Ahmet Taşkesen başkanlığında oluşturulan İç Anadolu Akil İnsanlar Heyeti (AİH) 22.04.2013 Pazartesi günü ayaklarının tozuyla Gümüşler ve Yeşil Gölcük beldelerimizde bir dizi ziyaretler gerçekleştirip kent merkezimizde ise “şehit ailesi” görüşmelerinde bulunarak saat 14 gibi Niğde de örgütlü STK’lar, Demokratik Kitle Örgütü temsilcileri ve Niğde İli kanat önderleriyle birlikte toplanarak “çözüm ve barış süreci” üzerine  “hasbihâl” ettiler.
 
    Yukarıda belirttiğim kriterlerden hangisini taşıdığımı pek bilmesem de (birden fazla ceketti aynı anda giydiğimden) Grand Otelde yapılan toplantı davetine uyarak toplantıya katıldım.   
    Toplantı öncesi, toplantı anı ve sonrasında Niğde Üniversitesinin de “Üniversite de görevli akademisyenlerle üniversiteye kayıtlı öğrencilerin alındığı kapalı toplantıda “bilim insanı” sıfatı taşıyan “akademiya” elemanlarının dinlemekten ve anlamaktan aciz, şoven histerilerle gariz küfürler savurarak hem heyetteki Doğu Ergil, Vahap Coşkun ve Cemalettin Can gibi isimlere hem de üniversitede görev yaptıkları mesai arkadaşlarına fiili saldırılara yeltenmek isteyen tavırları sonucu yaşanan ve planlı olduğunu tahmin ettiğim “üniversite öğrencilerin” sloganlar ve türbin tezahüratının en rezil örneklerini aratmayan ölçüde hep bir ağızdan yaptığı protestoyla yarıda kesilen çalışmayla ilgili gözlemlerimi başka yazılarıma konu edeceğimi belirterek yaklaşık 3 saat süren “sulh ve selamet ortamına” katkı sunma amaçlı olduğu heyet başkanı Ahmet Taşkesen tarafından dillendirilen toplantı izlenimlerimi aktarmak isterim.
 
     Heyet bir bütün olarak “hükümetten yana ve hükümetin propagandacısı bir oluşum değiliz” vurgusu yapma ihtiyacını duyması, “tamamen özgürce hareket ediyoruz, heyetimize her hangi bir telkin yok” ve benzeri söylemlerle konuşmalarına başlamaları “düşünce ve hassasiyetlerinizi alacağız ve bunları bir rapor biçiminde sayın başbakana veya görevlendireceği heyete ileteceğiz” minvalindeki  girizgâhlar ile “aslında ismimiz sabır heyeti olmalıydı” yollu göndermelerle ve ebetteki “bakın biz birbirine benzemez, 9 farklı insanız kimliğimiz, dini inancımız, siyasi görüşlerimiz ve toplum için düşüncelerimiz tamamen farklı ancak bir masa etrafında buluşarak ülkemizde akan kanın ve göz yaşlarının durması ve bir daha yaşanmaması için tüm zorluklara rağmen ortak çalışma yürüte biliyoruz” mesajlarında ortaklaşarak aslında yer aldıkları heyetin tek merkezden yöneltildiğinde istemeden itirafını etmiş oluyorlardı!
 
      Heyet üyelerinin diğer bir ortak söylemi ebetteki Kayseri ve Nevşehir toplantılarında yaşadıkları gerilimli anlar nedeniyle ve akşam Niğde Üniversitesinde başlarına gelecekleri bilmedikleri için Niğde’miz kentlilik kültüründen kaynaklı bir birini saygıyla dinleme, empati yama ve anlama isteği sonucunda ortaya çıkan demokratik toplantı ortamına “teşekkür” etmeleri olduğunu belirtmek isterim.
 
     Seksen kişiye yakın katılımcıların yaklaşık yirmi kadarı söz aldı. İlk söz alan Niğde Barosu başkanı ve davamın da söz alan dört, beş katılımcı “terör örgütü ile pazarlık olmaz, binlerce şehit kanı boş yere mi döküldü, söz konusu vatansa gerisi teferruat, PKK’yi def etmenin başka yolu yok mu? Kürt kardeşlerimizle bizim bir sorunumuz yok, bölgede yaşayan Kürt kökenli kardeşlerimize İslam dinini tanıtalım, Müslüman bir ülkenin düşmanı çoktur birlik olalım” söylemlerine vurgu yapan genelde olduğu gibi sorunun ne olduğunu dillendirmeden sonuçları üzerinden yaygın söyleme uygun konuşmalar yaptılar.
 
     Üçer dakikayla sınırlanan ve görüşlerin yazılı olarak da verilebileceği belirtilen çalışmada altıncı sırada söz hakkı aldığımda “son otuz yıldır devam ede gelen çatışmalı ortamın bir sonuç olduğunu, nedeninin ise 1925’li yıllardan bu yana inat ve ısrarla uygulanan tekçi politikalar sonucu ortaya çıkan bir sorun olduğunu belirterek sorunun adı Kürt sorunudur ve geldiğimiz nokta bu sorunu yıllar yılı uygulanmış ve bir arpa boyu yol  alınamayan “güvenlikçi” politikalarla değil,  diyalog kültürünü öne çıkartan yeni tarzda politikalarla çözmek istenmesi için atılan böylesi adımlar olduğunu, küçümsemeden, ötelemeden, iyi niyetle ve soğukkanlılıkla eşit yurttaşlık temelinde herkesin ana dilinde eğitim hakkının olduğu, demokratik bir anayasal güvenceyle garantilenmiş düşünce ve ifade özgürlüğünün 75 milyon yurttaşımızın ortak keseni olduğu bir ülkede, hep birlikte ve bir arada yaşama ülküsünü hayata geçirmenin ilk adımı olarak en yukarıdan en alta, en akilinden en sıradan yurttaşımıza kadar bir an evvel tekçi, şoven konuşma dili terk ederek, farklılıklarımıza saygı gösteren bir dil kullanılması gerektiğine vurgu yaptığım konuşmamı   “Barış hemen şimdi!” ve “Yaşasın halkların kardeşliği” şiarının  içerisinde yer aldığım üyesi ve yöneticisi olduğum tüm demokratik kitle örgütlerinin  ortak şiarı olduğunu söyleyip, bu gün değil ta 25 yıl öncesinden bu güne yıllar yılı sokaklarda attığım, attırdığım bir sloganımız olduğunun altını çizerek vakit darlığından HDK Niğde meclisinin sürece dair değerlendirme ve sorunun çözülmesi için atılması gereken adımlara yönelik önerilerimizi içeren metni yazılı olarak heyete verdim.
 
     Genel söylemin dışına çıkan ve sorunu gerçekçi biçimde ele alan konuşmacılardan SES Niğde temsilcisi Yılmaz Yıldız’ın Jeoloji Müh. Odasından Kahraman Kılınç, Makine Müh. Odası başkanı Sungur Ecemiş, Niğde Çevre Kültür ve Eğitim derneğinden başkan Abidin Özkaymaz ve Mustafa Kaya konuşmalarıyla öne çıkan isimler oldu.
 
    Heyetten ise Vahap Coşkun (Dicle Üniversitesinde Doçent Dr.) “Kürtlere İslam Dinini tanıtalım, anlatalım Müslüman, Müslüman kardeşine silah sıkmaz diye öneri sunan Niğdeli katılımcıya verdiği yanıtla diğerlerinden öne çıktı. Doğu Ergil (Gazi Üniversitesi Prof. Dr.) Türkiyeli Kürtler her türlü eziyeti çekmelerine rağmen en çatışmalı dönemlerde dâhil olmak üzere %88’lik bir oranda ayrılık istemiyor tespitiyle, Erol Göka ( Doçent Dr.) Sorunun insani boyutunu “psikiyatrik” olarak ele alışıyla, Fadime Özkan (Gazeteci-Yazar) “selamın aleyküm”, ”Dersim mi Tunceli mi?”, “direnme hak değildir” tespitleriyle, Celalettin Can “Devrimciyim, Kürt’üm ve Alevi Kızılbaşım bu kimliklerin hepsi bu coğrafyada var. Bilesiniz.” diye konuşmasına başlamasıyla öne çıkan “akiller” oldular diye gözlemledim.