Dünkü (Çarşamba) yazımda DİSK AR ın asgari ücret araştırmasına genişçe yer verip “asgari ücret tespit komisyonunun” orta oyunu oynadığını ifade etmiş idim. Orta oyunu olurda aldatmaca olmaz mı? Elbette olur. Hem de “daniskası” olur. Bu günde asgari ücret aldatmacasına değine cem.
          Açlık sınırının dahi altında olan asgari ücrette yüzde 3 oranında bir artış lütfedilmiş; yani 51 lira. DİSK AR bu artışın gerçek yaşamda neye tekabül ettiğini kalem kalem açıklamış.%3 lük artışın sefalet ücretine denk düştüğü su götürmez durumda.Lakin emekçi kitleler tarafından tevekkül ile karşılanması daha da hayret verici.Sanki asgari ücreti başka gezegenlerin çalışanları alacakmış gibi tepkisiz oluşumuzu anlamak için üniversitelerin sosyoloji bölümleri alan araştırması yapsa yeridir.
           İşçi ve emekçilerin asgariler içerisine sıkıştırılmış yaşamlarının, ekonomik ayağının simgesel ölçülerinden biridir asgari ücret. 2012 yılının ilk yarısının brüt asgari ücret oranı 837 liradan, 888 liraya çıkarılacak. Yani asgari ücret hepi-topu 51 lira “artmış” olacak.
           Türk-İş'in Eylül verilerine göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 902 lira 41 kuruş. Brüt asgari ücret oranı bile bunun altında. Yoksulluk sınırıysa 2 bin 939 lira 45 kuruş. Açlık sınırının dahi altında olan asgari ücrette yüzde 3 oranında bir artış lütfedilmiş; yani 51 lira... “Yetti artık!” diyesi geliyor insanın. Zamlar, Özel Tüketici Vergilerindeki fahiş artışlarsa cabası...
            Burada sorun tek başına asgari ücret oranı değil tabii. Ekonomik olarak da siyasal olarak da asgari yaşamın sınırları sürekli aşağılara doğru bastırılıyor. Bunlar sermayenin açgözlülüğünü doyurmaya yetmiyor. Yetmez tersi onun önünü kesen bir karşı duruş çıkmazsa bu açgözlülük daha bir büyür. Asgarilerin sınırları daha bir daralır.
            Sermayenin kan emici karakterine uygun davranan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız, “Gün ışığından daha fazla yararlanılsa ne olur? Yaz saatinin devam etmesinden yanayım. Önümüzdeki dönemde telekomünikasyon, iletişim, ulaştırma konularında hazırlık yapılması lazım. Tartışılıp değerlendirilmesi lazım. Enerji açısından ideali yaz saati. Mesai saatlerini kaydırmıyorsak gün ışığını böyle kaydırırız” gibi şeyler söyleyerek kamuoyu oluşturmaya çalışmıyor mu?
            Kuşkusuz bunlar basın karşısında birdenbire akla gelen şeyler değil. Sermayenin artı-değer sömürüsünü artırmaya dönük arayışlarının birer yansıması. Posası çıkarılan işçinin sermaye açısından verimliliğini en üst noktaya çekmeye çalışırken, onun maliyetinin alabildiğince aşağılara bastırılmak istenmesi... Yeni İstihdam Stratejisi de bunu içeriyor, Kıdem Tazminatı'nın gaspı da...
            Bu döngü ancak işçi sınıfının kendine dayatılan asgari sınırları patlatan çıkışlarıyla parçalanabilir. Yüzde 3 kara mizahıyla dayatılan saldırganlığa karşı, şovenizmin sınırlarını da parçalayan “Asgari değil, insanca yaşanacak ücret” haykırışı başa yazılarak, mücadele hattı tutulup, eylemli çıkışlar yapılmalıdır. Nazım Ustanın dizelerinde belirttiği gibi “umut insanda”
“işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ben bir geceyi
bir uzun geceyi gene uykusuz
ağrılar içinde geçirmişimdir
düşünmüşümdür hasretliği ölümü
seni memleketi düşünmüşümdür
seni memleketi dünyamızı.
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken hiç umut yok mu
umut umut umut... umut insanda”