Fatih Altaylı özelinde ortaya saçılan hür basınımızın “Ala Fatih” durumu yayınlanan tapelerle gün gibi ortada. Hükümet temsilcilerinin canını sıkan hemen her haberde vakit geçirmeden genel yayın yönetmeni düzeyinde müdahaleleri bizleri olmasa da emekçi halkımızı şaşırtmakta “bu kadarı da olmaz” dedirtmektedir.

      Hür basındaki Fatihlerin işi hiç kolay değil.  Mensubu oldukları gazetenin. televizyonun tapusunu vermeye hazırlar ama yine yaranamıyorlar. Çünkü iktidar sahipleri tam “biat” istiyor. Sevdim mi tam severim ideolojisinden. Yurtdışından bile Fatih’in kanalını seyrediyor, yavru olarak ilan ettiği muhalefet liderinin konuşmasını alıntılayan bantların ekranda görünmesiyle çileden çıkıyor. Sakinleştirmek Fatih’e düşüyor. “Tabi efendim, emredersiniz efendim” yakarmalarının ardından ekrandan kaldırılıyor yazılar.

      Birden bire şimşeklerin çaktığı fırtınalı bir ilişki onlarınki. Hükümetimize yaranmak ise epey zor. Çünkü o bir ezeli mağdur. Yavru muhalefet lideri bir başka sefer ekranda görününce “Bağlayın Fatih’i” diyor, alıyor telefonu giydiriyor da giydiriyor. İstiyorlar ki, kendilerinin nurlu yüzünden başkaca kimsenin yüzü kaplamasın ekranları.

      Kapitalizmin fıtratı gereği sermaye birikimini hızla tek elde toplarken yönetimi de tek muktedir de toplama yönünde gelişimini sürdürür. Ülkemizde yaşananlar medyanın Fatihsel halleri veya iktidar sahiplerinin kişisel özellikleri üzerinden açıklanırsa eksik ve sınıfsal özünden kopuk olur.

      Elbette ki hükümet sözcülerini kişisel olarak da memnun etmek zor! Eskiden danışmanlarına arattığı medyayı işler sarpa sarınca bizzat kendileri arıyor. Diğerlerini bilmiyoruz, bir vesileyle teknik takibe alınan Fatih’le konuşmalarından haberdarız sadece ve bakıyoruz ki iktidarın sağlık politikalarını övmeyen bir haberden sonra en yetkilimiz tekrar telefona sarılmış, fırçalıyor da fırçalıyor Fatih’i. Aile içinde olur, doğaldır demek mümkün değil. Okka altına girebilir Fatih, farkında. Kendini paralıyor, haberi yapanların namus fukarası olduklarını söylüyor, telefonu kapar kapamaz sayfa editörü dahil üç gazeteciyi kovuyor. Fatih’in Fatihsizliği pardon talihsizliği sürüyor.

       En yetkilimizin vakti çok anlaşılan. Gördüğü her oyuncağı isteyen çocuklar gibi. Yoktan anlamıyor ve hepsini istiyor: “Karakaçan benim olacak, binecem üstüne, vuracam kırbacı, vuracam kırbacı.”  Doğruya doğru. Kırbacı medyada, sermaye dünyasında şaklıyor en yetkilimizin

       Özal, Red Kit okurdu boş vakitlerinde, ben yetkilimiz ise medyayla oyalanıyor ve bizzat idare etse büyük ihtimalle medyacının da daniskası olur. Manşetleri belirliyor zaten, kim ne yazacak, hangi gazete kime kaçtan gidecek, yandaş medya ihalesi için oluşturulan çanağa kimden kaç milyon istenecek… Maşallah, en az Berlusconi kadar anlıyor bu işten.

      Gayretli, taraftarlarının istediği gibi tuttuğunu koparan biri olmasa kim trilyonları istifleyebilir. Kapitalizm bir ona yarıyor. Milyonlarca emekçi açlık yoksulluk sınırında kırıntılarla idare ederken onlar hızla Karunlaşıyor. Bisküvi dağıtıcılığıyla başlayan servet birikimi akıl almaz hızda ve siyaset eliyle muazzam boyutlara ulaşıyor.

      Vaktiyle, yaptığı bir efelenme sırasında verdiği talimatla Kürt siyasal hareketinin temsilcisi olan vekillerine aylarca “ekran yasağı” koydurttuğunu biliyoruz. Kimseler ses çıkarmamıştı elbette. Dikkat edin, en yetkilimize muhalefet eden herkes ya düşman, ya düşmanla işbirliği halinde, ya da aldatılmış. Misal, internetin kelepçelenmesine karşı çıkanlar ahlaksız görüntüler sürsün diye Taksim’e çıkıyordur, arkalarında lobiler, büyük sermaye filan vardır ve haliyle bu yasak kararı bile İsrail başta olmak üzere daha sayamayacağımız kadar dış ve onların işbirlikçisi düşmana vurulan bir darbedir. Yerse! E, zaten yesinler diye mesaisinin önemli bir kısmını medya denetimine harcamıyor mu?

     Medyadaki “Bütün Fatihler”, yedikleri zılgıt, duydukları hakaretleri sineye çekmeye, “Büyüğümüz üzülünce ben de üzülüyorum” demeye mahkum. Aldıklarının hakkını vermeye mecbur olmasalar bu kadar “Emredersiniz” meraklısı olup, “Bu ne biçim iş ya”ları sineye çekerler mi? Aralarında kölelik hukuku var, prangalılar. Bal tutan parmağını yalar saltanatının küçük hisseli ortakları onlar. Her biri, birer toklu kuzudan farksız. Kurban merasimlerinde sırayla birer ikişer gözden çıkarılacaklar ve yarın alayla, utançla anılacaklar. Kuşku yok, bu zor dönemi alınlarının akıyla geride bırakan ve paraya akçeli ilişkilere tamah etmeyen kalemler, özür basın mensupları ve namuslu aydınlar iftiharla anılacaklar.