32 yaşındayım, doğma büyüme Bor’luyum. Allah’a şükür aklım fikrim yerinde, algılama kabiliyetim de fena sayılmaz. Herhangi bir bunama belirtimde yok. Bundan şüphe duyan ve düşünen kişilere tam teşekküllü bir hastaneden heyet raporu da arzu ederlerse gönderebilirim.
 
Gelelim bu günkü konumuza;
Geçen Hafta Perşembe günü yazmış olduğum köşe yazıma istinaden çok saygı duyduğum büyük gazeteci meslektaşım yazımı ve dolayısıyla beni eleştirmiş. Öncelikle açık yüreklilikle şunu belirtemeden geçemeyeceğim, meslektaşımın yazısını çok beğendim.
Ama “İbik Ötmeden, Düdük Öttü” başlıklı son yazısının ikinci bölümünü okuduğumda yine anlamadım. Meslektaşımın bende algılama sorunu olduğunu düşündüğü içindir belki anlayamamam! 
Ben bir önceki yazısını tekrar tekrar okudum derken, anlamadığımdan değil, algılama sorunum olduğundan hiç değil. Değerli meslektaşımın son yazısının son satırında bir Nasrettin Hoca Fıkrasına bağladığı söz olan “ bilip-bilmeden, duyup-duymadan, ağzına bazı şeyleri sakız yapanlara ithaf olunur” dediği gibi. Gazeteci bilip bilmeden, duyup duymadan ağzına bir şeyleri sakız etmez. Hatta duyduğu şeylerinde aslını doğrusunu öğrenmeden ağzına sakız etmez. Ben küçük bir gazeteci olarak sadece büyük gazetecilerin kulaktan dolma duydukları bilgiler ile yazı yazmasını eleştirdim bir önceki yazımda.
 
Değerli Meslektaşım demiş ki;
“O anlamadığı yazıdan, ne algıladı ki; saygısız, ağza alınmayacak laflarla  tehdit dolu bir yazı kaleme aldı? Bakın ne diyor o yazıda: “Yandaşlık, yalakalık yapanlar ilk darbede, ilk operasyonda ilk tokadı - darbeyi yiyenler olacaktır…” Pardon anlamadım siz kimsiniz? Meslektaşımız; gazeteci olduğunu unuttu galiba. Hem savcı, hem yargıç, hem güvenlik gücü ve hem de bir anda “darbesever” oldu… Bu ülkede devletin güvenlik güçleri var. Siz mi yapacaksınız operasyonu kendi yandaşlarınızı yanınıza alarak? Sizin yaptığınızın adı operasyon değil de sevgili meslektaşım çetecilik olur”
 
Biz kimseyi tehdit etmedik yazılanları nasıl tehdit olarak algıladı şaşırdım doğrusu. Biz anlama zafiyeti çekiyor olabiliriz meslektaşımızın düşüncesine göre, ama çok şükür edebiyat kurullarını da aldığımız eğitim sayesinde az buçuk biliriz. Yazımız da ne demiştik “Kulaktan dolma duyumlarla aslını gerçeği araştırmadan yazı kaleme alan gazeteci “MESLEKTAŞLARIM” işin ucunu nereye varacağını hesap etmeden yazı “YAZDIKLARINI” zannediyorlar. “BAZILARI” yandaş gibi davranıyorlar. Şunu bilin yeter, yalakalık “YAPANLAR’ ilk darbede, ilk operasyonda ilk tokadı darbeyi “YİYENLER” olacaktır, bunu da bir tarafa “YAZSINLAR”. Yazacağı konuyu da önce bir “ARAŞTIRSINLAR” gerçeklik payını öğrensinler sonra kalemi eline “ALSINLAR”. Evet aynen böyle yazmışız yukarıda büyük harflerle yazdığım Meslektaşlarım - Yazdıklarını, Bazıları  - Yapanlar – Yiyenler -  Yazsınlar - Araştırlar kelimeleri “lar-ler” eki almışlardır. Lar-Ler ekleri çoğul ekleridir. Tekil isimlerin sonuna gelerek çokluk katan eklerdir.
 
Bunu değerli meslektaşım benden çok daha iyi bilir. Ben bütün meslektaşlarım derken çoğunluktan bahsederken, benim Algılama sorunu olduğumu düşünen sayın meslektaşım maalesef kelimeleri tekil olarak algılamış ve kendi üzerine almıştır. Belki de diğer binlerce meslektaşlarımızı gazeteci olarak görmüyor olabilir.
 
Şimdi bende düşünmeye başladım değerli meslektaşımın bende düşündüğü “Algılama Sorunu” kendisinde de mi var acaba?
 
Değerli meslektaşımın dediği gibi “algıda seçiliğe sahip olamayanlar bakmakla görmek arasındaki farkı da algılayamayacaklardır” Tıpkı sayın meslektaşımın algılayamadığı gibi.
Son olarak Niğde ilimizde o kadar büyük gazeteciler var ki, bizim başımız onların ayaklarına yetişmez.
Hazır köşe yazılarında fıkra meşhur olmuşken bende bir fıkra anlatmak isterdim. Fakat ben fıkra anlatmak yerine kısa bir şiir yazacağım. Kim bilir belki köşe yazılarında şiir moda olur bundan sonra.
 
BOŞ TENEKE
Boş teneke gürültüdür tüm sesi,
Kulağı yok kıyma güzel tek söze…
Çağlayandır çokbilmişin nefesi,
Parmağı ok batar gören her göze…
 
Her konunun diplomasız uzmanı,
Çokbilmişler derneğinin yazmanı,
Boş meydanın baş keseni azmanı,
Anadan kör gerek görmez gündüze…
 
Büyüklerimiz der; sakın alma muhatap,
Taş duvara boşunadır her hitap,
Boş raflarda almış yutmuş bin kitap,
Ekşi koruk setler dizer her düze…
 
 
 
ALPASLAN DÜZGÜN
Gazeteci&Yazar


Editör: TE Bilişim