyonel” sorular sorardı!
 

***
 

Programın “moderatörü” CNN Türk Ankara Temsilcisi Hande Fırat mı?
Soru sordurmak için öyle çırpındı ki; ne yalan söyleyeyim onu bu skandalın içinde anmaya kıyamadım!
Ha Erdoğan, jinekologlara taş çıkartan edayla Fırat’ın hâlâ çocuk yapabileceğini söylediğinde, “nereye düştüm” ben şaşkınlığıyla bir afalladı ama;
Eh be ablacım hak ettin sen de! Malzeme belli, direk girecek işte 3 çocuk mevzuuna; sen ne diye açıyorsun çocuktu, torundu muhabbetini!
Yine de Akyol’un programın biteceğini öğrendiğinde ortaya koyduğu “Bitmesiiiiin. Bitmesiiiiin. Yeter ki konuşun Başbakan’ım dükkan sizin” tavrını bertaraf edip, bir yayın akışlarının olduğunu hatırlatması bile onca “bay teslim”in arasında takdire şayandı!
 

***
 

Bunlarla avunur hale geldik işte!
 

***
 

Neyse bari...
Taha Akyol’un;
 “Diyarbakır Havaalanındaki kalabalığı görünce sevinçten uçtum”la başlayıp, “Bence bu süreç desteklenmeli. Hepimiz için çok sevindirici şeyler söylüyorsunuz”la , “Süryani Patriğini mi davet ettiniz; nasıl mutlu oldum bunu duyduğuma bilemezsiniz”le devam eden, “Ben hukukçu olarak” diye başlayan tavsiyeleri(!) ve teyidleriyle süslenen, “Efendim böyle yazsam doğru mu olur” diye saygıda kusur etmeyen performansı, Erdoğan tarafından kıkır kıkır ortaya atılan bir “Akil Adamlar’dan biri de sizden biri olur belki” havucuyla ödüllendirildi de, onca hayran bakış, gözünü kırmadan dinleyiş boşa gitmemiş oldu.
Artık Taha’dan mutlusu yoktu!
Gözlerinin içi gülüyordu!
Erdoğan’ın görevlerini Türk Milleti’ne psikolojik harekat olarak tanımladığı akil adamlardan biri, belki de o olacaktı; “yaşasııııın”dı!
 

***
 

Siz tabi şimdi beni ciddiyete davet ediyorsunuz; Başbakan’ın söylediklerine dair birkaç kelam edeyim bekliyorsunuz aslında değil mi?
Ne yazayım ki!
Söyledikleri yıllardır “geliyooooor, geliyooooor” dediğimiz şeylerken, ben de Erdoğan’ın itirafları karşısında “dün duydum” heyecanıyla sarsılmış, şaşırmış, bir şoktan çıkıp ötekine girmiş gibi mi yapayım yani!
 

***
 

Bu tür programlarda, ülkeyi yönetenlerin zekamızla dalga geçtiğini düşünüyorum ben artık sadece;
Aynı konuşmanın içinde hem “terörle mücadelede rehavete kapılamayız, terör kazanamaz” deyip hem de “süreci biz yönetmiyoruz” diyerek bütün inisiyatifi terör örgütüne bıraktıklarını itiraf eden,
Aynı konuşmanın içinde, “Öcalan’ı hayata kazandırmakla” övünürken, binlerce şehit ailesinin gözünün içine baka baka “Boşuna şehit veriyoruz” diyebilen ve aslında ona şehide “kelle” dedirten zihniyette zerre değişim olmadığını gösteren,
Kökeni İngiliz kolonileri olan federe ABD’nin “ulus devlet”ten “eyalet sistemine” geçtiğini savunabilecek “bilgi(!) düzeyi”nde,
Bölünmeyi “büyüme” diye yutturabileceğini sanan,
Irak’ı, Suriye’yi, İran’ı kapsayacak şekilde büyüyorsak, sınırların anlamı kalmıyorsa, PKK nasıl “sınır dışına çekilmiş oluyor” mantıksızlığını izah edemeyen,
Valilerin “içki” konusundaki düzenlemelerini kaldırmaya çalıştığı Anayasa’yla savunmaya kalkışan, Anayasa’nın değiştirilemez maddelerini değiştirmeye çalışan kendisi değilmiş gibi “dindar gençlik” projesini “Bakın anayasanın amir hükmü, devlet gençleri kötü alışkanlıklardan korur” diyor diye meşrulaştırmayı deneyen,
Adalet Bakanı’nın bangır bangır “suçsa bu suçu işliyorum” diye hukuka meydan okuduğu yerde “hukuk devletinin içindeyiz” diye güya yüreklere su serpen ve hemen sonra da “Nasıl yasal düzenleme yapalım anayasa hükümlerine aykırı” diyerek - en iyimser nitelemeyle- göz yumduğu “sürecin” anayasal suç olduğunu itiraf eden,
Bir Başbakan...
Ve karşısında, bütün bu çelişkilerin bir tanesine bile “ama” demeyen “ne güzel, pek güzel, ohoh ne ala” diye alkış tutan gazeteci takımı...
 

***
 

Başka bir ülkede olsa bugün insan içine çıkamazlardı!