Ortadoğu coğrafyası tarihin her kesitinde bu gün yaşanan travmalara, katliamlara benzer acılar yaşamıştır. Ancak hiç biri bu gün yaşanılanlar gibi tepkisiz, sıradanlaşmış ve göz yumarak katliamın ortağı olma durumuna indirgenmemişti.
    Toplu kırım günlerinin geleceğini ABD dış işleri bakanı John Kerry, Pakistan'ın Geo News kanalına verdiği demeçte, "Mısır'ın kaosa ve şiddete sürüklenmesinden korkan milyonlarca kişinin ordudan duruma müdahale etmesini istediğini" ifade ettiği ve dünyaya servis ettirdiği açıklamasında "Mısır'da ordunun demokrasiyi yeniden inşa etmekte olduğunu" ifade ederek darbelerin destekçisi ve Mısır ve dünya halkların düşmanı olduğunu net bir biçimde göstererek son birkaç gündür Mısır da yaşanan katliamın baş mimarının emperyalizm olduğu gerçekliğini bir kez daha gözler önüne serdi.
     Mısır pazartesi gününden bu yana daha önceki katliamları aratacak denli bir gaddarlıkla kanlı gir sürece girdi. Sadece Mısır’ın değil, Ortadoğu’nun da tarihine geçecek büyük bir kitle katliamı yaşanıyor. Hatırlanacağı üzere olaylar Cunta şefi A. Sisi’nin kendisine destek çağrısına uyan yüz binlerin Tahrir’i doldurmasıyla başlamış Sisi İhvan (Müslüman Kardeşlere) hükümete katılmaları için 48 saat verdikten sonra Adeviye Meydanı’nda korkunç bir katliam yapmasıyla başlamıştı! En az 200 Mısırlı hayatını yitirdiği bu katliamın acıları sarılmamışken Mısır Askeri Cuntasının uluslararası emperyalist güçlerin desteğiyle başta Adeviye Meydanı’nı başta olmak üzere Mısır’ın tüm şehirlerinde yeniden katliama başlaması ve fakat dünya insanlığını buna gerekli tepkiyi vermemesi inanın insanın kanını donduruyor.
      Gelinen noktada General Sisi, iki yönlü bir karşıdevrimci strateji izlemektedir. Bir yandan, darbeye karşı “sivil direniş” sergileyen İhvan tabanını katliamlarla ezme, böylece yerini sağlamlaştırma; diğer yandan ise Tahrir’de toplanan mücadeleci, ilerici halk kesimlerini bu katliamlara fiilen ortak ederek onları çürütme.
     Adeviye katliamı, bu ikili stratejinin vahşi bir örneği oldu. Herhalde Sisi darbesini “halk devrimi”(!) diye niteleyenler, yaşananlardan gerekli sonuçları çıkartmışlardır. Halkın talepleri Amerikancı faşist Mısır Ordusu’na teslim edilemez ve bu karakterde bir ordudan demokratik veya halkçı herhangi bir adım da beklenemezdi. Her yeni gelişme, bu tespiti doğrulamaktadır.
Mursi de, bir yıllık iktidarı boyunca hep ABD’ye ve orduya güvendi. Tıpkı Mübarek döneminde olduğu gibi, yine Mursi’yi devirmek için “düğmeye basan” ABD olmadı. ABD sadece halkın devrimci başkaldırısı karşısında, ipleri elden kaçırmamak için Sisi’yi darbe yapmaya teşvik etti.
      Bu durum, aynı zamanda, seçimle değil darbeyle devrilen Mursi’ye ve taraftarlarına sivil demokratik direniş yolunu da açtı. Türkiye’deki politik İslamcıların aksine, İhvan’ın tarihi askeri yönetimlere karşı direniş deneyimleriyle doludur. Adeviye Meydanı’ndaki kitleler bu tarihten güç alıyorlar. Mursi diktatörlüğünün yeniden kurulması gibi gerici bir taleple sokakta olsalar da nesnel olarak darbeyi ve cuntayı teşhir eden, onun faşist, katliamcı yüzünü sergileyen bir rol oynuyorlar.
     Ne var ki, Mısır’ın acı deneyimi, bize bir kez daha halkların, egemen sınıfların hiçbir kesimine asla güvenemeyeceğini ispatlıyor. Mısır’da devrimci-demokratik ve sosyalist güçlerin edilgenliği, özgüvensizliği, hareketi yönetme kabiliyetsizlikleri, halk hareketinin Muhammed el-Baradei (dün istifasını açıkladı)  gibi ABD işbirlikçilerinin eline geçmesine yol açtı. Onlar da Tahrir’i, Sisi darbesinin kuyruğuna taktılar.
     Mısır başta olmak üzere coğrafyamız da yaşananlar Suriye, Rojava, Irak ve İran da ki gelişmeler özelliklede ülkemizdeki 31 Mayıstan bu güne yaşanan inişli-çıkışlı biçimde süren “Gezi Parkı Direnişinin” siyasallaşma yönü yâda dalgası diyelim, aslında devrimci demokratik yönde gelişmenin muazzam potansiyellerini taşıyor. İhtiyaç, emekçi solun daha fazla siyaset üretmesi! Kuşkusuz hazır formülleri kitlelere dayatmak için değil, kitlelerle birlikte siyaset yapmak için. Kitlelerin eğilimlerini süzüp hareketin ihtiyaçlarını anlamak ve önünü açmak için, Mısır da yaşanan katliamın bölgemizde yaşanan son katliam olması ve ülkemizde yaşanmaması için alanlarda örgütlü tepkisini en yüksek perdeden göstermeli katliamın gerçek sorumlularını ve tetikçilerini her fırsatta teşhir etmeyi öncelikli görevleri arasına alarak geniş  çaplı protesto eylemlilikleri örülerek meydanlar yeniden doldurulmalıdır.
                                                                                                                   

Not: Ramazan Bayramı ve tatil izlenimleri yazım Mısır da yaşanan vahşet boyutundaki katliam nedeniyle sonraki günlere kaldığını belirtir, değerli okurlara yeniden merhaba derim.