Ne zaman diye bekliyordum. Eli kulağındaydı; hissediyordum. Ve söylediler:

- Allah’ın izniyle Kabe’yi yıkacağız!

***

IŞİD’in ikonaklastları solda sıfır bırakan son  “fetih/cihat” rotasının ilanından sonra o “dumur”  soru yeniden dalgalanmaya başladı:
- Bunlar nasıl Müslümanlar?
Bunlar…
Bu katiller…
Bu zalimler…
Bu kafa kesiciler, ciğer sökücüler…
Bu sapıklar, sapkınlar, zebaniliğe öykünen caniler;
“Bunlar” camilerde Hz. Ali’ye lanet okuma geleneği başlatanlar nasıl “Müslüman”sa, öyle  “Müslüman”lar!
Bakın Suriye’deki, Irak’taki Türkmenlerin haline;
“Bunlar” Hz. Hüseyin’in yanındaki yaşlıların, kadınların, bebeklerin Fırat’tan bu yudum su içmesine dahi izin vermeden onları aç-susuz çöle sürenler nasıl “Müslüman”dıysa öyle Müslümanlar!
Evlerini, yurtlarını terk eden o Türkmenlere iyi bakın; 500 yıl önce Anadolu’da -hâlâ kapatamadığımız- o derin yarayı açan  “Büyük Kaçkunluk”tan ne farkı var?
“Bunlar”,  “… onların ülkesi darü’l harb’dir… malları, kadınları ve çocukları Müslümanlara helaldir. Erkeklerinin katli vaciptir… onlara karşı cihad, onlarla savaşmaya gücü yeten tüm ehli İslam üzerine farz-ı ayn’dır”  diye fetvalar yayınlayanlar nasıl “Müslüman”sa, öyle
Müslümanlar!
“Bunlar”, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hasan’ı zehirleyenler, Hz. Hüseyin’i, altı aylık oğlu Ali Asker’i katledenler; peygamberin soyunu kurutmaya azmedenler nasıl  “Müslüman”sa öyle Müslümanlar!
“Bunlar”  Kabe’yi mancınıklarla taşlatanlar, örtüsünü ateşe verenler nasıl  “Müslüman” sa öyle Müslümanlar!

***

Üç dönemdir kendi ellerinizle iktidar yaptığınız “Anıtkabir’i de yıkarız elhamdülillah” kafasıdır bu!
Hadi biz o gün “Kabe’yi de yıkarlar” dediğimizde “endişeli laik paranoyasının tezahürleri” varsaydınız; uyanmadınız. Peki ya Niğde’de güvenlik güçlerimizi şehit eden militan  “Size ifade vermem, ben yalnızca Allah’a hesap veririm. Hepiniz müşriksiniz. Jandarmayı öldürerek sevap işledim” dediğinde niye, neden, nasıl anlamadınız;
Muaviye kafası bu, Yezid kafası; başka bir şey değil!
“Nasıl Müslüman” diyorsun ya, bir sor bakalım ona “İslam halifesi”  mi ilan etti kendini  “Allah’ın halifesi”  mi?
Sonra İslam tarihindeki  “içtihat”lara bir bak, nasıl kanlı bir okyanus girmiş iki “unvan”ın arasına!

***

“Kabe’yi yıkacağız” diyorlar!
Ki -malum- “kıyamet” alameti sayılır aynı zamanda!
“Geleceği” söylenen “yıkıcı” kimdi?
“Cılız bacaklı kara bir Habeşli”!
Hadi  “komplo”suz bırakmayalım bu yazıyı:
Kim peki IŞİD’in arkasındaki?
BARACK Obama değil mi?
Es geçmeyin bu ismi;
“Kürdistan”ı herkesten çok arzulayan İsrail’in eski Başbakan’ı, “Gazze kasabı”  Ehud BARAK’la adaşlığı tesadüf değildir belki!
Kumpasçılardan medet umanların dikkatine
Balyoz Davası’ndan tahliye olur olmaz Habertürk’ün “akil” yazarı Nihal Bengisu Karaca ve iktidarın medya havuzundaki “A Haber”e konuşan Emekli Kurmay Albay Dursun Çiçek’in kızı/avukatı İrem Çiçek, babasının sözlerinin cımbızlanmak suretiyle çarpıtıldığından yakınıyor.
Dediğine göre “Dursun Çiçek, Tayyip Erdoğan’a teşekkür etti” haberleri gerçeği yansıtmıyormuş çünkü “A haber, 1 saat süren bir röportajın istediği bölümlerini yayınlamış”, “Çiçek konuşmasında yaşanan 5 yıllık süreçte siyasilerin yanlışlarını da vurguladığı halde bu beyanları hiç yayınlanmamış…”

***

“Günaydın İrem’ciğim” demek isterdim ama bizzat/yaşayarak tecrübe ettiğiniz bu süreçte;
İlker Başbuğ’un tahliyesinden birkaç gün önce Silivri Cezaevi’nde, Silivri’de bulunmalarına yol açan linç kampanyasının en güçlü ayaklarından biri olan gazeteye verdiği röportajın,
Hurşit Tolon’un, kendisini yargısız infaz etmek konusunda rakip tanımayan Nagehan Alçı’ya söylediklerinin,
Ahmet Zeki Üçok’un Akşam’a yaptığı açıklamaların nasıl çarpıtıldığını, hangi amaç için kullanıldığını göre-bile aynı hataya düştüyseniz suç kimde?
Tünaydın!

***

Ne sanıyordunuz ki;
Yıllarca profesyonel bir psikolojik operasyonla babalarınızın isimlerini, yüzlerini toplumun zihnine “darbeci” , “terörist”, “suikastçı”, “casus”, “hain” vs. diye kazıyanlar; vicdan azabı içinde “pardon”mu diyeceklerdi?
Doğaldır; bu “konjonktürel” ilgi baş dönmesi, göz kararması gibi yan etkiler yapmıştır ama bu ikiyüzlülüğe, bu pişkinliğe bünyenizin ilk tepkisinin “mide bulantısı” olması gerekmez miydi?
Kişisel alma, bu “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” yazısı biraz da.
Artık “nasıl içinize sindi” demek için geç. Ama ben yine yazacağım; aynı tuzağa düşmekle ile düşmemek arasında yalpalayanların kulağına küpe olur belki:
Dost acı söyler; bir çok TV kanalı için “reyting”den, bir çok gazete için de “tiraj”dan ibaretsiniz. Popülersiniz; “daha çok tıklanma” demeksiniz; haliyle daha çok reklam!
Dahası var; bir çok TV kanalı ve gazete için de sadece “malzeme”siniz; “teçhizat”, “cephane”, “silah”. Sizi “düşman”larının alnının çatına dayayacaklar.
“Kurşun”sunuz, “ok”; fırlatıp atacaklar. “Karavana” gelirse bir daha yüzünüze dahi bakmayacaklar. Hele “düşman”ı sizinle korkutup diz çöktürmeyi başarırlarsa var ya; “kumpas ittifakı” bir olup tahmin edin bakalım ilk kimi bertarafa çalışacaklar?
Koca koca kurmay amcalarsınız, stratejik zekanız benimkini misliyle katlar, tutup da bu garipten taktik alacak değilsiniz tabii ama naçizane tavsiyem;
Kendinizi başkalarının savaşına “meze” etmeyin; “ordu”sunuz siz, kendi savaşınızda muzaffer olmayı deneyin!